Öldüğünü translate Portuguese
7,129 parallel translation
Uzun zaman önce öldüğünü sandığın kızını göremiyor musun?
Não consegue ver a filha que pensava que tinha morrido há muito tempo?
Oliver'ın öldüğünü ilk defa duymuyorum.
Não é a primeira vez que soube que o Oliver morreu.
Ve öldüğünü düşündüğünde de kendini suçladın.
E quando pensaste que tinha morrido, culpaste-te.
Öldüğünü sandığımızda hepimizin bütün bunları neden yaptığımızı düşünmesi gerekti.
Quando pensámos que tinhas morrido, cada um de nós tinha que descobrir a razão de estarmos a fazer isto.
Gemi battığında ve Sara'nın öldüğünü sandığımızda... Queen'i suçlamıştım.
Quando aquele barco afundou e pensámos que a Sara estava morta, eu culpei o Queen.
Oliver Queen'in öldüğünü anlamanız gerekiyor.
O que tens de entender é que o Oliver Queen está morto.
- Sara'nın öldüğünü?
- Que a Sara morreu.
Oliver ve Thea Queen'in çok kötü bir kazada öldüğünü düşünecek insanlar.
Com amplas provas de que o Oliver e a Thea Queen morreram num terrível acidente.
Herkes Arrow'un öldüğünü sanıyor.
Dá a ilusão de morte.
Herkes öldüğünü zannediyorsa, Roy Harper'a ne olacak?
Se todos pensam que estás morto, o que será de Roy Harper?
Buradan kurtulursan öldüğünü görene dek peşinde olacağım.
Se sobreviveres, irei atrás de ti uma e outra vez, até ao fim dos teus dias!
Bunların hiç birini yapamadan kızının haftalar önce öldüğünü bir hayal etsene.
Bem, imagina a tua filha a morrer apenas semanas antes de teres hipótese de fazeres isso.
Arkadaşlarımın gözlerimin önünde öldüğünü hatırlıyorum.
Lembro-me de ver os meus amigos morrerem à minha frente.
Chessani'nin öldüğünü biliyorsun değil mi?
Sabes que o Chessani está morto, não sabes?
Senin öldüğünü de görmek istemiyorum.
E também não quero que morras.
Öldüğünü kabulleniyorum.
Eu aceito que ela está morta.
Öldüğünü sanmıştım.
Pensei que estivesses morto.
Eşime bakıyorum ve öldüğünü görüyorum.
Olho para a minha mulher e vejo-a morta.
Annemin korkudan öldüğünü gördüm.
Vi a minha mãe assustada de morte.
Öldüğünü kabullenmek çok zor veda etmek çok zor. En sevdiğinizi kaybetmek çok zor.
É difícil de aceitar que... que partiu, de dizer adeus, de perder alguém que vocês mais amam.
Sense bir kere bile aramamışsın. Çünkü çoktan öldüğünü biliyordun, değil mi?
Tu não lhe ligaste uma vez pois já sabias que estava morta.
- Öldüğünü de duyacaklar mı?
Vão ouvir-te a morrer?
Senin öldüğünü söylediler.
Disseram-me que estavas morto.
O an öldüğünü anladım.
Eu percebi logo que ele tinha morrido.
Jane, kız ile bilgisayar oyunu üzerinden iletişime geçtiğini ve aynen bu şekilde de öldüğünü söyledi.
O Jane descobre que eles comunicam com ela através de videojogos, e logo de seguida, ela morre.
Evlerinde çıkan yangında öldüğünü söylüyor, araba kazasıyla değil.
Diz aqui que morreu num incêndio, não num acidente de viação.
Açıkçası, Bakshi'nin öldüğünü bilmek bana her şeyden daha çok yardımcı oldu.
Acho que saber que o Bakshi morreu foi o que mais me ajudou.
Herkes Royalle'in öldüğünü söylüyor.
Todos dizem que o Royalle está morto, certo?
Tabii bu adamların gerçekten orada öldüğünü düşünüyorlarsa başka.
Apenas se assumiram as identidades dos homens que morreram lá.
Annem, onun tüm aile bireylerinin öldüğünü söyledi.
A minha mãe diz que toda a família que conhecia já faleceu.
Soyunmadan önce karısının yeni öldüğünü söyledi.
Antes de me despir, diz-me que a mulher tinha morrido.
Mektupta Teğmen Nix'in bir eğitim taliminde öldüğünü yazmışsınız.
Mencionou na carta que o Tenente Nix morreu num exercício de treino.
Bize bütün içtenliğinizle o şekilde öldüğünü söyleyebilir misiniz?
Pode dizer-nos, com toda a honestidade, que foi assim que ele morreu?
- Babamın bana hediye ettiği 1000 dolarlık şarabı açtık öldüğünü buyunca.
Abrimos uma garrafa de vinho de mil dólares que o meu pai me ofereceu.
- Öldüğünü görmüyor musun?
Não vê que ela está a morrer?
Hızlandırıcı'nın patlamasında öldüğünü sanmıştım. Ama meğerse ateşin kendisi olup çıkmış.
Pensei que ele tinha morrido na explosão do acelerador de partículas, mas... parece que apenas pegou fogo.
Harlan'ın öldüğünü ve burada bize bir gelecek olmadığını söylemiştin.
Disseste que Harlan estava a morrer, que não tínhamos futuro, aqui.
Sonra bu kan banyosundan çıkacağım ve dünyaya Lakewood katilinin öldüğünü bildireceğim.
E eu sairei do banho de sangue e direi a todos que o Assassino de Lakewood está morto.
- Onun öldüğünü düşünüyorsun.
- Achas que ela está morta?
Gerçekten öldüğünü düşünüyorsun.
Você na verdade acha que ela morreu.
Onun öldüğünü düşünüyorsun.
Tu pensas que ela está morta.
Shaw'ın öldüğünü düşünüyorsun ve bunu onlara söyleyecek cesaretin yok.
Tu achas que a Shaw está morta, e não tens coragem para lhes contar!
Hayır, ellerimde öldüğünü hissettim.
Não, eu senti-a morrer nas minhas mãos.
Benim ipucum, öldüğünü görmek isterim.
A pista é minha, eu vejo-o morrer.
- Nasıl öldüğünü söylediler mi?
- Disseram como morreu?
Mark diğer yarısının, güçlü olan yarısının öldüğünü kabullenemedi bu yüzden rol yapıyor ki, bu onu daha tehlikeli hale getiriyor.
O Mark não aceita a sua outra parte. A parte forte foi-se, ele está a perder-se. O que o torna ainda mais perigoso.
Öldüğünü sanmıştım.
Eu pensei... que estivesse morta.
Seni o yangından çıkardıklarında öldüğünü söylemişlerdi.
Disseram que estavas morto quando te tiraram do incêndio.
Ama Daniel George'un öldüğünü biliyordu ya da onu öldürdü diyebilir miyim?
Mas posso dizer que Daniel sabia que George estava morto ou que ele matou o George?
Oliver'ın öldüğünü söylüyor.
Ele disse que o Oliver está morto.
Öldüğünü sanmıştım.
Pensava que tinhas morrido.