English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ V ] / Verıldı

Verıldı translate Portuguese

1,764 parallel translation
Bakalım koç MacGregor topu büyük parlayan yıldızı Brian "Smash" Williams'a nasıl verecek.
Vamos ver o treinador MacGregor dar a bola à sua estrela reluzente, Brian Smash Williams.
Yüce Tanrım, bu kadar nefret ettiğim ve bir yıldırımla vurup, Meksika yapımı tarçın çubuklarına dönüştürmek istediğim bir insana iyi davranma gücü ver.
Querido Deus, por favor dá-me força para ser boa com alguém que odeio tanto, que desejo que atingisses com um raio e fritar dentro de um daqueles palitos mexicanos de canela. "Eles" chamam-se churros.
Her kuruşu, o herifin dağıldığını görmeye değerdi.
Valeu cada cêntimo ver o fim daquele gajo.
Giants'ları izlemeye gittik, ve sen erken ayrıldın.
Nós fomos ver o jogo dos Giants e tu saíste mais cedo.
Bu nasıldır bilirsiniz, değil mi?
Estão a ver a cena, certo?
Ashley Minnehan'ın kasılmalarını takip et ve dört santim açıldığı an bana haber ver.
Observa as contracções da Ashley e diz-me quando a dilatação for de quatro centímetros.
Mutfağın arkasına geçip, Sosisin nasıl yapıldığını görmek istiyorsan, midenin daha güçlü olması gerek.
Vai precisar de ter mais estômago, se vai voltar para a cozinha para ver como são as salsichas feitas.
Eric'e toplantının bir saat öne atıldığını söyle.Bunu şimdi gördüm!
Diga ao Eric que a reunião foi adiada uma hora. Acabei de ver isto!
Aslında biz belki biraz geç yeriz diye düşündük, belki birkaç film yıldızı görürüz.
Apesar de que, nós na verdade pensamos que talvez pudéssemos comer um bocadinho mais tarde. Vocês sabem, ver algumas estrelas de cinema.
Sen altı yaşındayken baban seni odana kilitlemişti ve "Yıldız Savaşları" sinemasına gitmene izin vermemişti.
Lembras-te de quando tinhas seis anos, o pai trancou-te no quarto e não te deixava ver o Star Wars?
Sen benden ayrıldın, ve yine de seni her gün görmek zorundayım.
Acabaste comigo, e ainda tenho que te ver todos os dias.
Aslında Kuzey Korelileri ya da Hisbullah'tan Hediyeler almaya başlayınca, Neler olacağını merak ediyorum ve sen bana neden Yakıldığımı söyleyene kadar durmayacağım.
Vou adorar ver o que os norte-coreanos lhe vão mandar, ou o Resbolah, e isto não vai parar até que me diga porque fui "queimado".
Andy Millman'ı göreceğim, "Rüzgar Esince" nin yıldızı.
Venho ver o Andy Millman, estrela do "Quando o Vento Sopra".
Bethlehem Yıldızını görmek için hala zaman var, Dünyaki bilinen ikinci en büyük elmas.
Ainda vai a tempo de ver a Estrela de Bethlehem, o segundo maior diamante no mundo.
Yıldızları görmeni sağlıyor.
Vai fazê-lo ver estrelas.
Sanıldığından daha sıkmış. Huzurevini arayayım, bakalım sağlık raporlarını alabilecek miyim.
Vou ligar para o lar, a ver se me dão a ficha médica dele.
Tamam, o zaman, bana açıkça karşı çıkıldığına göre sabah programıma geçebilirim.
Muito bem, uma vez que estou a ser ignorado, vamos ver o plano matinal.
Yalanlara çok takıldığın için gerçekleri göremediğini söylüyor.
E ele está a dizer-lhe que está tão ocupado à procura da mentira que não consegue ver a verdade.
Miskinliği bırakıp bize katıldığın için teşekkürler.
Obrigada por interromperes a tua sesta para nos vires ver.
Bu bölgenin meşhur yıldırımlarını görebilmeyi umuyorum.
Espero ver alguns dos relâmpagos que tornam esta região famosa.
Okyanuslardaki bu sıcaklığı anlayabilmek için ısı duyarlı kamerayla sıcaklığın nasıl dağıldığını görebilirsiniz.
Se usarmos câmaras sensíveis para registar a temperatura do oceano, podemos ver como o calor está distribuído.
Madagaskar'ın ormanlarına neler olduğunu kendi gözlerimle görmek için bilimsel bir keşif gezisine katıldım.
Juntei-me a uma expedição científica para ver com os meus próprios olhos o que esta a acontecer às florestas de Madagáscar.
Yere çakılışını izlemek için 10 papel bayıldım.
Paguei 10 dólares para ver se te estampavas e morrias.
- Sıkıldım bu işten.
Vais ver!
Bay Weasley'e saldırıldığını gördüğüm zaman sadece izlemiyordum.
Quando o Mr. Weasley foi atacado, eu não estava simplesmente a ver.
Anlaşıldı! Okuduklarınızdan bahsediyoruz.
Estou a ver, está a falar da sua leitura.
Bu tepeler yıldız ve biz de onları sadece teleskoplarla görebiliyoruz.
Esses cumes com neve são as estrelas e as galáxias que conseguimos ver com o telescópio.
11 yıldır, ver yada al.
Há onze anos, mais ou menos.
Diğer bir parçamsa, dünyayı gezip her şeyi görmek için çıldırıyor.
E a outra parte quer ir a todo os lado, sabes, ver tudo.
Beynimin sol tarafı, şimşekten sonra... birden bire açıldı.
O lado esquerdo do meu cérebro, tem a ver com o relâmpago, abriu-se totalmente...
Uçuşan yıldızlar görüyorum.
- Estou a ver algumas estrelas.
O zaman yıldızlardan olmak için Edwards gökevine gelin.
Venha ver as estrelas ao planetário
Lisede futbol oynadım. Dünyayı gezmek için orduya katıldım.
Joguei futebol no ginásio, e entrei pro exército pra ver o mundo.
Annem diyor ki yıldızlara bakarak geleceği görebilirmişiz.
A minha mãe diz que é possível ver o futuro nas estrelas.
Kullanıldığını göremiyor musun, ha?
Não consegue ver que está a ser manipulado?
Nasıl yıldız yaptığını görmek ister misiniz? - Hayır!
- Querem ver uma estrela?
Dewey ekibe yeni katıldı, ama gördüğünüz gibi, çalışmak için can atıyor.
Dew é novo na equipe, mas como podem ver está preparado para seguir
Çünkü denize açıldığınızda ve büyük dalgalar sizi oradan oraya savurmaya başladığında ve bir daha karaya asla ayak basamayacağınızı düşündüğünüzde ve milyonlarca parçaya ayrılacağınızı sandığınızda ve denizin derinliklerine batacağınıza inandığınızda çok derinlere.
Porque quando andamos lá longe e somos sacudidos por aquelas ondas enormes e escuras e sentimos que nunca mais vamos ver terra de novo e que podemos despedaçar-nos em milhões de pedaços e afundarmo-nos mesmo até ao fundo...
Gündüz olsa bile, kafanı kaldırıp gökyüzüne baktığında, akşam yıldızını görebilirsin.
Se olhares para o céu, mesmo sendo dia, podes ver a... estrela...
Ben eski Doug'a dönüşmek umuduyla geziye katıldım.
Eu vim para esta viagem para recuperar o velho Doug, está a ver?
Uzaydan bakıldığında insan ırkının Dünya'yı nasıl değiştirdiği görülebilir.
Do espaço, podemos ver como a raça humana mudou a Terra.
İşte açıldı!
Já vais ver!
Anlaşıldı ; seninle çalışmak tam piknik havasında olacak.
Bem, estou a ver que vai ser uma maravilha trabalhar consigo.
Demek istediğim eğer biz emin olsaydık, bundan da sen emin olamazdın. İrtibatı kesmemek üzere ayrıldık. Ama kestik tabi.
Separámo-nos acordando em mantermo-nos em contacto claro que não o fizemos, e 200 anos depois, acho que o voltei a ver, numa estação em Bruxelas, perdi-o na multidão.
Yıldızlarını göreceksiniz, şurada, göğsünün üstünde.
Irão ver as estrelas lá, no peito dele.
Evet, grupla yaptıkların, çocuklarla şu garajdakileri diyorum. Bayıldım. Anlıyor musun?
Gostei muito de te ver a tocar com os teus amigos na garagem.
Gördüğünüz gibi, Söz'e katıldığınızda kaçamaklara yer yoktur.
Podem ver, não existem ambiguidades com a promessa.
Bu beni delirtiyor gözümün önünde Mod'la kur yaparken seni görmek beni çıldırtıyor, seni adi.
Sabe? Me deixa louca ver você dando em cima do Mod bem na minha cara, sua idiota!
Ancak izin alarak TV seyredebilirsin, anlaşıldı mı?
Só podes ver TV com autorização. Percebeste?
Nerdeyse öpüştüğümüzden beri çıldırmış gibisin. Şimdi de benden çekiniyorsun. Demek istediğim boş ver.
Andas passada desde que quase nos beijámos e tens-me evitado, por isso, queria só dizer para esqueceres.
Yıldızlarla ne işin var?
Que tens a ver com isso?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]