Zirve translate Portuguese
444 parallel translation
Büyükelçiyi bize davet ettim, çünkü bir zirve toplantısının herşeye barışçıl bir çözüm getireceğine inanıyoruz.
Falei com ele e pedi-lhe para vir cá, para falarmos calmamente e resolver tudo em paz.
Orta zirve daha yüksek. Bu mu?
- O pico central é mais alto.
Zirve harikaydı ama çıkarken perişan olduk.
Foi fantástico no cimo mas a subida foi horrível.
Babam, Herbert ve ben bir zirve konferansı yapmıştık.
O Pai, o Herbert e eu reunimos em conciliábulo.
Zirve konferansı mı?
Em conciliábulo?
Ben tek bir zirve olduğunu sanıyordum efendim.
Julgava que só havia um pico, senhor.
İki zirve arasına köprü yapacaklardı.
Iam construir uma ponte entre ambos os picos.
Gözlerden uzak gizli bir oda suyla dolana dek ama ay zirve noktasına ulaştığında sular çekilip de yeraltında akmaya başladığında belki de yaşam ırmağı oluşacak.
Uma sala secreta... escondido da vista... enquanto inundada... mas quando a Lua atinge seu apogeu... águas baixam... e correr no subsolo... talvez no mesmo rio da vida.
- O zirve de
- É o máximo dos máximos
Bu zorlu bir zirve, oraya tek tırmanan da sensin.
É um monte grande, e tu és o único que já o escalou.
Başkan zirve toplantısı için şu an Cenevre'de tüm gazetelerde haber olarak verilmişti.
Sr. Procurador, devo lembrá-lo que o presidente partiu ontem para Genebra, Saiu publicado em todos os jornais.
O günün mühendisliğinin zirve noktası ve İyonya işçiliğinin başyapıtıydı.
Ficou como um testamento da engenharia civil da época, e demonstração da extraordinária capacidade prática, dos Jónios.
Farklı bir zirve arayışı.
Um cume de montanha diferente.
- Zirve!
- Até ao topo.
Zirve başarısız olduğundan nükleer silah yarışında birinci olmaktan başka seçeneğimiz yok.
Porque a cimeira falhou devemos esforçar-nos por permanecer em primeiro lugar na corrida das armas nucleares.
Zirve başarısız olduğundan nükleer silah yarışında birinci olmaktan başka seçeneğimiz yok.
E porque a cimeira falhou devemos esforçar-nos para permanecer em primeiro lugar na corrida das armas nucleares.
Chicago'nun harika çocukları Rus liderle yapacakları zirve için Cenevre'ye vardı.
E assim, os quatro miúdos-maravilha de Chicago chegaram a Genebra para a reunião com o líder...
Galiba burası zirve.
Isto deve ser o cume.
Shaolin bizi Parlak Zirve'ye bir saldırı başlatmak için davet etti
Shaolin nos convidou a atacar o Cume Brilhante.
Hala şaka yapıyorsunuz! Parlayan zirve 6 okul tarafından kuşatılmakta.
O Cume Brilhante está cercado pelas seis escolas.
Bu çılgınlık Francis Coppola'nın "The Godfather" filminde zirve yaptı.
Continuava sempre a descer. Era como ir até ao fim do mundo.
Sessiz film sanatı zirve noktasına ulaşmıştı.
O que era um movimento interessante. E, eis-nos com palavras!
- Zirve şiddeti?
- Intensidade máxima?
Ben kendi başıma zirve yaparım!
Consigo subir sozinho!
- O zirve benim hakkım.
- Ganhei aquele pico.
Zirve yapamamak mı?
Não chegar ao cume?
Buraya kadar Catarina zirve burası, sen ve ben tekrar doğacağız.
Então, Catarina, neste cume nós iremos renascer.
Şimdi, Everest'e büyük tırmanışından 43 yıl sonra kendi zirve denemem için hazırlık yapıyorum.
Agora, 43 anos depois da sua grande subida ao Evereste, estou a treinar para a minha própria ascensão ao cume.
Çadırlarımızın yanında bir düzine keşif heyeti var herkesin tek bir amacı var 3200 metre yukarıdaki zirve.
Ao lado das nossas tendas, estão várias de outras expedições, todas com o mesmo objetivo : um cume, 3 quilómetros acima.
Operasyon sahasından, Jamling, yükleri organize etmede ve onları en güçlü Şerpalarla yukarı, zirve ekibine göndermede yetkilidir.
Desta base, Jamling está encarregue de organizar as cargas e enviá-las entre os sherpas mais fortes, a equipa do cume.
Üçüncü tehlike mıntıkası ise zirve yakınındaki güneydoğu sırtı.
A terceira zona é o pico de Sudeste, perto do cume.
Ancak, şu anda zirve, dondurucu, kasırga şiddetinde rüzgara maruz kalıyor.
Mas agora, o cume está a ser atingido por ventos fortes e gelados.
İki gün sonra, aynı dağcılardan çoğu zirve için yola çıktı.
Dois dias mais tarde, a maioria desses alpinistas iniciou a sua subida até lá acima.
İki düzineden fazla dağcı zirve yolunda perişan oldu birçoğu, güvenli bir şekilde inemeyecek kadar oldukça yüksek dağlarda yakalandı.
Mais de duas dúzias de alpinistas estavam dispersos ao longo da subida. Alguns deles ficaram encurralados a uma altitude excessiva para descer em segurança.
Yüksek Kamp'ta, zirve yolunun dörtte üçünü aşmış oluyoruz.
No acampamento elevado, já íamos a três quartos do caminho.
Araceli, Jamling ve beş Şerpa oksijen tüplerini yüklenip Ed'in izinden giderek zirve için yola koyuldular.
Araceli, Jamling e cinco sherpas carregavam as suas reservas de oxigénio e começavam a dirigir-se até ao cume, seguindo as pegadas de Ed.
Sanırım, ekibimizi Güney Zirve'de görebiliyorum.
Consigo ver a nossa equipa na vertente sudeste.
Ve çok fazla tıkandığını ama bunu zirve boyunca düşündüğünü söyledi.
E ele disse que estava muito cansado, mas que tinha pensado nisso durante toda a subida.
Dağın en yüksek yerine tırmandım fakat zirve çıkılacak gibi değildi. "
" última entrada. Escalei até ao limite mas o cume é inalcançável.
Burası zirve olmayabilir, fakat Simpsonlar'ın ulaşabileceği en yüksek yer.
Isto pode não ser o cume. Mas é o mais perto que um Simpson chegará.
Peki, ya zirve başarısız olursa?
Bem, e se falhar?
Eğer silah tespit ederlerse, zirve olmaz.
Se detectarem armas, não irá haver reunião.
Zirve olmazsa, anlaşma da olmaz.
Sem reunião, não há tratado.
Bu kadar erken zirve yapmak istemeyecektir.
Não quer se adiantar muito cedo.
Merkez, burası zirve ekibi.
Atenção, Acampamento Base.
Burası Vaughn'ın zirve ekibi.
Daqui, Equipa do Cume do Vaughn.
Zirve ekibi, burası merkez kampı.
Atenção, Equipa do Cume, daqui Acampamento Base.
Zirve ekibi, burası merkez kampı.
Equipa do Cume, daqui Acampamento Base.
ZİRVE YATTI!
CIMEIRA FALHA!
Karargahları Parlayan Zirve de kurulmuştu.
Seu quartel-general era no Cume Brilhante.
Müzikaller 50'li yılların başlarında zirve yaptı.
Miúda encantadora.