Yerde translate Portuguese
48,710 parallel translation
- Başka bir yerde konuşalım. - Hiç konuşmayalım.
- Vamos falar disto noutro sítio.
Ama Luke nerede olursa olsun, doğru yerde olduğuna eminim.
Mas tenho a certeza de que, onde quer que o Luke esteja, é onde tem de estar.
Iron Fist burada bir yerde.
O Punho de Ferro está aqui algures.
Çünkü sen de yanımda, ait olduğun yerde olacaksın.
Porque tu estarás ao meu lado, no teu lugar.
Son birkaç gündür beni kampüsün çevresinde görmüyor olabilirsiniz, ve hangi lanet yerde olduğumuda merak ediyor olabilirsiniz.
Não me têm visto por aqui ultimamente, e talvez estejam a perguntar por onde raio é que tenho andado.
Sanırım bir daha başka hiçbir yerde çalışmak istemem.
Acho que não quero voltar a trabalhar noutro lado.
İkincisi, çocuk olması gereken yerde değilse, bir uyarı gidiyor ve 90 saniye içerisinde takip edilebiliyor.
Assim que uma criança não está onde devia, activa-se um alerta e a criança é localizada em 90 segundos.
Fiziksel bir yerde var, aynı zamanda.
Também há um local físico.
Tüm olay bu değil mi zaten, herşeyi bir yerde toplamak?
E não é esse o objectivo? Ter tudo no mesmo local?
Olduğun yerde nasıl gündüz oldu?
Como é que é dia onde estás?
Huzurlu bir yerde yaşıyormuşsun.
Tens aqui um sítio tranquilo.
Kimsenin seni tanımadığı bir yerde sıfırdan başlarsın.
Podes começar de novo onde ninguém te conhece.
İşçilerin çoğu, başka bir yerde iş buldu.
A maioria dos trabalhadores arranjou outros trabalhos.
Fazla çoğalıp açlıktan ölecekleri bir yerde mi?
Onde há excesso de população e morrem à fome?
Her yerde gardiyanlar olabilir. Ama bu atlarla birliktelerken özgürler.
Pode haver guardas por todo o lado, mas quando estão com os cavalos, são livres.
- Başka bir yerde özel konuşabilir miyiz?
Podemos falar num sítio mais privado?
Dans, olduğun yerde sallanmak değildir.
Dançar não é só ondulações.
Yapma dostum, eminim geldiğin yerde tonlarca vardır.
Vá lá! Devem ser de um sítio com imenso pólen.
Saldırı suya yakın yerde gerçekleşti dedi.
Ela disse que o ataque ocorreu perto de água.
Evin yakınlarında bayıltılıp muhtemelen göle yakın bir yerde de tecavüz edildi.
Deixaram-na inconsciente nas proximidades e foi violada, possivelmente, perto do lago.
Ayrıca bağlandığı yerde bileğindeki örnekle uyuşan mavi balıkçı teli bulunmuş.
Também há vestígios de fios de pesca azul nos pulsos, onde ela foi amarrada.
Eve girdim, yerde kollarında bebekle yatıyordu bana ne söyledi bilmek ister misin?
Eu entrei no apartamento dela e ela estava sentada no chão... com a bebé nos braços e sabes o que ela me disse? Admite. Inventaste isso.
Son nefesini vermeden önce Zeus bu adayı yaratıp Ares'in bizi bulamayacağı bir yerde dış dünyadan gizledi.
Com o seu último suspiro, Zeus criou esta ilha para nos esconder do mundo exterior. Num sítio onde Ares não nos pudesse encontrar.
Geldiğim yerde ortalama sayılmam ben.
De onde venho, não sou considerado medíocre.
Benim geldiğim yerde bebekler farklı şekilde yapılır.
De onde venho... os bebés são feitos de forma diferente.
Bir saldırının, her an her yerde gerçekleşebileceğini unutmalarına göz yummuşsun!
Deixámo-los esquecer que um ataque pode acontecer a qualquer hora. Vindo de qualquer lado!
Benim geldiğim yerde buna kölelik deniyor.
De onde sou, chama-se escravidão.
Benim geldiğim yerde, Generaller korkaklar gibi ofislerine saklanmazlar.
De onde venho, os generais não se escondem nos escritórios como cobardes.
Her yerde seni arayacaklar.
Não há como não virem, vêm á tua procur.
O yerde güvende olmak istersin karanlıkta görebilmek zorundasın.
Se queres manter-te segura neste sítio, tens que conseguir ver no escuro.
Muhtemelen bir yerde saklanıyorlardır.
Devem estar enfiados num abrigo qualquer.
Körfezin açıldığı yerde bir deniz kilidi var.
Há uma comporta na entrada da baía.
Yerde kal!
Fica em baixo!
Şimdi olduğun yerde kalacaksın ve çıtını çıkarmayacaksın.
Agora, o que tens a fazer é sentares-te sossegado e encosta-te.
Ve ona gelince ait olduğu yerde kalmalı zincire vurulmuş köleleriyle ormanda çırılçıplak dans edip yaban domuzlarını becermeliydi.
E, quanto a ele, bem, deveria ter ficado onde pertence, na selva, a dançar nu e a dormir com porcos selvagens, e com as suas escravas acorrentadas.
Herkesin öldüğü o yerde dahi ölmedin.
Nem sequer lá. Onde todos morrem.
- Çoğu yerde bulundum.
- E já estive em muitos lugares.
Affedilene kadar emin bir yerde tutulacaksınız. Mahkemede şahitliğiniz sebebiyle yer değiştirilebilir.
Sereis mantidas num lugar seguro até que a vossa amnistia possa ser concedida a troco do vosso depoimento em tribunal.
- Güvenli bir yerde.
Num abrigo secreto.
Kraliyet askerleri her yerde beni aradığı için kaçış burada sona erecek.
A Coroa tem soldados à minha procura por todo o lado logo, isto acaba aqui.
Kutsal bir yerde gerçeği söylemek günah değildir.
Sabes que é pecado não contar a verdade num local sagrado.
Ancak buradayız. Gittiğimiz yerde içinde yatağın olduğu ve ateşin yandığı bir oda var.
Mas estamos aqui e há um quarto com uma cama e uma lareira.
Aynı yerde.
No mesmo sítio?
Gideceğin yerde ateş var.
Há fogo no sítio para onde vai.
Hawk gideceğin yerde ateş var.
Hawk, há fogo no sítio para onde vai.
Her yerde araba vardı.
Havia carros por todo o lado.
Böylesini hiçbir yerde bulamazsınız.
Não aceite substitutos.
Billy dışarıda bir yerde ama bu akşam onu bulamayacaksın.
O Billy está lá fora algures, mas não o vais encontrar esta noite. Garanto-te.
- Ray, oralarda bir yerde misin?
Ei, Ray, estás aqui dentro, algures?
Ama sadece, bazen doğru yerde miyim bilmiyorum.
Não sei se isto é para mim.
Mağdur taraf en yakın yerde olmak üzere mevzilerinizi alın.
A parte lesada, no local mais próximo.