Yıkan translate Portuguese
3,176 parallel translation
Hemen yarıya bölünmüş bir küvetin içinde insanların bahçesinde yıkanırken aklına gelmiyor mu?
Consegues imaginá-la parada em frente aos relvados das pessoas dentro de uma banheira cortada ao meio?
Çocuğunu daraltan yuva yıkan biriyle aynı çatı altında uyumak onun için tuhaf olmuştur.
Deve ser muito estranho dormir na mesma casa, com a mulher que teve um filho dele.
Kum taneleri suyla yıkanıp gidecekti.
Os vestígios de areia desapareceriam na água.
- 20. Afrika'daki bir çocuğun boklu derede yıkanırken hastalanmasından sana ne ki? - Tabii.
Vinte?
Sanat eserlerini yıkan FBI mi?
Desde quando é que o FBI trata de vandalismo?
Kurtlar leşini parçalayıp kanınla yıkanana kadar bekleyeceğim.
Eu ficarei a ver até os lobos comerem a tua carcassa e banharem-se no teu sangue.
Yıkanınca olacağım.
Uma vez que eu sou sabão.
Gidip yıkan hadi.
Vai tomar um banho.
Yıkanın.
Limpem-se.
Burada yıkanıp, arabanda mı uyuyorsun?
Toma duche aqui, dorme no carro, é isso?
O tapınağı yıkan adam.
É sobre aquele tipo que derrubou o Templo.
Ben tamamım, git yıkan haydi.
Terminei. Vai tomar o teu banho.
Hadi. Yıkanın.
Vamos.
Birlikte uyur, bazen birlikte yıkanırdık. Son bir kaç aydır Brad biraz huysuzlaşmaya başladı.
Dormíamos e tomávamos banho juntos às vezes, mas, nos últimos meses o Brad ficou...
Yıkan.
Toma um banho.
Biz güneyli kızlar kottan kesme kısacık şortlarımızı çıkarıp abiyeye geçeceğimiz zaman çok iyi yıkanırız.
Nós, as raparigas sulistas, ficamos bem quando largamos a ganga e vestimos Vera Wang.
Kanıyla yıkanacağız.
Vamos tomar banho no seu sangue!
Eğer Benny Louisiana'da insanların kanını emiyorsa, buna bir bakmalıyız.
Se o Benny está na Louisiana a esvaziar pessoas... Nós devemos investigar isso.
Anabelle'yle SupernovaCon'da yaklaşık beş yıl önce tanıştım ve birbirimize kanımız kaynadı.
Conheci a Anabelle numa SuperNovaCon, há 5 anos, e aconteceu o namoro.
Tam şu anda lavabomuzda elindeki kanı yıkıyor gerçek anlamda.
Neste mesmo momento, ela está na nossa casa de banho, a lavar o sangue das suas mãos, literalmente.
Tamam, bunların hiç biri Lisa'yı öldürmediğini kanıtlamaz.
Está feliz? Nada disso prova que não assassinou a Lisa.
Bu yılın Güney Amerika'nın Pasifik Okyanusu kıyılarında yaşayan Nazcalar'ın felaketi olduğu kanıtlanmıştır.
Mas isso se mostrou catastrófico para a cultura Nazca no litoral do Pacífico da América do Sul.
Muhtemelen emniyette bir kan banyosu ve suçluların yakayı sıyırmasına izin veren polislerle bir saha günü geçirmekten dolayıdır.
Provavelmente a ter um dia de campo com banho de sangue na polícia, e policias a deixar suspeitos escaparem.
Yani cinayetlerinin kanıtlarını bulmalıyız.
Precisaremos de provas das mortes.
Eğer bunca yıldır hile yaptığını kanıtlamasına yardımcı olursam yarışmaya hile karıştırıp Hope'u küçük gezgin yapacağını söyledi.
Disse-me que ia aldrabar o concurso para a Hope ser a Pequena Peregrina se eu o ajudasse a provar que fizeram batota todos estes anos.
Aorto-bronşiyal fistülle birlikte, çıkan aortada yırtılma var gibi görünüyor.
Parece uma dissecção na aorta ascendente com fístula aborto-brônquica.
Yıllarımı bunu nasıl kanıtlayacağımı düşünerek geçirdim, ve sonunda pes ettim, ama gel gör ki dünya benim adıma kanıtlamaya karar verdi.
Passei anos a pensar como prová-lo e, quando finalmente desisti, o mundo decide provar isso por mim.
DNA Benny Madera'yı öldürdüğünü kanıtlıyor. Söylenecek hiçbir şey yok.
O ADN prova que mataste o Benny Madera, não restam dúvidas.
Kardeşin son 20 yılını suçluluk duygusuyla yıkılarak ve insan kanı içmenin kışkırtıcılığı ile savaşarak geçirdi.
O teu irmão tem passado os últimos vinte anos torturado com a culpa, lutando contra a tentação de beber sangue humano.
Zanlıyı bu iki kurbana bağlayan, ya bir ortak yer ya da ortak bir kişi bulmalıyız. Ölüm nedeni aşırı kan kaybı.
Precisamos de um ponto de convergência, uma pessoa ou um lugar entre o suspeito e ambas as vítimas.
- Benim adım Kantos Kan. - Prenses Dejah'ın hizmetkârıyım.
- Sirvo a princesa Dejah.
Bu kanı durduracak mıyız?
Vamos parar esta sangria?
Kanı yeni doğan tanrıyı besleyecek.
O sangue dele irá alimentar o recém-nascido deus...
Bende bunun yaşayan kanıtıyım... Yüzüme girdi.
Eu sei do que estou a falar, senti na pele.
Ya Bay Bıyık cehennemden sağ çıkan kar tanesi gibi bir mucize yaratırsa?
E se por algum milagre aqui o Sr. Bigode vença?
Sözleşme Bolton Village'ı yıkma anlaşmasının bir kanıtı.
O contrato é a prova do negócio para deitar abaixo Bolton Village.
Bunu yapmak için beni buraya tıkan adamı bulmalıyım.
Para fazer isso, tenho que encontrar o homem que me pôs aqui.
Dinle, o dava için kıçımı yırttım. Sana, hakime ve herkese kızıma annelik yapabileceğimi kanıtlayabilecektim.
Eu trabalhei como uma louca naquele caso... para te provar a ti, à juíza e a todos... que sou capaz de ser a mãe da minha filha outra vez!
Yani araştırma yapmalı, ipucu toplamalı ve kanıt sunmalıyız esas zor olan da budur.
Significa que temos de investigar, reunir provas e fornecê-las, e isso é o mais difícil.
Si Hanım ve Liu Hanım 8 yıl süren savaş sırasında çıkan kıtlık sonucu bir bir öldüler.
IP MAN PERDEU DUAS FILHAS NA GUERRA
İçiniz kanla dolduğunda ise kalan kan onurunuza akar. Okulların yıkılmasında bu büyük bir neden.
Se não, se mancha a cara, poderá então desaparecer a própria escola.
Bu kutsal toprakları kâfir kanın ile yıkayacağız.
Vamos lavar essas terras sagradas no seu sangue bárbaro.
Ama dört yıl sonra ABD ANTİ-DOPİNG AJANSI Davacı, LANCE ARMSTRONG'a karşı yapılan soruşturmalarda, Lance'in 2009'daki kan değerlerinde bir tuhaflık saptandı.
148.4 ) } AGÊNCIA ANTIDOPING DOS EUA Claimant v. LANCE ARMSTRONG investigações revelaram algo estranho no sangue de Lance em 2009.
Bunu senin endişenin kanıtı olarak mı almalıyım?
Eu acredito neste teste de sua preocupaçao?
Seni dövebileceğimi dünyaya kanıtlamak için 30 yıl bekledim.
Fizeste-me esperar 30 anos para mostrar ao mundo que te venço.
Üzerinizdeki kanı yıkayın.
Lavem o sangue.
Fiziki zarar verme niyeti kanıtlanırsa adam kaçırmaktan 25 yıl.
Vinte e cinco anos por rapto, se provarem a intenção de ferir.
Diğer silahlarla birlikte kanıt yığınları arasındaydı.
Estava na pilha de evidências fora do barco com as outras armas.
İkimiz de bunun kanıtıyız.
Nós os dois somos a prova disso.
Bir yığın ölü insanın içinden çıkan ben değilim.
Mas não a tirei de um monte de cadáveres.
Cinayetle ilgili her kanıta sahibim. Güvenliğime karşılık tüm kanıtları vermeye razıyım.
Eu tenho todas as provas disso, e estou disposto a dar-tas em troca da minha segurança.