Öldüğü translate Portuguese
4,020 parallel translation
Ta ki Peeta'nın kalbi durana neredeyse öldüğü o ana kadar.
Mas quando o coração do Peeta parou e quase morreu, que...
Oğlunun öldüğü düşüncesiyle kalbi kırılan Kral, kendisini kayalardan aşağı bırakarak hayatına son vermiştir. Tanrıların insanlar üzerinde oynadığı acımasız oyunların başka bir kurbanı daha.
Julgando o filho morto, o destroçado rei atirou-se às rochas, ali em baixo, outra vítima das cruéis partidas que os deuses fazem aos homens.
- Annen öldüğü zaman baban seni terk etti.
E quando a tua mãe morreu, o teu pai abandonou-te.
Annen öldüğü zaman ben kendimden nefret ettim ve suçluluk, utanç yüzünden kaçtım.
Quando a tua mãe morreu, estava... Eu odiava-me. E fugi da minha culpa e vergonha.
Kafamda yer etmiş ; öldüğü sanılmıştı, sonra geri dönmüştü.
Está no meu disco rígido. Ela parecia estar morta, mas depois voltou.
Maria, Manolo öldüğü için hepimiz üzgünüz ama Joaquin senin hayatını kurtardı.
Maria, todos lamentamos que o Manolo tenha morrido... mas o Joaquim salvou-te a vida.
Onun öldüğü evde tıkılı kaldığımda değil.
Não via, se estivesse enfiado nesta casa. A casa em que ela morreu.
Ford ve Carroll Shelby'nin arabayı ürettiği sırada Carrol'un öldüğü araba.
É aquele em que a Ford e o Carroll Shelby estavam a construir quando o Carroll morreu.
Ford ve Shelby'nin yaptığı arabanın aynısı. Carrol'ın öldüğü zamandı.
É o mesmo carro que a Ford e a Shelby estavam a construir quando o Carroll morreu.
İşin aslı ; Pete'in öldüğü gün yarışta üç araba vardı.
Estavam três carros na corrida no dia em que o Pete morreu, é um facto.
Kardeşimin öldüğü akşam Dino'nun orada olduğunu biliyorum.
Eu sei que o Dino estava lá na noite em que o meu irmão morreu.
Belki de bizim küçük sokak kızı... Pete'in öldüğü gün üç Koenigseggs'in yarıştığı konusunda haklıydı.
Talvez a pequena tonta estava certa acerca de haverem três Koenigseggs no dia em que o Pete morreu.
Polis telsizinden duyduğum kadarıyla kırımızı Koenigsegg gerçekten Dino'ya aitmiş ve bu Pete'in öldüğü güne ait kayıp delil.
Estou a ouvir através dos scanners que o Koenigsegg pertence de facto ao Dino e essa é a prova que faltava que matou o Pete.
Bundan sonra, bir tekne kazasında öldüğü haberi geldi.
Depois disso, chegou às noticias que ele tinha morrido num acidente de barco.
"Annemin öldüğü gece, Rancho Berrego'da... buluşmak üzere ona mesaj atmışsın."
Mensagem do teu telefone a pedir à Mãe para ir ter contigo... ao Rancho Berrego na noite em que morreu.
"Annemin öldüğü gece, Rancho Berrego'da... buluşmak üzere ona mesaj atmışsın."
"Mensagem do teu telefone a pedir à Mãe para se encontrar contigo... " no Rancho Berrego na noite em que ela morreu.
Ana'nın öldüğü yerdi orası.
E a Ana morreu ali.
Frankie öldüğü zaman nasıl hissettin?
Como é que se sentiu quando Frankie morreu?
Saleem'in öldüğü zamandan kalma eşyaları.
Isto é tudo o que Saleem tinha em sua posse quando morreu.
Felç öldüğü anlamına gelmiyor.
Não significa morta.
Olay şu ki Robbie söylentilere göre öldüğü günden bir gün önce okulda Greg ile kavga etmişsiniz.
Olha a coisa é... Robbie, o que se ouve na rua é que... tu e o Greg tiveram uma luta no corredor um dia antes dele morrer.
Öldüğü veya yazamayacak kadar hasta olduğu için kitabın yarıda bitmesini anlıyorum...
Eu sei que a história acaba a meio de uma frase porque ela morre ou fica demasiado doente para continuar...
Öldüğü anlamına gelmiyor.
Não significa que ele esteja morto.
Öldüğü mü?
A morrer?
Zevkten öldüğü.
De prazer.
Sana Susan Knight'ın öldüğü geceyle ilgili sorular sormak istiyorum.
Quero perguntar-te acerca da noite em que a Susan Knight morreu.
Bonnie'nin yakın arkadaşının öldüğü geceyle ilgili elinizde olanlar çok işime yarar.
Adorava ver tudo o que tem sobre a noite em que a sua melhor amiga morreu.
Videoları öldüğü gece son buluyor. Hareket sensörlü çekim çünkü.
O vídeo da Bonnie acaba na noite em que ela morre.
Bakın, gözündeki canlılığa bakarak en iyi tahminim dün öldüğü.
A minha estimativa, pela palidez, é que ela morreu ontem.
Kendisi öldüğü zaman cenin de ölüyor.
Segundo a sua fisiologia o feto morre quando ela morre.
Birisi öldüğü zaman, bir odaya girerlerdi.
Quando uma pessoa morria, era passada para uma sala.
Babanın öldüğü gün bir şeyi gözden kaçırmıştım.
No dia da morte do teu pai, eu tive uma falha.
Simon Lee, federaller tarafından hakkında araştırma yapılan Florida sahil güvenlik memuru görevde değilken kaybolmuş ve öldüğü farz ediliyor.
Simon Lee, um guarda-costeiro da Florida a ser investigador pelo FBI, está desaparecido e foi dado como morto.
Meereen'in Büyük Piramidi'ni inşa ederken 1000 kölenin öldüğü söylenir.
Dizem que mil escravos morreram na construção da Grande Pirâmide de Meereen.
Öldüğü kanıtlanana kadar elimizde bir şey olmayacak.
Até o podermos provar, não temos nada!
Doğum yapacağından Anderson'ların haberi yoktu. Ve tabii kızları öldüğü zaman da hastanede değildiler. Kızları doğum sırasında hayata veda etti.
Quando teve a criança, os Anderson não foram avisados, e como tal, não estiveram no hospital quando a filha deles faleceu, num caso de morte maternal indireta.
Köpek yaşına göre hesapladığında öldüğü zaman tam 90 yaşındaydı. - Annenin şuandaki yaşı gibi.
Morreu aos 90 anos de cão, a idade da sua mãe.
Anneni tutabildiğin kadar hayatta tut, yoksa biliyorsun, annen öldüğü anda evi unut.
Mantenha viva a sua mãe, porque mal ela morrer lá se vai a vizinhança.
Evet yani, o kanserden öldüğü zaman sen faturalarla uğraşacaksın...
Ela morre de cancro e tu ficas a pagar as contas...
Annemin öldüğü gün ne yaptım biliyor musun?
Sabes o que fiz no dia em que a minha mãe morreu?
Annenin öldüğü günde mi?
No dia em que a tua mãe morreu?
Leon'un polislerin söylediğinden daha farklı bir şekilde öldüğü konusunda bazı düşünceleri var. Hepsi bu.
Está convencida de que a morte do Leon não foi como a polícia disse.
Lucy Wilson, bir aydan fazladır kayıp ve öldüğü düşünüldü, - Doğu Yorkshire'de hayatta ve iyi durumda bulundu.
Lucy Wilson, desaparecida há mais de um mês e supostamente morta, foi encontrada viva e bem em East Yorkshire.
- Artık ailedensin. Lucy Wilson bir aydan fazladır kayıp ve öldüğü düşünüldü...
- Lucy Wilson, desaparecida e dada como morta há um mês.
Dinle, John öldüğü için gerçekten üzgünüm, ama şu soruşturma hiçbir şeyi değiştirmeyecek, tamam mı?
Olha, sinto muito que o John esteja morto, mas, esta investigação não irá mudar nada, certo?
Öldüğü zaman büyükbabanın cesedini bana getirmişlerdi. Baktırdılar bana.
Trouxeram-me o corpo do teu avô quando ele morreu, obrigaram-me a olhar para ele.
Joffrey'nin öldüğü akşam ortadan kaybolması tesadüf mü sence?
Será coincidência ela desaparecer na noite da morte do Joffrey?
Bu son haftalar epey zordu. İkisinin de öldüğü gerçeğini kabullenmek çok zordu.
As últimas semanas foram difíceis.
Bu Kanlı Yer'de toplamda 15 bin Birlik ve Konfederasyon askeri öldüğü söylenir, savaş alanı sadece 1 km genişliğindeydi.
No total, cerca de 15.000 soldados da União e Confederados morreram aqui, no Bloody Angle, num campo de batalha com cerca de um quilómetro de largura.
Bana öldüğü yeri gösterir misin?
Mostra-me onde ele morreu?
Öldüğü günün görüntüleri.
E este é o dia em que morreu.