Ütü translate Portuguese
154 parallel translation
Bir sürü çamaşır ve ütü beni bekliyor.
Tenho muito que lavar e engomar.
.. zavallı parmaklarım acıyana dek ütü yapayım.
... a lavar e a engomar até morrer.
Çamaşırlarını yıkar, ütü yapar, benden istediği her şeyi yapardım.
Teria lavado, passado a ferro, esfregado... feito tudo que ela quisesse de mim, quer ela pagasse ou não.
Dikiş dikebilir, ev temizliği ve ütü de yapabilirim.
Sei coser, limpar uma casa e passar a ferro.
Aylardır ütü yüzü görmeyen elbiselerle dolaşır.
Num fato que não é engomado há meses.
Bütün gün ütü yapmıştım...
Tinha estado a passar a ferro o dia todo...
Sabahtan beri ütü yapıyorum.
Estou passando roupa desde cedo.
Kıyafetimin kusuruna bakma, ama beni ütü yaparken yakaladın.
Peço desculpa pela minha aparência, mas apanhaste-me a passar a ferro.
Bu ütü ateş gibi oldu!
O ferro já está quente.
Acaba ütü niye sıcaktı?
Porque estava o ferro quente?
Sanırım sonra ütü yaptı ve kapatmayı unuttu.
Acho que passou a roupa depois e esqueceu - se de desligar o ferro.
Belki ütü masasının üzerinde uyuyakalmıştır.
Pode ter adormecido na tábua de engomar.
Artk buharl ütü kullanyorlar.
Agora usam ferros a vapor.
Sen ütü yapıyor olursun.
Você vai engomar.
Sonra da, ona bakmaya devam etmeliyim. Çocuk büyükannesinden hiç hoslanmiyor. Senin için biraz ütü yapmami istemez misin?
Depois vou ter de ficar com ela.
Elimde ütü var.
Tenho um ferro na mão.
Kim'le balolara gidiyorum, ona yardım ediyorum, ütü yapıyorum.
Vou com ele aos bailes, ajudo-o, passo a ferro.
Baloya onunla gidip ütü yapmasam buruşuk kıyafetle çıkar.
Se não o fizer e não for com ele, fica todo amarrotado.
Veya kendisi ütü yapar, ama başka birinin sana destek olup şöyle demesi işe yarıyor, " Evet, yaparsın.
Ou era ele a passar a ferro, mas, é bom quando tens alguém para te ajudar, ao teu lado a dizer "Tu consegues. Vai correr bem. Faz o que fazes sempre."
Kalıcı ütü!
Passadas a ferro!
"Otel ücreti 45, ütü 2, dismacunu 9.30 yani 9.50."
Aluguer do hotel 45 rupias, engomadoria 2 rupias, pasta de dentes 9,30 rupias, quero dizer 9,50.
Bunun annesi çok yaşlı oğlum, hala taşı ısıtıp ütü yapıyor.
Aquela mãe preta é tão velha que ainda passa a ferro com uma pedra quente.
Evet. Sizi gidi ilkel ütü kafalılar! Dinleyin!
Ouçam, seus cabeçudos primitivos.
Craig, ütü nerede?
Onde está o ferro?
Hediyesinin ütü masası olduğunu görünce çok şaşıracak.
Agora vai mesmo ficar surpreendida quando vir a tábua de engomar.
Bir ütü masasıyla iyi bir atış destek masası yapılır.
Uma tábua de passar a ferro dá uma boa bancada.
- Biraz ütü.
- Nada, passando roupa.
Eğitim, nöbet, çamaşır, ütü, paydos...
Treinar, sentinela, lavar, engomar, folga.
İp gibi ütü izi de bu zarafetin bir parçasıdır.
Vincos perfeitos são parte dessa elegância.
Şu parayla kendine bir ütü al.
Toma, compra um ferro de passar.
Doğru, ben ütü yapmayı beceremem.
Eu sei. É verdade. Não sei passar a ferro.
Aptalca olan kocası karısının evde kendisi için... yemek ve ütü yaptığını kendisini erkek gibi... hissetsin diye yemek şirketi açmamaktır.
O que é ridiculo é não ser uma "caterer"... para que o marido se possa sentir como um homem... sabendo que a seua mulher está a cozinhar e a passar a ferro as suas gavetas.
Bu gece ütü yapacağım.
Posso passar roupa hoje.
Hey Anne, ütü nerede
Hey, Mãe, aonde esta o ferro?
Smithers, neden bu işçi tulumunu, ütü izi olacak şekilde ütüledin.
Smithers, porque fizeste um vinco nestas calças?
Her şeyim var, çamaşır ve ütü için de birini tutabilirim.
Consigo o que quero e contrato alguém para lavar e engomar.
- Ben ütü yapacağım.
- Tenho de passar a ferro.
Sadece ütü yapman, yeni yatak, biraz daha ilerki aşamalar gibi görünüyor o kadar.
É o fato de estar passando e o colchão novo. É que parecem ser coisas um pouco fora de propósito.
Pekâla... Dün gece o bluzu yıkamaya indiğimde sanırım ütü odasında onu gördüm.
Quando desci para lavar a camisa, acho que o vi no quarto de passar roupa.
Geçen gece ütü odasındaydık ve hizmetçilerden biri içeri girdi.
Estávamos no quarto de passar roupa e uma criada de fora entrou.
O zaman ütü yapmayı öğren.
Então é melhor aprenderes a passar a ferro.
Kendinden ızgarası, güveç göstergesi, ütü masası ve burda da ayak yıkama küveti var, bayanlar tüm gününü önünde geçirdiği için.
Esta beleza tem quatro bicos, um indicador de temperatura, uma tábua de engomar desdobrável, e aqui em baixo, uma bacia para pôs os pés de molho. Como é mulher, vai passar o dia à frente do fogão.
Yeni geldi, acele bavullarının açılmasını ve ütü yapılmasını istiyor.
Ela acabou de chegar, e com um pedido para desfazer de malas e serviço de engomar imediatos.
Evi temizlemek, ütü yapmak, herkese temiz giyecekler hazırlamak canıma yetti!
Fazer as compras, vir para casa, fazer o jantar... limpar a casa, passar a ferro... garantir que todos tem roupas lavadas para vestir.
Dobby ellerine ütü basmak zorunda kaldı!
Dobby teve de passar as mãos a ferro.
Elde yıka, çamaşır suyu yok. Yuvarlayarak kurut, düşük ısı'da. Soğuk ütü.
Lavagem à mão, sem lixívia, máquina de secar a temperatura média, ferro quente.
Söyler misin bana? Nasıl oluyor da ütü hep benim başıma kalıyor?
Por que é que sobra sempre para mim?
- Sen ütü yap.
- Tu passas.
Evinizde ütü yok mu?
Não tens ferro de engomar em casa? - Vem cá.
Yemek, temizlik, dikiş süpürge, ütü ve nefes nefese kalmak.
Há duas coisas que a Peggy Bundy não faz.
Sabah ütü yaparken onu yaktım.
Ele tem um fato da sorte.