Zayıf translate Portuguese
8,789 parallel translation
Zayıf.
- Fraca.
Çok zayıf olduğumu söyleyen isimsiz bloglar var.
São blogs anónimos que dizem que sou muito magra.
Onun güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini iyi bilirim.
Conheço os seus pontos fortes... e as suas fraquezas.
Daha zayıf kalpli ve daha yaşlı hastalara bile kalça replasmanı yapıyorum.
Estou sempre a fazer trocas de quadris, em pacientes mais velhos, com corações mais fracos.
Biliyor musun, Donnie'nin zayıf karakterini abarttığını düşünmüştüm hep.
Costumava achar que exagerava nas falhas de carácter do Donnie.
Herkesin bir zayıf yanı vardır Thanos'un bile.
Todos têm uma fraqueza, até o Thanos.
Zayıf taktiklerinizden bıktım İntikamcılar.
Estou cansado das vossas tácticas fracas, Avengers.
Kovan'ın bir meteor olduğunu söylüyorlar büyük büyük dedemin sakalını yakmış zayıf çenesini tüm kasabanın görmesini sağlamış.
Dizem que a Colmeia é feita de um meteorito... que queimou a barba do meu tetra-avô, expondo o seu queixo fraco a toda a cidade.
Güvenliği en zayıf noktasına kadar güçlendirdik.
Aumentamos a segurança nos pontos mais fracos.
Hoşçakalın, beni zayıf hissettiren obez yerliler.
Adeus, nativos obesos que me fizeram sentir em forma.
Zayıf mı görünüyordu?
Parecia fraco?
Eğer gidersem, tüm Avrupa'nın önünde zayıf duruma düşer, tam da İskoçya'ya yardım ederek gardını düşürmüşken.
Quando partir, enfraquecê-lo-ei aos olhos da Europa, mesmo quando ele se enfraqueceu mantendo a aliança entre a França e a Escócia.
Emily onun zayıf noktası, aynı Victoria'nın senin için olduğu gibi.
A Emily é a sua kryptonite, assim como a Victoria era a tua.
Çok zayıf. Bu onu öldürür.
Ela está demasiado fraca.
Peki ya iyi biri değil ve zayıf yönlerimizi öğrenmek istiyorsa?
E se não for dos bons e só quiser descobrir as nossas fraquezas?
Yani demek oluyor ki, istisnaen ya zayıf bir karar gücü var ya da Alman yetkililer ile birlikte çalışıyor.
E das duas, uma : Ou fez uma péssima escolha. Ou trabalha para as autoridades alemãs.
Ülke, çok zayıf.
O país... Está muito fraco.
- Çok zayıf görünüyorsun.
- Pareces tão magra.
Epostalarını kontrol etmede biraz zayıf kaldığını farettim.
Descobri que este doutor fazia um péssimo trabalho a gerir as contas de e-mail.
Yeniden zayıf bir insan olduğun için mi?
Seres novamente uma fraca humana?
Fransa askerleri İskoçya'da olduğu için zayıf.
A França está vulnerável com tropas lá longe na Escócia.
Krallıklar böyle kurulur, başkasının hakkını onların en zayıf anında ellerinden alarak, Francis'in tam da şimdi olduğu gibi.
É assim que as dinastias nascem, tirando o que alguém tem quando essa pessoa está mais fraca, como o Francisco está agora.
Asıl görünüşüne göre kendini zayıf gösteriyorsun!
Fazes-te parecer fraco nas aparências e nos factos!
Zayıf bir velettin.
Eras um rapazinho fraco.
Baban haklı, zayıfsın zayıf, acınasısın.
Ele tem razão, és fraco, és fraco, és patético.
Kuartz zayıf toz alıyor.
Tem uma espécie de pó de quartzo.
Demek zayıfı avladın, öyle mi?
Então tu caçaste os fracos, hem?
Kubbeye olanlar neden seni zayıf kılıyor?
Não percebo. Como é que o que está a acontecer à Cúpula a está a deixar mais fraca?
- Junior zayıf.
- O Junior é fraco.
Ve tıpkı iyi bir asker gibi, düşmanımın en zayıf noktasına nasıl saldıracağımı çok iyi biliyorum.
E tal como um bom soldado, soube exactamente onde atacar o ponto fraco do meu inimigo.
Ve zayıf.
E fraca.
Son zamanlarda bir hayli zayıf düşüyorum, midem bir garipleşti kafadan yaptığım hesaplarda, birazcık gecikmeler olmaya başladı.
Tenho-me sentido cansada, ando maldisposta... - Fiz as contas e acho que estou atrasada.
- Hayır, insan zayıf olmamalı. Öyle olmayınca korkuyu atar.
Não tinha fraquezas antes, não tinha medo.
Mira için her şeyi yapabilirim. Ama zayıf düşmeyi yapamam.
Posso inclinar a cabeça aos inimigos pela Meera, mas não posso ajoelhar-me.
Evet, ellerim biraz zayıf olsa da ufak tefek sıkıntılar yaşasam da ben iyiyim, anlıyor musun?
Sim, tenho as mãos fracas e há outras pequenas coisas, pequenas coisas aqui e ali, mas eu estou bem.
- Bir şekilde onun zayıf noktasını buldun.
A menos que tenhas encontrado uma vulnerabilidade.
-... canavarın zayıf noktasını söylüyordu.
- sobre a vulnerabilidade. - Mas é um breve momento.
- Nabzı zayıf.
Tem o pulso fraco.
"Zayıf adamlar fırsatları bekler, güçlü adamlar onları yaratır."
" Os fracos esperam por oportunidades.
Garip gözleri olan zayıf biri.
Muito, muito magro, com uns olhos malucos...
Her şeyin bir zayıf noktası vardır.
Tudo tem fraquezas.
Fakat propaganda şehrin her iki tarafından duyuluyor. Ne kadar uzun çalarsa, otoriten o kadar zayıf gözükür.
- Mas ouve-se a propaganda dos dois lados, e quanto mais tempo se ouvir, mais fraca vai parecer a tua autoridade.
Noel Baba kostümü için çok zayıf biriydi.
Ela era muito magra para o fato de Pai Natal.
İnsanların sıkıntısı, zayıf olmamız Joe.
O problema dos seres humanos, Joe, é sermos fracos.
Takip edildiğime dair zayıf bir olasılık var. - Ne?
Há uma pequena possibilidade de eu estar a ser vigiado.
- Michael çok zayıf.
O Michael está demasiado fraco.
Çünkü zayıf olduğumu düşünüyor, ama değilim.
Porque acha que sou fraca e eu não sou.
- Zayıf düşmek için çok büyüğüm.
- Sou grande demais para falhar.
Bu şeyin bir zayıf noktası olmalı.
Esta coisa deve ter um ponto fraco.
- Çok zayıf.
- Está tão magra.
- Zayıf biriyim.
- Sou fraco.