English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ Z ] / Zıpkın

Zıpkın translate Portuguese

822 parallel translation
Zıpkınların uçlarında, fok derisinden çizmeler güneşte kuruyor.
Nas pontas dos arpões, as botas de pele de foca secam ao sol.
Nanook'un tilki, fok ve mors dışındaki yıllık avında, eliyle hakladığı 7 büyük kutup ayısı vardır.Zıpkınından daha korkunç bir silahla hiçbirşey öldürmemiştir.
A caça deste ano de Nanook, além de raposas, focas e morsas, incluiu sete grandes ursos polares que, em encontros mano a mano, ele matou com nada mais que seu formidável arpão.
Zıpkın gibi olursun.
Sentir-se-á como novo.
Zıpkın ha.
Um arpão.
Balık zıpkını.
Arpão para peixe.
Tekerlere için zıpkın, kerizleri kandırmak için yeni numaralar, Ve işini ehli iki dolandırıcı.
Roletas viciadas, novidades para iscos ingénuos e dois dos melhores vigaristas do ramo.
Brad, zıpkın yemiş balık gibi kanıyorsun.
Brad, estás a sangra imenso.
Eğer bu canavarı zıpkınlasaydınız, size fazladan ödeme yapacaklarını zannediyordum, Bay Land.
Ganharia um prémio se arpoasse o monstro.
Zengin olamam ama, en azından boş boş oturup, zıpkınımla dişlerimi temizlemem. Belki de şanslıyız.
Mal da para comer, mas terei onde usar o arpão.
Bana bir zıpkın bul, çabuk.
Fechem a entrada!
Bana bir zıpkın daha atın!
Atirem-me outro arpão!
Çok olumlu bir silah, zıpkın, Lucas, ve kullanımı çok kolay.
O arpão de pesca é uma arma muito positiva, e muito fácil de usar.
Ama eğer yanıldıysan, bu zıpkın tüm hataları düzeltir.
Mas se estiver errada, este arpão corrigirá o erro.
Yatağını bir zıpkıncı ile paylaşmak istemez misin?
Não faz objecção de partilhar o quarto, pois não?
Zıpkın tutmaya ve göreve atılmaya hazır mısınız?
És homem para lançar um arpão na garganta da baleia e saltar depois?
Zıpkıncılar, silahlarınızı alın.
Arpoeiros, tragam as vossas armas.
Zıpkıncılar, silahlarınızı hazırlayın.
Arpoeiros, abri vossos arpões.
Hepsi de çarpık çeneli ve çatık kaşlı, ve beyaz kamburlarına saplanmış bir düzine zıpkın olan mı?
Então todas têm mandíbulas torcidas e faces enrugadas, e uma dúzia de arpões cravados na suas brancas costas.
Zıpkınım da senin.
Meu arpão, teu.
Onu zıpkınladınız mı?
Arpoar, não é matar...
Kollarını kırasıya kürek çekmeler, zıpkın ve mızrak atmalar neden?
Porquê esta correria aos remos, aos arpões e lanças?
Zıpkın ve lambaları ben getiririm, seninle güvertede buluşuruz.
- Eu faço-as. Vou buscar os arpões e a lanterna e encontramo-nos no convés.
Misinayı, zıpkını ve göndere sarılmış yelkeni taşırken her zaman ona yardıma koşardı.
Ele sempre o ajudava a carregar | as linhas, a carangueja, o arpão... e a vela, que se enrolava | em volta do mastro.
Etraftan kimsenin çalmayacağına emin olmasına rağmen yaşlı adam zıpkını ve kancayı açıkta bırakarak kimseyi gereksiz yere günaha teşvik etmek istemiyordu.
Embora ele soubesse que os | moradores locais poderiam roubar... o velho achava que | uma carangueja e um arpão... eram tentações desnecessárias | para deixar num barco.
Kancanın ucu kalbine ulaşıp seni öldürene kadar ye onu. Sonra kolayca yüzeye çık ki ben de zıpkını sana vurayım.
Come até o anzol penetrar | no teu coração e te matar... e, então, sobe devagarinho... e deixa-me enfiar-te o arpão.
Kayıp bir zıpkın, kırılmış bir bıçak mı?
Com um arpão perdido? Uma faca partida?
Bir zıpkın topu, yaklaşık 90 metreye kadar etkili.
É um arpão. Dispara com uma fisga.
Bana yemekten sonra parka gelmeyi çok sevdiğinizi söyledi ve tıpkı söylediği gibi, buradasınız işte.
Ele contou-me que gosta vir ao parque, depois do almoço, e aqui está, tal como ele disse.
İnanamazsınız, tıpkı ben.
Nem imagina, é a minha cara.
Sevgilim, bir kıyafet balosu yapabilir miyiz tıpkı eskiden yaptığınız gibi?
Querido, podemos dar uma festa a fantasia como costumava?
Yarın zıpkınla balık.
Pescar peixes amanhã.
günahlarınız kıpkırmızı da olsa onları kar gibi beyaz yapabilirim.
"Podem os teus pecados ser escarlates torná-los-ei brancos como a neve."
Tıpkı şimdi yaptığınız gibi.
Como o senhor, agora.
"Kırmızı güllerin kalbini avuttuğunu gördüm... ve kıpkırmızı yapraklarının ayrılıp düştüğünü..."
Vi as rosas vermelhas que lhe confortavam o coração e as pétalas carmesim a cairem na água.
Paranın kaynağı sizi hiçbir zaman ilgilendirmedi tıpkı lambanın elektriğinin nereden geldiği gibi ne zaman ki kesildiler, o zaman endişelenmeye başladınız.
A procedência do seu dinheiro preocupa-o tanto como a procedência da electricidade só se preocupavam quando a desligavam.
Kıpkırmızı çiçekler Dudaklarınızda solmadan önce
Antes que a flor vermelha murche os seus lábios
Kıpkırmızı çiçekler Dudaklarınızda solmadan önce.
antes que a flor vermelha murche nos seus lábios
Zıpkın fırlatmaya hazır olun.
Preparem-se para descer.
Bana bir zıpkın verin!
Dêem-me um arpão...
Ve tıpkı onun gibi yalnız yaşarsın.
E, então, ficará sozinho.
Siz de tıpkı benim gibi bu işe bulaştınız!
Estás envolvido nisto tal como eu!
Tıpkı Kırmızı Bulut'a sekiz yıI önce yaptığımız gibi... burada oturup o yarım yamalak, gayrı Meşru antlaşmayı imzaladığımızda... hani şu siz altın arayıcılarını Bir sürü altının olduğu yere... gitmek yerine buraya bağlayan antlaşmayı imzaladığımızda... Hepsi İç Savaşın parasını çıkarmak için -
Expulsá-los da terra, isso é o que digo... como devíamos ter expulsado Nuvem Vermelha há oito anos atrás... quando se sentou nesta mesma sala para assinar esse tratado mal concebido... que mantém vocês, prospetores, entupidos aqui... em vez disso, onde há ouro suficiente espalhados pelo chão... para pagar toda a Guerra Civil.
Şu anda kendilerini güvende sanan başkaları da aynı durumda. Tıpkı seninle ben gibi ki bizler yüce Richard ve Buckingham'a yakınız.
Vaughan, Grey, e assim será com alguns outros... que se pensam em tanta segurança quanto tu e eu que como sabes somos estimados pelo nobre Ricardo e por Buckingham.
Kendi kendinize söz verin, kalp, ruh, beden, hayatınız ve son nefesiniz üzerine. Tıpkı benim söz verdiğim gibi :
Jurem pelos vossos corações,... pela vossa alma pelo vosso corpo pela vossa vida e alento como eu juro-me a mim próprio.
O güruh bugün Musa'nın peşinden çöle gidebilir ama gözleri güneşten kıpkırmızı olduğunda ve çatlak dudakları susuzluktan kanadığında, mideleri açlıktan kasıldığında,
Essa ralé pode hoje seguir Moisés pelo deserto adentro, mas quando os seus olhos se tornarem vermelhos com o ardor do sol e os seus lábios gretados sangrarem de sede, quando os seus estômagos sentirem as cãibras da fome,
Seni uyarıyorum. Bir daha Blanco Kanyonu'na adımını atarsan bu bölge hiçbirimiz kalmayıncaya kadar kandan kıpkırmızı olur.
E quero avisá-lo... se colocar os pés no desfiladeiro Blanco mais uma vez... esse território vai ficar banhado de sangue.
Sen ve ben eve gidip uyuyacağız, ve yarın sabah kalktığımızda... Güneş ışıldayacak, tıpkı dünkü gibi.
Tu e eu vamos dormir e amanhã quando nós acordarmos... o sol irá estar a brilhar...
Herhangi biriniz, iki buçuk hafta boyunca, tek başına kendinizinkinden başka bir insan sesi duymayacağınız bir buçuk metrekarelik bir kutuya kapatılsanız hayal gücünüzün de tıpkı sizin gibi kontrolden çıkma olasılığı oldukça yüksek olurdu.
Se um de vocês fosse trancado numa caixa de 2 metros quadrados, durante 2 semanas e pouco, sozinho, sem escutar uma voz humana além da sua, muito provavelmente sua imaginação escaparia com vocês também.
Milyonlarca bizon kuzeyden geri dönecek, tıpkı atalarımızın zamanında olduğu gibi.
O búfalo voltará do norte aos milhões, como no tempo de nossos pais.
Evet, kızın perçemi de tıpkı seninki gibi.
É, e a boneca tem franja como a tua.
Sezar'ın gemileri büyük denizde Mısır'a yelken açtığında tıpkı Romalılar gibi Mısırlılar da birbirleriyle savaşıyorlardı çünkü genç kral Ptolemy tahtı kız kardeşi Kleopatra ile paylaşmak istemiyordu. Onu İskenderiye kentinden atmıştı ve onu yok etmek için uğraşıyordu.
Ao mesmo tempo que as galés de César zarparam o grande mar até ao Egipto acontecia que, tal como os romanos os egípcios também faziam guerra, entre si pois o rei Ptolomeu não queria continuar a partilhar o trono com a sua irmã Cleópatra mas levou-a da cidade de Alexandria e procurou destruí-la.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]