English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Y ] / Yaşlandım

Yaşlandım translate Portuguese

635 parallel translation
Artık çok yaşlandım.
Tem bons ouvidos, Senhor Hardison.
En başa dönüp oradan başlamam gerekiyor. Görüyorsunuz, hatırlayamıyorum ve hatırlamamak hoşuma gitmiyor. Sanırım biraz yaşlandım artık.
Tenho que ir atrás no tempo, e depois começar desde o princípio, se não, não me lembro, e não gosto de não me lembrar, senão, acho que estou a ficar demasiado velho, sabe?
Sanırım oralara girmek için fazlasıyla yaşlandım.
Penso que estou a ficar muito velho para rastejar ali.
Yaşlandım artık.
Já somos velhotes.
İyice yaşlandım
Acho-me velho e cansado.
Şey tabii ki çok yaşlandım, o yüzden aynı görünmüyorum.
Bem, estou mais velho, claro, por isso estou diferente.
Şimdi de, keyfini çıkarmak için yaşlandım.
E agora sou velho demais para o apreciar.
Ben yaşlandım ama sen yaşlanmadın.
Eu envelheci e tu não.
Bu eğerler için yaşlandım artık.
Estou muito velho para tantos "ses"!
Farz etki 10 yıl yaşlandım.
Envelheci uns dez anos, não achas?
Yaşlandım.
Estou mais velho.
Bu tür faaliyetler için çok yaşlandım.
Já não tenho idade para este tipo de actividade.
Bunun için çok yaşlandım.
Estou a ficar velho para isso.
Yeni bir iş bulmak için çok yaşlandım.
Estou velho para procurar outro emprego.
Hem ayrıca, artık yaşlandım.
Além disso, estou muito velho.
Belki de artık yaşlandım, Pablo.
Ou talvez... Pablo, porque eu estou velho?
Ben yaşlandım. O gençleşti.
Eu envelheço, ela rejuvenesce.
Artık yaşlandım.
Estou ficando velho.
Ben de yaşlandım.
Também... envelheceram.
Ben yaşlandım artık daha fazla çalışamam.
Estou velho agora. Não poderei continuar mais.
Hayır. Sanırım yaşlandıkça aptallaşıyorum.
- Não, acho que eu estou a ficar velho e estúpido.
Yaşlandığımı düşünüyorsun, değil mi?
Para ti sou uma velha.
Arabayı durdurdum, arkama yaslandım ve hatırlamaya başladım.
Parei e fiquei me lembrando.
Daha fazla koşamayana kadar koştum. Nefeslenmek için bir sokak lambasına yaslandım.
Corri até já não poder mais.
Yaşlandıkça anılarımız teslim olmaya korktuğumuz arzular tarafından lanetlenir.
Quando envelhecemos, a nossa memória vê-se assaltada pelas exquisitas tentações em que não tivemos a coragem de condescender.
Sanırım Lord Henry, özellikle yaşlandıkça kendimizi eğlendirmek için yoksullarla ilgileniyoruz ve başka şeylerle de eğlenemiyoruz.
Suspeito, Lord Henry que estamos interessados nos pobres para nos entreterem a nós especialmente porque vamos envelhecendo e estamos incapazes de outras diversões.
Onun gibilerin icabına bakamadığım zaman yaşlandığımı anlayacağım.
Mal deixe de poder tratar de tipos assim, saberei que estou a ficar velha.
Ben artık yaşlandım ve...
Eu estou velho.
Anlayabilmem için bir savaş geçti ya da belki de 4 yıl daha yaşlandığım içindir ama seni düşünmediğim tek bir gün bile olmadı ne de gece denizde ya da karada şehirde ya da kucağımda bir bebekle bir avuç çocuğu ormana sürüklerken.
Foi preciso uma guerra para eu perceber ou talvez sejam os quatro anos a mais mas não passou um dia que eu não pensasse em ti ou uma noite em patrulha, ou em terra na cidade, ou na selva, com miúdos e um bebé nos bracos.
Trabzana yaslandığımı hatırlıyorum limanın ardında yükselen yamacın üzerindeki bir villaya bakıyordum.
Ainda me lembro de ficar encostado no convés olhando para uma villa numa encosta sobre o porto.
Veya yaşlandığımı, bittiğimi düşünüyorlar.
Ou então eu é que estou demasiado velho.
Belki de yaşlandığım içindir.
Talvez seja da minha idade.
O ölümsüz kollara yaslandığımda Bu adam uyumaz mı hiç?
Ele nunca dorme?
Yaşlandığımı hissediyorum Starbuck, ve belimin büküldüğünü. Cennetten çıkarıldıktan sonra geçen yüzyılların ağırlığı altında yalpalayan Adem Baba gibiyim.
Sinto-me velho, Starbuck e curvado,... cambaleando sob o peso dos séculos desde a saída do Paraíso.
Şimdi yaşlandığımı biliyorum.
É nestas alturas que vejo que estou a ficar velha.
Umarım dansçı olarak devam edebilirim. Ve umarım yaşlandığım zaman çocuklara dans dersleri verebilirim.
Espero continuar a trabalhar como bailarina e espero que, quando for velha, possa vir a ensinar as crianças a dançar.
Dün geceden beri There yaşlandı mı, yoksa çirkinleşti, şişmanladı, aptallaştı mı?
A Thérèse envelheceu desde a noite passada ou ficou feia, ou engordou ou ficou estúpida?
Arkasından koşmak için yaşlandım artık.
A única forma de ficar com ela, é deixá-la ir.
Ama sonra... Eşimin ve çocuklarımın yaşlandığını arkadaşlarımın ölümlerini gördüm.
Mas depois, vi a minha esposa e filhos envelhecendo, os meus amigos a morrer.
Sahaya çıkamayacak kadar yaşlandığımı söylemiştim.
Já disse que estou velho demais.
Yeni bir nesil olarak tamamen yeni olan bir sürü şey var. Yaşlandığımı mı ima ediyorsun yani?
Tem toda uma nova geração, um novo sentimento!
Dün gece dünyam başıma yıkıldı her şeyden çok sevdiğim kadının o güzel ismini lakayt bir gencin ağzından duyunca birden yaşlandığımı hissettim.
Ontem à noite minha vida ficou em pedaços. Quando vê que a pessoa a que mais amava, quando vê seu nome miserável no chão por causa de um jovem imprudente, de repente começa a se sentir velho.
Hepimizden daha hızlı yaşlandı ama aynı şey bizim de başımıza gelecek eğer...
O seu metabolismo fez com ela envelhecesse mais depressa que o resto de nós, mas a mesma coisa vai acontecer a todos a menos que...
Yaşlandığımızda hatırlayacağımız bir deneyimdi. Umarım ona daha uzun zaman vardır.
Bem, senhores, pelo menos, é uma experiência que recordaremos na velhice, que não virá tão cedo, espero.
Söylesene, yaşlandığım zaman bana kim bakacak?
Quem irá olhar por mim na velhice? Tu, Passarinho?
bir gün yetmiş yaşında olacağım... yaşlandığım zaman yaşayıp yaşamadığım kimin umurunda olur?
os 70 anos hão-de chegar quando ninguém quer saber se vamos viver ou morrer
Ben yaşlandım. Hala o korkunç Winchester'ı var mı?
Negócio é negócio.
Yaşlandığımın farkında değilim...
Eu não me lembro De ter envelhecido
Yaşlandıkça değişeceklerini sandım ama öyle olmadı.
Pensei que mudariam com o tempo mas não foi isso que aconteceu.
Tek hoşlandığım yanın Link, yaşlandıkça daha da tatlı oluyorsun.
O que gosto em ti, Link, é que, quanto mais velho, mais querido ficas.
Belki ancak kulaklarım yosun tutacak kadar yaşlandığımda.
Não até que seja tão velho que saia-me musgo das orelhas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]