Yad translate Portuguese
339 parallel translation
Adayınızın ondan Westminster'da bilinen lakabıyla.. .. söz etmemi yadırgayacağını.. .. pek sanmıyorum.
Creio que o candidato me perdoará por me referir a ele através... através da sua amigável alcunha, já muito conhecido, antecipando-se... numa antecipação de marca... em Westminster.
Yadımın gerekiyor bu işte Pembe filler resmi geçitte
Vamos daqui Os elefantes tirar
Henry'ye bir doğumgünü yad etme olayı için uğrayayım demiştim.
Só entrei para trazer uma pequena lembrança de aniversário para Henry.
Olması olağan sayılan bir şeyi, neden yadırgayıp boşuna hayıflanmalı?
Para quê contrariar com obstinada oposição?
Dostunuzun aziz hatırasını yad etmenin en iyi yolu o parayı, yaşamak isteyen şu iki gence vermenizdir.
Mesmo assim, não seria honrar a memória do seu amigo, se desse o dinheiro a a dois jovens que querem viver?
Hepimiz Jesse'ye yadım etsek iyi olur.
Estamos todos a precisar de um pouco do café do Jesse.
Her ne olursa olsun, Bay Reeves benim yadımıla senin adaylığını kabul etti.
Seja como for, ele perdeu a nomeação, com a minha ajuda!
Üzgünüm, fazla yadımcı olamıyorum.
Sinto muito. Não estou a ajudar muito.
Hayır, hapishane ona yadım edemez.
Não. A prisão não o ajudaria.
Güneş ve soğuk gecelerle karşı karşıyadır.
Ela ficará exposta ao sol e ao frio da noite.
- Üzgünüm yadım edemem.
- Não te posso ajudar.
Yad El'den birkaç kilometre ileride.
É apenas a alguns quilómetros depois de Yad El.
Yad El'e hoşgeldiniz, Bayan Fremont.
Bem-vinda a Yad El, Sra. Fremont.
Jordana kardeşin Ari Yad El'de. Demin babanla konuştum.
Jordana, seu irmão Ari está em Yad El, acabo de falar com seu pai.
Onu bir çuvala koyup bir katırın arkasında Yad El'e gönderdiler.
Então, mandaram-na de volta a Yad El dentro de um saco amarrado a uma mula.
Yad El'de çok fazla yedim.
- Comi demais em Yad El.
Bir İngiliz arama ekibi Yad El'i altüst etmiş. Annem aradı.
Um destacamento britânico acaba de revirar Yad El.
Ari ile beraber Yad El'de yaşardık.
Ari e eu vivíamos juntos em Yad El.
Takdirlerimiz ayrıca yerel bankamızın müdürü Bay Oliver Blackwood ve onun kızı ve işinin ehli, saygıdeğer Dr. Lynne'in sevgili eşi Hanna'yadır.
O nosso agradecimento é dirigido também ao gerente do nosso banco... Sr. Oliver Blackwood e a sua filha Ana... adorada esposa do nosso altamente competente e muito estimado Dr. Lynne.
Aynı şeyi gazetelerde yadı.
Era o que dizia no jornal se Sto António.
Belki haberiniz yoktur, Milt Danby kardeşlerini ve onların çocuklarını ve çocukların yadımcılarını topluyor.
Caso não saiba, Milt Danby está reunindo... seus dois irmãos, os filhos deles e todos os empregados.
Atlarınızı otlamak için buraya getirin, efendim. Varlıklarını yadırgamayız.
Traga os seus cavalos a pastar aqui, não nos ofendemos com a presença deles.
Hayır, ama onlar sizi yadırgar.
Não... mas eles ofendem-se com a vossa.
Kağıt oynamaya mı eski günleri yad etmeye mi geldik?
Viemos jogar às cartas ou falar dos velhos tempos?
Yağız Yahudi'nin, yaltakçı Lübnanlının ve diğerlerinin yanında yerini alan tuhaf, gözlerini yuvarlayan zenci dışında.
Para ficar ao lado do "Swahib Be Yad". Do tipo oleoso e outros da sua espécie.
Montgomery'nin geldiği gün onu biraz yadırgamıştık. Çünkü teni sanki hiç güneş yüzü görmemiş gibiydi. Hiç de size benzemiyordu.
Quando Montgomery chegou, estávamos um pouco apreensivos, porque nunca tínhamos visto alguém como ele.
Bilirsiniz, U.C.L.A'da ( Los Angeles California Üniversitesinde ) bir yeğenim var. Orada yadımcı dermotolog.
Tenho um sobrinho na UCLA, é dermatologista.
- Hayatına kastedecekse... sizi uyarmak vazifemdir sayın bakan, bence... ülkemiz acil bir durumla karşı karşıyadır.
- À vida do Presidente... é meu dever informar o Ministro que, na minha opinião, estamos perante uma emergência nacional.
- Eski günleri yad ederiz.
- Para falar dos velhos tempos.
# Eğer aşkımızı yad edersek...
Se o amor souber recordar-se.
Yaşlı bir annenin kızının durumunu merak etmesi yadırganacak bir şey değil ki.
É natural que uma mãe se preocupe com a filha.
Olay yerindeki insanların ne denli yadımcı olabileceklerine şaşırırsınız.
Ficaria surpreendida como as pessoas podem ser úteis.
Hayır, hayır, sana yadım etmeyeceğim.
Não, não te vou ajudar.
Mişka'ya alıştı, benim elimi yadırgıyor.
Ele acostumou-se com o Misko, agora estranha uma mão diferente.
O köşesine çekilmiş eski günleri yad eden adamlar.
Aqueles tipos amargos que se sentam a falar dos velhos tempos.
Hannibal, geçmişi başka zaman yad edebilir miyiz?
Alguma vez vos falei da minha infância? Hannibal, podemos deixar as retrospectivas para outra altura?
Eski günleri yad edin.
Para nos vingarmos do que fizeram.
Belki Greensboro'yadır.
A Greensboro, pode ser.
— Santa Ana'da gördüğümüz şeyi yadırgıyorum. — Neymiş o?
- Sabe o que me ofende? Ofende-me o que vimos em Santa Ana, no outro dia.
— Aferin sana Boyl. Bu soruyu gerçekten yadırgadım.
Essa pergunta ofendeu-me mesmo.
Şahsen bu tip saçmalıkları yadırgıyorum.
Ofendo-me com esse tipo de merda.
O halde yadırga, tamam mı?
Então que se ofenda, está bem?
- Diğer yandan, ailesini ve arkadaşlarını düşünmesini hiç yadırgamıyorum.
Mas apesar de tudo, este interesse pela sua família e amigos não é um encanto?
Yadıma ihtiyacım var.
Preciso de ajuda.
İkinizin konuşacak çok şeyi vardır herhalde. Eski güzel günleri yad edersiniz artık.
Devem ter tido muito que recordar... dos velhos tempos.
Bana bak Jimmy, buraya eski günleri yad etmeye gelmedik.
Deixa-me dizer-te uma coisa, Jimmy, isto não é uma reunião.
- Ne olur bana yadım edin.
- Por favor me ajude!
O, Yad El'deki Moshav Çifliği'nden.
Tem uma fazenda perto do moshav Yad El.
Bu lafı pek yadırgadım.
Você e o seu amigo são tão cheios de merda que é inacreditável.
Bense neyi yadırgadım biliyor musun?
- Sinto-me ofendida...
Bugün burada Afrika'nın en büyük insanlarından birini yad etmek için toplandık!
Estamos aqui para chorar um dos grandes homens de África.