Öglen translate Portuguese
3,598 parallel translation
Öğlen olmadan benimle çalışmak isteyecektir. Al.
Ele pôs-me a trabalhar para ele no almoço.
Bu akşam yemeği mahvolan öğlen eğlencesinin telafisi.
Este jantar é para compensar o entretenimento que perdemos esta tarde.
Philip ve esas ordusu yarın öğlen burada olacaktır. Ne ileri gidebilir ne de geri çekilebiliriz.
Philip e o seu exército, estarão aqui amanhã pelo meio dia.
Saat öğlen 2.
São 14 horas.
Yani geceyarısı Avusturya'dan özel jetle ayrılıyorsun, sabahın 4'ünde L.A.'ye varıyorsun, Russell'ı alıp, öğlen havalanıp, ya da Katy ne kadar geç isterse.
Portanto, à meia-noite, embarcas num avião particular na Áustria, chegas a LA às 4 : 00, vais buscar o Russell e levantas voo ao meio-dia, ou à hora que a Katy preferir.
- Bugün öğlen ne yedin?
- O que comeste hoje ao almoço?
Daha vakit öğlen.
Na Taverna do Allen.
Eddie'nin Rochester'in arka taraflarında bir evi var Dansın Gecesi'ndeki asistanlardan biri Odette öldükten sonraki öğlen onu stüdyoda gördüğünü söylüyor.
O Eddie tem um registo de volta para casa e um dos assistentes de "Night of Dance" disse lembrar-se de o ver no estúdio na tarde da morte.
Daha öğlen bile olmadı ama şimdiden sarhoşsun!
Ainda nem é hora de almoço e já estás bêbeda.
Bakayım, dün öğlen neredeydim?
Vejamos. Onde é que eu estava ontem à tarde?
Öğlen yemek yiyelim mi?
E o almoço?
Daha bu öğlen gözlüksüz hiçbir şey göremiyordun.
Esta tarde, não via nada sem os óculos.
Beethoven'ı mı gördün, 200 yıl önce ölen müzisyeni, - o öğlen vakti Plaza'da?
O compositor que está morto há 200 anos, no Plaza, esta tarde?
Dün öğlen Boylan Plaza'da neler gördüğünle ilgili soru soracağız sadece.
Temos algumas perguntas sobre o que viu ontem.
Hastane yetkilileri bu öğlen St. Paul Hastanesinden kaçan bu adamın bulunması konusunda sizden yardım istiyor.
Funcionários do hospital pedem ajuda para localizar este homem, que vagueava pelo Hospital St. Paul esta tarde.
Bu öğlen St. Paul Hastanesinden kaçan bu adamın yerinin bulunması hakkında...
Funcionários do hospital pedem ajuda para localizar este homem, que vagueava pelo Hospital St. Paul esta tarde. - O paciente desconhecido...
Öğlen izin almamı ister misin? Belki şey yaparız- -
Quer que eu tire a tarde de folga?
Seni öğlen alırım.
Vou buscar-te ao meio-dia.
Çünkü her öğlen yiyorum.
Porque eu como todas as tardes.
Erkek bir hemşire odama gelip öğlen 4 : 00'ün acıkma zamanı olduğunu söylüyor.
Um enfermeiro entra no meu quarto e diz-me que é hora de ter fome às 4 da tarde.
Kendini beğenmiş gündüz fenerinin teki dün öğlen at kiralamaya çalışmıştı.
Um preto livre tentou alugar um cavalo ontem à tarde.
Öğlen olmak üzere.
É quase meio-dia.
Resepsiyonun dediğine göre dün öğlen tek başına giriş yapmış.
Ela deu entrada ontem à tarde, sozinha.
- Birisi Don'a öğlen yemeği partisinin bittiğini söyleyebilir mi,... ayrıca görev masasında da biri lazım bana,... neme lazım belki- - ne diyordunuz siz- - haber çıkar?
- Claro. Alguém diga ao Don que o almoço acabou e preciso de alguém na coordenação, para o caso de haver notícias.
Körfez'deki bir petrol kulesi, British Petroleum'un Venice, Louisiana'dan 80 kilometre açıktaki Deepwater Horizon'ı Doğu saatiyle öğlen 2 : 00'ı civarı alevler saçarak patladı.
Uma plataforma petrolífera no Golfo, a Deepwater Horizon, da BP, a 50 milhas de Venice, Louisiana, explodiu pouco depois das 14 horas, hora da Costa Este.
Doğu saatiyle öğlen 3'ü geçerken...
-... depois das 15 horas...
Öğlen 12 : 00'de Melbourne'dan kalkış, Sidney'e 13 : 20'de varış. Güzel.
Parte de Melbourne às 12 : 00, chega a Sydney à 1 : 20.
Kaseti isimsiz bir e-postayla almışlar ve yarın öğlen yayımlayacaklar.
Eles têm uma cassete de sexo de um e-mail anónimo.
- Kaset yarın öğlen yayımlanacak.
As imagens vão a público amanhã à tarde.
Aria öğlen konuştuğumuzu söyledi mi?
A Aria disse-te que me encontrei com ela esta tarde?
Buz öğlen 1'de teslim edilecek.
O gelo será entregue às 13h00.
Öğlen vakti.
A meio do dia?
Mantıklı olan tek şey öğlen yaşananlardı.
É a única coisa que faz sentido.
Sabah 6 da öldürdü, öğlen ve akşam altıda
Ele matou às 6 horas, ao meio dia e às 18 horas.
Benim suçum mu? Her öğlen yemeğinde martini içmesen bu durumda olmazdık.
- Se não tivesses bebido a semana toda, não estaríamos nesta confusão.
Japonya Enerji Bakanı bu öğlen gelecek.
Obrigado, Sr. Randall. O secretário da energia do Japão chega ao meio-dia.
Sofia, neredeyse öğlen oldu.
- Sofia, é quase meio-dia.
Evet, öğlen 3 : 00 gibi. Biriyle buluşuyordu.
Encontrou-se com alguém.
Şurada çarşamba öğlen saat 3 : 00.
Aqui está, às 15h na quarta-feira.
Bekle bir dakika, dün öğlen demiştin, fakat saat daha 10 : 30.
- Ouve... - Espere. Ontem disse que era ao meio-dia, mas são só 10h30.
Öğlen. Metro Alışveriş Merkezi.
Ao meio-dia no Shopping Metro Center.
Roya'nın öğlen bu binada Kongre üyesi Mackie ile röportajı var.
A Roya tem uma entrevista com o Congressista Mackie ao meio-dia, neste prédio.
Tüm öğlen sana ulaşmaya çalışıyordum.
Finalmente. Tentei ligar-te a tarde toda.
Ben sabah, sen de öğlen. Weiner kızını sen al.
Eu fui contratada de manhã, tu foste contratada depois do almoço.
Daha öğlen bile değil.
Não é nem hora do almoço.
Annenle öğlen Cezayir sınırında buluşacağız.
Vamos ter com a tua mãe, na fronteira com a Argélia, ao meio-dia.
Yarın öğlen, başkan yardımcısı ve benim Afganistan'dan dönen bir özel kuvvet birliğini karşılama planımız var.
Amanhã à tarde, o vice-presidente e eu vamos dar as boas-vindas ao grupo de operações especiais que regressa do Afeganistão.
Öğlen, akşam yemeğimiz ve isim etiketimiz var.
Temos almoço, jantar e um cartão com nome.
Evet, Birşey merak ediyordum, Öğlen yemeğine gelmeseniz, biraz para getirebilir misin?
Sim, eu estava a pensar, se não for ao almoço, posso receber o dinheiro de volta?
Öğlen yemeği için etli ve sebzeli italyan çorbası veriyorlar.
Eles vão servir uma sopa de vegetais para o almoço.
Bu öğlen buluştuklarında ona hatırlatacakları bir detay. Hayatım, içeride misin?
Um detalhe que vão lembrá-lo no encontro de hoje.