English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Z ] / Zifiri

Zifiri translate Portuguese

230 parallel translation
Bu zifiri karanlıkta beklemek sonra biri gelsin ve beni enselesin.
Esperar sozinho na escuridão, esperar que venha alguém agarrar-me.
Fili zifiri karanlıkta hem de sisli havada saldırtan nedir?
O que faz o elefante carregar na névoa ou no crepúsculo?
Nöbeti devraldığımda zifiri karanlıktı.
Estava totalmente escuro quando rendi o Kovac.
Burası zifiri karanlık.
Estou cego como um morcego.
Dışarısı zifiri karanlık.
Lá fora está muito escuro.
Bu karanlık anda, gecenin zifiri karanlığında umutsuzluğa kapılmamalıyız.
No coração das trevas, na escuridão da noite... Não devemos desesperar nunca!
Boo ancak geceleri herkes uykudayken zifiri karanlıkta dışarı çıkıyor.
O Boo só sai à noite quando estamos a dormir e está escuro como breu.
Dışarısı zifiri karanlık.
Está frio lá fora.
Themonitus, ben küçük bir çocukken, gizli bir korkum vardı. Karanlık çöktüğü zaman,... bir daha hiç kalkmayacak zannederdim. Ama hayatlarımızı zifiri karanlıkta yaşadıktan sonra bunun küçücük bir korku olduğunu anlıyorum şimdi.
Quando eu era criança, Timonides, tinha um medo secreto que a noite viesse e não mais acabasse... que vivêssemos as nossas vidas na escuridão total!
Zifiri karanlık.
Está escuro que nem breu.
- Gördüğünüz gibi, zifiri karanlıktı... ve ben yarı uykudaydım, uyku ilacı almıştım çünkü camın kırılması ve alarm beni korkutmuştu
Estava escuro como breu e eu estava meio a dormir porque tinha tomado o comprimido.
Bir de şimdi bunun üzerine zifiri karanlıkta gemilerini bulmak zorundalardı.
Mas mais tarde os aviões teriam de encontrar os seus porta-aviões, na noite escura como breu.
Adamların siyah kuşak sahibi olabilir ama yoluma çıkarlarsa görecekleri son şey zifiri karanlık olur. - Yuen Chung'ı, kimin ortadan kaldıracağı beni ilgilendirmiyor. - Bundan emin olabilirsin.
Talvez sejam cinturões negros, mas se me aparecem à frente vão acabar negros e azuis ou mortos.
Önce zifiri karanlıkta ne olduğunu anlayamadım ve dedim ki :
A princípio não consegui perceber nada, naquele quarto escuro. Disse : "Desculpe, mas tem de falar um pouco mais alto."
Zifiri karanlık, ha?
Está mesmo escuro, não está?
Her neyse, karanlıktı. Zifiri karanlık.
De qualquer jeito, estava escuro.
Benim aciz beynim iflas etti. Zifiri karanlıktayım.
A minha cabecinha tonta não dá para entender isso.
Burası zifiri karanlık.
Credo, está escuro como breu!
- Zifiri karanlık.
- Escuridão.
Zifiri karanlık.
Realmente escuro.
Çabuk fişeği yak! Zifiri karanlık!
Despacha-te com a lanterna, não se vê nada!
Gece yarısı kadar, zifiri karanlık kadar kara, en iğrenç cadıdan daha kara.
Preto como a meia-noite... negro como o alcatrão. Mais negro que a pior das bruxas.
Tamamen zifiri bir karanlıktan bahsediyorum.
Era a escuridão total.
# Bir Cumberland madeninin zifiri karanlığında
Na escuridão de um mina em Cumberland
Zifiri karanlık. Her yanım karanlıkla sarılıydı.
Obscuridade total, por todos os lados.
Aysız bir geceydi, zifiri karanlıktı derken sisin içinden midesi kendinden büyük bir canavar geldi.
Estava uma noite escura, escura como breu... até que veio uma besta com mais estomago do que homem.
Bu ceset, zifiri karanlıkta, en yakın kasabaya kilometrelerce uzakta karayoluna terk edilmiş durumda bulunmuş.
Este foi encontrado numa estrada solitária, a quilómetros da cidade mais próxima, numa noite fria e escura.
Zifiri karanlık.
Bem escura...
Dışarısı zifiri karanlık! Bu gerçek dışı!
Parece noite lá for, isto é incrível!
Tam bir zifiri karanlık.
Está muito escuro.
Zifiri karanlıktı.
Está escuro como breu.
- Ve zifiri karanlık.
- E escuro.
Şey kusura bakma, burası zifiri karanlık yani biz uzun süredir beraber olmamıştık.
Desculpa, que queres? Está escuro e eu... Há muito que não nos fazíamos, e depois ficaste fula...
Henry üç yıl zifiri karanlıkta yaşadı.
Henri cumpriu três anos na escuridão.
19 gün değil, 1000 gün zifiri karanlıkta.
Não 19, mas 1000 dias! Na escuridão total e apenas 30 minutos de luz do sol por ano.
Gündüz yaptıkları avdan dönen bu gezici sakinler, mağaraların zifiri... karanlığında yollarını, çıkardıkları yüksek perdeli tıklamalarla bulurlar.
Regressando da caçada na luz do sol estes viajantes confiam nos seus cliques ruidosos para encontrarem o caminho através das passagens da caverna em total escuridão.
Bizim ne olduğunu görebilmek için ışığa ihtiyacımız var ama karasağanlar zifiri karanlıkta, her biri bir kaç santimlik... yuvalarını şaşmaz bir kesinlikle bulabiliyor.
Nós necessitamos de luzes para vermos, mas na escuridão cerrada as andorinhas conseguem de forma precisa localizar os seus ninhos individuais, que têm somente alguns centímetros de diâmetro.
Ey, zifiri karanlık gec'e!
Ó noite tão escura!
Joe bir uyanmış ki, zifiri karanlık. Battığını anlamış. Ne yapacağını şaşırmış.
- O Joey acordou, no escuro... já estava dentro d'água, de cabeça pra baixo, desorientado.
Zifiri karanlık bir sinemanın içinde görebildiğin yalnızca tek bir şey var ;
E em todo aquele negrume da sala, vês só uma coisa...
Ortam çok karanlık ve zifiri karanlık bir sinemanın içinde görebildiğin tek şey beyaz perde.
Está muito escuro, e em toda aquela obscuridade só consegues ver uma coisa, a tela branca.
Hayal edin, bu sınırsız gürültülü sessizliği, her yer zifiri karanlık.
Imaginem isto nesse infinito sonoro silêncio, tudo é uma escuridão impenetrável.
Zifiri karanlıktı.
Estava escuro como breu.
Mühendisliği sekiz kat aşağıda olduğu düşünülürse ve oraya giden tek yol zifiri karanlık içindeki Jefferie tüplerinin içinde sürünerek ilerlemekti doğrusunu söylemek gerekirse hayatım boyunca böyle korktuğumu hatırlamıyorum.
Bem, considerando que a Engenharia ficava 8 deques abaixo, e o único caminho para lá era rastejar no escuro pelos tubos Jefferies... é justo dizer que nunca tive tanto medo na minha vida.
Zifiri karanlık bile olsa
Mesmo que esteja escuro como breu
- Ortalık zifiri karanlık.
- Avó, é tarde. - E escuro como breu.
- Zifiri karanlık.
- É uma estupidez.
Hala hiçbir şey yok, zifiri karanlık bir fener getirebilirdim
Nada ainda. Toltamente escuro. Eu deveria ter trazido uma lanterna.
Ateş edecektim ama her yer zifiri karanlıktı.
Eu teria atirado, mas estava escuro.
... ve geçen gün o zifiri karanlık odada otururken.. ... o kutuyu açtığını hissettim. Bunu hissettim.
Mas ontem, nessa sala escura quando abriu a lata, senti.
Zifiri karanlık olacak...
Vai estar escuro como breu...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]