Irak translate Portuguese
113,934 parallel translation
Bırak seni oraya götüreyim.
Por favor. Deixa-me levar-te lá.
- O kapı bir kez açılınca... - Çeneni kapat ve beni rahat bırak.
- Quando essa porta se abriu...
Bırak onu.
Deixa-o ir.
Bizi rahat bırakırsan ben yapabilirim.
Se nos deixares em paz, eu posso.
İlaca ihtiyacı var, bırak gitsin.
Ele precisa de medicamentos, deixa-o ir.
Bırak onu.
Pousa isso!
Sen sadece tezgaha bırak.
- Ponha só no balcão.
Bırak o halde.
Bem, deixe estar isso.
Bırak geçeyim.
Deixe-me passar.
Flashbang'leri bırakıp gerçekten eğlenmeye ne dersin?
Que tal esquecermos os explosivos e divertirmo-nos a sério?
Sadece kendini düşünmeyi bırakıp, sorunlarını bir kenara atıp karısının yanında olmalı.
Tem de parar de pensar só nele, deixar-se de merdas e apoiar a mulher.
Ve Loki'ye hiçbir şey yapmadı. Ve korkak biri olmayı bırakıp teslimat yaparken benimle gelmen ve parmağıma yüzük takman gerektiğini söylüyor Marcus.
Não fez nada ao Loki, diz que devias deixar de ser maricas, passar a vir comigo fazer as entregas e pedir-me em casamento, Marcus!
Jessica bunu bırakınca ilişkimiz de değişti.
Não pensei isso, Donna.
İki haftadır telefonla sana ulaşmaya çalışıyorum. Jessica ayrılır ayrılmaz bir anda kendimi ortada bırakılmış buluyorum.
Não quero dizer que acontecerá de novo, mas é só dar uma olhada no seu rosto.
Arkanızda bir şey bırakırsanız gelip sizi kıçınızdan yakalarlar.
Qualquer rasto que se deixe volta para nos atormentar.
Okulu bırakıp şair olmam gerektiğini mi söylüyorsun?
Achas que devo sair da escola e ser poetisa?
- Beni rahat bırak!
- Deixe-me em paz.
- Beni rahat bırak.
- Deixe-me!
- Bırak!
- Largue!
Bırak beni çünkü onunla yaşıyorum ve 20.00'de evde olmazsam...
Largue-me porque vivo com ela e se não estou em casa às 20h...
Lütfen bize konuşacak bir şeyler bırak.
Deixa-nos algum tema de conversa.
Birkaç hafta önce okulu bırakıp şair olmam gerektiğini söyledin.
Há umas semanas, disseste-me para esquecer a escola e tornar-me poeta.
Bak, Anton hükûmetten olduğunu sanıyor, bırak onunla ben konuşayım.
O Anton acha que é do governo. Deixe que eu falo com ele.
En iyisi, elindeki o paha biçilemez kitabın bilinen tek kopyasını tercihen cipslerden ve Safeway marka avokado sosundan uzağa bırak.
Que tal pousar a única cópia desse livro impagável, de preferência longe do guacamole de marca branca.
Tüm malzemelerimi ve kitabı size bırakıyorum.
Deixo-vos o meu equipamento e o livro.
- Dur tahmin edeyim, ona ayı vadetti ve ortada bırakıp gitti.
Deixe-me adivinhar : prometeu-lhe a Lua e depois deixou-o pendurado. Sim.
İsim ortağı olmak için kullandığımı bırak daha Mike'ın sırrını bildiğimi bile söylemedim. Bilmiyorum.
- Não sabes como reagirá.
Bil diye söylüyorum lafı bırakıp icraata geçtiğimde her şeyimi veririm.
E, só para que saiba, quando honro a minha palavra, empenho-me a fundo.
Tara eğer beni bırakırsan sensiz yaşayamam.
Tara, eu morro se me rejeitares.
Rachel ne yapıyorsan hemen bırak ve oy birliği ile verilmemiş bir kararla mülakatı geçmiş birilerini aramaya başla.
Rachel, o que quer que estejas a fazer, para e começa à procura de todos os casos em que alguém foi admitido na Ordem sem voto unânime.
Lafı bırakıp işe koyulmanın vakti geldi.
É a hipótese de provar isso.
Peşini bırak artık.
Esquece isso.
Hayatınızı boşa harcamayı bırakın.
Parem de desperdiçar a vossa vida!
Bırak şunu!
Larga-o!
Kaltağından sonra sen de toplamak mı istiyorsun? Bırak yapsın, tamam mı?
Queres resolver as asneiras do teu maricas?
Bırakın beni!
Não, larguem-me! Não, eu não...
Ölürsün ve onları yalnız bırakırsın.
Vais morrer e deixá-los por conta própria.
Kalan tüm doğurgan kadınlar... toplanıp gebe bırakılmalı.
Todas as mulheres férteis que restam devem ser recolhidas e engravidadas.
Bizi yalnız bırakın.
Dêem-nos algum espaço.
Evinde kedi yavrusuyken sosyal medyada kaplan gibi kükreyecekse bırak kendi haline.
Deixa-o publicar coisas sentado no penico.
Yüzünü serbest bırak.
Relaxe as feições.
Elinizdekini bırakın, iki dakika içinde Alfa Kupası başlıyor.
Atenção, a Alpha Cup volta em dois minutos.
Onlarla mücadele edemedim o yüzden beni saf dışı bırakıp iyice küçümsediler, ve neredeyse nefret edeceklerdi.
Não competia e eliminaram-me. Isso encheu-me de desdém, ódio até...
Şu bisikletli filmdeki bisikletçiyi bilirsin. Zafer ufukta göründüğünde ellerini gidondan bırakıp öylece yana açıp güneşi bedeninde hissederek akışına bıraktı.
Há um filme de um homem numa bicicleta com a meta à vista, ele tira as mãos do guiador e põe-nas assim, a absorver o sol, a deslizar.
Cevapları yıldızlarda aramayı bırakıp burada harekete geçmeliyiz bence.
Devíamos agir aqui e agora em vez de procurar soluções nas estrelas.
Bu dizi insanda ne huzur bırakır Ne de ağız tadı
A sua noite, a sua vida E o seu dia vai estragar
O kendini bırakıyor artık.
Ela está a abandoná-lo.
- Bırak tabii.
Foda-se, sim.
Kararı size bırakıyorum.
Deixo a escolha nas vossas mãos.
Bırak yardım edeyim.
Deixa-me ajudar.
Bırak korksunlar.
Que fiquem eles nervosos.