Üzücü translate Portuguese
4,150 parallel translation
Bir savaşı, asla stratejik birkaç kayıp vermeden kazanamazsın. Her ne kadar üzücü olsalar da...
Não consegues ganhar uma guerra sem algumas perdas estratégicas, não obstante quão lamentáveis sejam.
Onu burada görmek benim için çok üzücü.
Sabias que vê-lo aqui me iria incomodar!
Vazgeçmiş olman üzücü bence.
Acho triste tu teres desistido.
Çok üzücü ama.
É tão triste.
Çok üzücü.
Isso é tão triste.
Acaba hangisi daha üzücü? Mellie Grant zeki ve başarılı bir kadın.
É uma pena, porque Mellie Grant é uma mulher inteligente e realizada.
İnsanlık için üzücü.
Uma tristeza para a humanidade.
Hmm, üzücü olan onu devirmek istemen yüzünden Maine'de dini sürgünde olması ama sana bunu yapmamanı söylemiştim.
Pena que ele esteja de férias forçadas no Maine, por causa da derrocada que eu te disse para não fazeres.
Çok üzücü. Sevgiye Regina.
Isso é muito triste, Regina... o amor.
Çok üzücü.
Muito triste.
Benim kadar eğitimli ve zeki olmanın üzücü tarafı Başkan karısı olmanın fazlasıyla sıkıcı olmasıdır.
O chato de ser tão inteligente é que ser a primeira dama é extremamente aborrecido.
Paran olmadığı zaman ekonomi haberlerini dinlemek üzücü oluyor.
- Não, não! - A economia é chata!
Kendi başıma olmak güzel ama bir sevgili olarak başarısız olmak üzücü.
É bom ter o apartamento sozinha, mas é mau falhar como namorada. Estou a perceber.
Çok üzücü.
É muito triste.
Sana yardım eden insana böyle davrandığını görmek üzücü.
Nem quero saber o que farias ao tipo que te abre a porta.
Korkarım bazı üzücü haberlerim var.
Temo ter notícias pesarosas.
O kabiliyette birinin aramızdan bu kadar erken ayrılması çok üzücü.
Lamento que alguém com o calibre dele nos tenha deixado tão cedo.
Amerika'ya giden yol kapanmasına rağmen üzücü.
Mas infelizmente, aquele canal para os EUA foi fechado.
- Evet, çok üzücü.
Sim, é muito triste.
Bu daha da üzücü bir hal alıyor.
- Isto está a tornar-se triste.
Ne mutlu bize ki, her ne kadar iri itaatkarlar için üzücü olsa da bu mağazalardan biri L'den büyük hiç bir şey bulundurmuyor ve bu da bizim kurbanımızın XXL kıyafetinin The Pleasure Parlor adındaki bir işletmeden satın alındığı anlamına geliyor.
Felizmente para nós, infelizmente para quem usa a medida, só uma das lojas vende esse tamanho, o que significa que a roupa XXG da vítima foi comprada num estabelecimento chamado : Pleasure Parlor.
Bu adamın ölümü, ne kadar üzücü olsada, bir ilerleme olarak görülmeli.
Embora lamentável, a morte deste homem é um progresso.
Hiç üzücü değil.
Isso não é nada triste.
Bu çok üzücü.
É triste.
Bazı şeyleri ertelememiz ne kadar üzücü öyle değil mi?
É triste, como é preciso algo assim tão... intenso para nos fazer parar e sentir o cheiro do café, não é?
Bu gerçekten üzücü bir durum.
Tenho de ser sincero, é triste.
Bir adamın böyle ölmesi çok üzücü...
É tão triste que um homem tenha morrido assim.
Hâlâ burada olmamla aynı nedenden. Ne kadar üzücü ya da yıkıcı olsa da seni seviyorum.
Pelo mesmo motivo que ainda continuo aqui, não importa quais os problemas ou danos.
- Çok üzücü.
É muito triste.
Bir başka üzücü olay.
- Outra ocasião mórbida.
Bu olaydaki en üzücü kısım ise kimse seni hatırlama numarası yapman için zorlamadı. Kendi başına düşündün.
E a parte mais triste nisto tudo é que ninguém te obrigou a fingires a memória, fizeste tudo por ti.
Kadınlar gibi uyum içinde yaşayamamaları çok üzücü.
É uma pena eles não conseguirem viver em harmonia como as mulheres.
Koç Knight hakkında üzücü bir haber aldık fakat bizim maça odaklanmamız lazım.
Malta! Notícias trágicas sobre o treinador Knight. Mas sabem uma coisa?
Her cümle daha üzücü bir hal alıyor.
- A história está cada vez mais triste.
Yoksa gizli kaçamağının seni bir daha masanın başına oturtamayacağına dair üzücü gerçek mi?
Ou o triste facto de o teu amante hipócrita, nunca mais te vá comer?
Bu çok üzücü zamanda senin için burada bulunmaktan dolayı çok memnunum.
Estou muito feliz por podermos estar ao teu lado, neste momento tão triste.
Ama bu üzücü ve hoş Ve daha genç birinin kıyafetlerini giydiğimde
Mas ela é triste e doce, e eu conhecia-a em pleno
Ki bu çok üzücü.
O que é muito triste.
Erken bunama çok üzücü bir hastalık.
Demência precoce é tão triste.
Boy, Matthew söyledim olmalı gerçekten üzücü bir hikaye o motel odasında sizi cezbetmek için.
O Matthew deve ter-lhe contado uma história triste, para atraí-la ao quarto do motel. Agora, obviamente, pelos objectos que ele levou, dá a entender que tinha ideias românticas consigo.
# Hayır, bileceğin en üzücü olaydır #
Não, é a experiência mais triste Que alguma vez irás conhecer...
# Evet, bileceğin en üzücü olaydır #
Sim, é a experiência mais triste Que alguma vez irás conhecer.
Tüm üzücü şey de, yağmurda oynayabileceği bir arkadaşı olmaması, zatürre olmaya mahkumdur.
E o mais triste de tudo, aqueles que não têm amigos para brincar na chuva, estão condenados a ter pneumonia solitária.
Bu üzücü.
Que triste.
Ve kendini kötü hissedeceksin çünkü bu üzücü ama yılamazsın.
Podes ficar sentida com isso porque é triste, mas não podes deixar-te cair.
Bunu bugün yapmanız biraz üzücü bence.
Acho triste que estejam a fazer isto hoje.
Gerçekten çok üzücü.
É deveras triste.
Ne kadar da üzücü.
Quão trágico.
- Tatlım, bu çok üzücü oldu.
Querida, isso foi apenas luminosidade.
Çok üzücü.
- Isso é tão triste.
Bu çok üzücü, Jack.
Isso é triste, Jack.