Çıkmıyor translate Portuguese
1,895 parallel translation
Olanlar bir türlü aklımdan çıkmıyor.
Não consigo parar de pensar no que aconteceu.
- Maalesef ki, telefonlarıma çıkmıyor.
Infelizmente, ele não atendeu a minha chamada.
Sosyal olarak dışarı hiç çıkmıyor mu?
Será que ele convive socialmente?
Sonra aklımıza geldi ki, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, can çıkıyor huy çıkmıyor.
Mas também nos ocorreu que podemos ter as melhores intenções e ainda cair nos hábitos antigos.
Frank, 20 yıldır röportaja çıkmıyor.
O Frank não dá uma entrevista há 20 anos.
Bu... hiçbir şey çıkmıyor. Ne?
Não está a aparecer.
Artık onunla çıkmıyor musun?
Já não brincas com ele?
Sakalım çıkmıyor.
Não consigo ter barba.
Çiftlikten çıkmıyor ve yalnız oturuyor. Çünkü...
Fica lá na quinta e isola-se do mundo, porque...
- Hiçbir yol bir yere çıkmıyor.
Tudo becos sem saída.
Su bu deliğe dökülüyor ve başka bir yerden dışarı çıkmıyor.
Cai neste buraco, e não volta a sair.
- Çocuk dışarı çıkmıyor.
- Ele não quer sair!
Seni düşündüğümde sesim iyi çıkmıyor.
... e quando penso em ti, mal posso articular.
- Çıkmıyor, Janet.
- Não está a sair, Janet.
Vajinalar aklımdan çıkmıyor.
Só penso nelas.
... ve "s" sesi çıkmıyor.
E o "s" é mudo...
Her zaman senin bildiğin çıkmıyor, değil mi David?
Não é só a nossa formação, pois não, David?
O sana karşı çıkmıyor mu?
Ele não se opõe a ti? ...
Durgunluk var, artık kimse geleneksel bir Türk yemeği için dışarı çıkmıyor.
Com esta recessão, já ninguém sai para um autentico típico jantar turco.
Aklımdan çıkmıyor.
Quero dizer, eu só... Eu só penso nisso.
Ölüm aklımdan hiç çıkmıyor.
Eu penso na morte todos os dias.
Şimdilik maçlara çıkmıyor.
Decidir-se-á jogo após jogo.
Dinlemeye değer bir şey çıkmıyor ki ağzınızdan.
Isso é porque nunca ninguém diz nada que valha a pena ser ouvido.
- Elbette seninle çıkmıyor olsaydım, Claire.
Se não estivesse a namorar contigo, Claire.
Kendisinden aşağı bir tiple çıkmıyor ki. Pekâlâ.
- Ele não está a ser rebaixado.
Olay öncesinde hiçbir alt kişilik ortaya çıkmıyor ama çıktığında, ne olduğunu hatırlamıyor musun?
E não havia alter antes do evento mas não tens ideia do que aconteceu?
Wolowitz evden dışarı çıkmıyor ve robot savaşı için ona ihtiyacımız var.
O Wolowitz não sai de casa e precisamos dele para uma batalha de robôs.
Her cinayet gazeteye çıkmıyor.
Nem todos os homicídios saem no jornal.
Bir şeyi yeteri kadar duyunca aklından çıkmıyor.
Quando ouves alguma coisa muitas vezes ficas a saber.
Dediğiniz hiçbir şey yerinde çıkmıyor.
É onde disseste que estava?
Buyurun işte. Gerektiği zaman, gıkımız çıkmıyor.
É claro, mal lhe pedem que diga alguma coisa, desaparece.
Tıpkı dediğin gibi, böyle anlar insanın çok sık karşısına çıkmıyor.
E, como tu disseste, momentos como este não se apresentam muitas vezes.
Yaşam ancak yürüyen bir gölgedir, zavallı bir oyuncu zamanını sahnede harcayıp tüketiyor ve artık sesi çıkmıyor.
A vida não passa de uma sombra que vagueia, um pobre jogador que anda arrogante e agita a sua hora diante do cenário e que já não se ouve mais.
Kızlardan bazıları bazen sağ çıkmıyor.
Às vezes, algumas não sobrevivem.
Dur ben alayım. Çıkmıyor.
Podes deixar!
- Oskar, sen çıkmıyor musun?
- Oskar, não sais? - Quero acabar uma coisa.
O gerçekten harika bir motor. Krank mili çıkmıyor. Pistonları dökme çelik, ve frenleri Salı'dan Salı'ya işliyor.
É um excelente motor, uma boa manivela... pistões de aço e travões...
Dale'in yerdeki görüntüsü aklımdan çıkmıyor.
Não consigo tirar da cabeça a imagem do Dale, ali caído.
Bu düşünce hiç aklımdan çıkmıyor.
Esse pensamento nunca me sai da cabeça.
Bugün kitabın satışa çıkmıyor mu senin?
Não tens hoje o lançamento do livro ou assim?
Olaylar nasıl başlamışsa başlasın o keçiye kötü şeyler olmuş olması fikri aklımdan çıkmıyor.
Fosse qual fosse a história, não imagino as crueldades que aquela cabra sofreu.
Bakıyorum da bu sabah hiç çıtınız çıkmıyor.
Caramba, os dois têm estado muito calados esta manhã.
Arabadan çıkmıyor.
Ela não quer sair do carro.
Luke, çıkmıyor.
Tudo bem. Luke, está preso.
Baba, büyükannenin odasına çıkmış, bir de bakmış ki cücenin teki annesinin üstünde çalışıyor.
O pai corre para lá, abre a porta, e vê o puto em cima da avó.
Kafasını kaldırmış bakmış köpeği Golden retriever yukarıda sallanıyor. İçi çıkmış şekilde avizeden sarkıyor.
Olha para cima e o cão está empalado no candelabro pendurado no tecto.
Ameliyattan çıkmış hastam komaya girip çıkıyor.
O meu doente pós-operatório nem se apercebeu de ter entrado e saído.
Ağzından tek bir kez bile olsun güzel bir kelime çıkmadı ama sonra çıkmış bana bu saçmalığı yazıyor! - Andrew.
Nem uma vez ela teve uma palavra simpática, mas depois pega e escreve esta merda!
Söyleyebileceğim tek şey yoldan çıkmış yerde yatıyor olman?
O que posso dizer-te é que foste vitima de atropelamento com fuga?
Birkaç hafta önce arkadaşın Penny ile çıkmıştım, hatırlıyor musun?
Lembras-te de quando saí com a tua amiga Penny, há umas semanas?
Bu filmlere göre, son tomografinde görünen tek kist sekiz katına çıkmış. Hepsi birden üçüncü karıncığı tıkıyor.
De acordo com as imagens, o cisto que aparecia na última TC multiplicou-se por oito, o que está a obstruir o terceiro ventrículo.