Dalış translate Russian
868 parallel translation
Hava dalışı da var. Hayatım. Ben büyük cesaret isteyen bir şey yapacağım.
Скайдайвинг еще. я... что потребует смелости.
Hava dalışı yapabilir misin?
Скайдайвинг? сможешь?
Hava dalışı yapamam. Helikoptere ya da Mongolia'da ata da binemem.
ни по степи на лошади... не смогу.
Keskin bir dalış.
Штопор!
Dümen ve sancak tarafındaki dalış takımları çalışmıyor.
Горизонтальный руль вышел из строя.
Dalış birimi, yükselme durumuna geçin.
Перейти на режим всплытия.
Dalış birimleri.
Есть, сэр. Все по местам.
Kardeşimin büyük balo salonuna dalışını, bizi ayıplayan dostlarımızın bakışlarını... asla unutamayacağım!
Ты меня шокировал. Вы все меня шокировали.
Dalış bölümünü güvende tutun.
Закрепить водолазное оборудование.
Bir köşede yakıt ikmali ve aşağıya dalış.
Заправлюсь за углом и мордой в грязь!
Bir uçağı ağzına kadar TNT'yle doldurup, mağaraya intihar dalışı yaparak.
Загрузить полный самолет тротилом, а затем спикировать прямо в эту пещеру.
Bu harika dinginlik bir kişinin yaz tatilinde denize ilk dalışından aldığı haz gibi uzun sürmeliydi.
Это состояние пассивности, полной незанятости, казалось, создано для этой эйфории - первого контакта с морем в этом году.
Yüzeysel dalış ve aynı anda kavis çizmek mi?
В пологом пикировании? И одновременно – на вираж.
Sadece bir dalış daha.
Еще разок окунусь.
Suya dalışınızı görmüştüm.
Я видел, как Вы ныряете.
Aşağı, dalış yap, Aşağı!
Перевернись три раза! Падай!
Kayanın arkasına baktım, dalış elbisesi yoktu.
Я проверил за скалой, его водолазный костюм исчез.
Dalış elbisenizin tarla yok edilmeden birkaç dakika önce bulunması ne yazık.
К несчастью, ваш водолазный костюм был найден лишь за несколько минут до того, как было уничтожено поле.
Helikopter ani bir dalış yapıyor ve Rolls-Royce'daki iki cesur çocukla hakiki bir tavuk oyunu oynuyor.
Вертушка выходит из пикирования и они идут прямиком на двух отважных молодых людей в Роллс-Ройсе.
Küvette dalış rekoru kırmaya çalışıyor.
Он только что побил мировой рекорд по нырянию в ванной.
Bir ölüm uykusunda dalışı gibi
Он умер от счастья
Plazma havuzuna derinlemesine bir dalış.
Глубокое погружение в плазменный бассеин.
Biz, MiG-28'in tam dört ters G dalışı yaptığını gördük.
Мы видели, как МИГ-28 сделал пикирование под прямым углом.
Bir MİG-28'le ters olarak dört negatif G dalışı mı yaptınız?
Вы совершили пикирование... на пару с МИГом-28, да еще и вниз головой?
Nell'in yerine dalış yapacağız, pamuklu iç çamaşırı kovalayacağız.
Мы настоящие камикадзе, носим хлопковое нижнее бельё.
Dalış tanklarına hava basın, hepsine, ne varsa hava basın!
Продувайте балластные баки! Сбрасывайте весь балласт!
Sizlere bu iş için özel bir prim teklif etmeye yetkiliyim. Normal dalış ücretinizin üç katı.
Мне дано разрешение премировать вас в размере трех окладов.
Kanıtınız olmadan yalan yanlış dedikodu çıkardınız. Dal Po'nun testi çaldığına dair kanıtınız var mı?
Вы распустили слухи без каких-либо доказательств что именно Даль По украл тест?
Bütün sınavlarda birinci oldu. Notlarımızı karşılaştırırsak Dal Po'nun gitmesi daha doğru olur.
Он первый в школе по результатам предварительных экзаменов чем меня
Dal Po haklıymış. Müdür Song, biz gidelim mi?
Даль По был прав нам идти без вас?
Geceleri sıradan uykuna dalıp aptal sıkıcı rüyalar görüyorsun.
А ночью спишь и видишь при этом свои обыкновенные, тихие, глупые сны.
Bu hâlde yanlış bir iş dalındasın ve bırakmalısın demektir.
Тогда ты занят не тем делом и тебе лучше уйти.
Güçlü bir işaret ışığı oluşturmak için ağaç dalını muhafaza ettim.
Наготове у меня были сухие ветки для сигнального костра.
Gecenin bir yarısı annenin evine dalıyoruz.
- Ну, мы будем надоедать твоей маме так поздно.
çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu, adımların duyulmadığı... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış, bu frizden uzaklara üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... koridorlar, salonlar, galeriler boyunca... başka bir çağdan kalma bu hüzünlü malikânenin mimarisi... bu kocaman ve şatafatlı malikâne... koridorların, sonu olmayan koridorları takip ettiği... sessiz, metruk...
гостиным, перегруженным убранством века иного, к безмолвным залам, где звук шагов того, кто идет, поглощается коврами, столь тяжелыми, столь плотными, что орнамента, стелющегося под потолком, с его ветвями и гирляндами, словно старинной листвой, как если бы сам пол был еще песком или гравием, или каменными плитами, по которым еще раз иду я вперед, по этим коридорам, через эти гостиные, галереи, в этой постройке - века иного, в этой огромной, роскошной, барочной гостинице -
çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ;
к безмолвным залам, где отзвук шагов поглощается коврами, столь тяжелыми, столь плотными, что ни единый отзвук шагов не долетает до его собственного уха, как если бы само ухо было далеко, далеко от ковров, очень далеко от этого тяжеловесного и пустого убранства, далеко от этого замысловатого орнамента, стелющегося под потолком, с его ветвями и гирляндами, словно старинной листвой, как если бы сам пол был еще песком или гравием, или каменными плитами, по которым шел я вперед, как бы навстречу вам, меж этих стен, отягощенных деревянными панелями, гипсом, лепниной, картинами, гравюрами в рамках, среди которых я шел вперед,
- Bazen ona açıklamaya çalışırdım... Ciddi müzik dalında... saygın herhangi bir şey üreteceksen mutlaka doğru atmosfere sahip olmalısın.
- Я иногда пытаюсь ей объяснить, что если xочешь сделать что-то выдающееся в серьёзной музыке, то нужна соответствующая атмосфера.
- Eskiden kendilerine Dal diyorlarmış.
- Да. Они звали его Дал.
Kendimi gölgelerin ve ışık yansımalarının arasında kaybolmuş buldum. Suyla yükselen rehavet denizine dalıyordum.
Я бросил всё ради единственного увлечения - наблюдениями за движением света и тени, и словно погрузился в летаргический сон в ванной.
Buralarda bulunmaz. Yok canım, biraz sarmaşık, birkaç dal kesin, güzelce sıkıştırın, üzerine de bir boya çektiniz mi tamamdır!
Вы вырвете лишайник, срежете несколько ветвей, немного упрочните основание, подметете, и все будет нормально.
Geride bir dal kırılmış. Doğru.
На повороте ветка была сломана.
Balıkçıllar dalıyor ve ok gibi uçuyorlardı. Gölgeleri alabalıklarla yarışıyordu.
Зимородки, тени которых стрелами мелькают... над коричневой форелью.
Ve o ağaçta bir büyük dal varmış.
"На том дереве был сук..."
Ve o büyük dalda bir dal varmış.
"а на том суку была ветка..."
Ve o ağacın üzerinde bir büyük dal varmış ve o büyük dalın üzerinde... bir dal varmış ve o dalın üzerinde bir yuva varmış.
"На том дереве был сук..." "а на том суку была ветка..."
Yakınındaki bankta oturan yaşlı bir adam saatlerce boşluğa bakıyor ; mumya gibi hareketsiz, topuklarını birbirine dayamış çenesini iki eliyle sıkı sıkı tuttuğu bastonunu üzerine yaslamış boşluğa dalıp gitmiş saatler önce.
Высохший как мумия старик на скамейке напротив, не шевелясь, сдвинув ноги, положив подбородок на крепко сжатую обеими руками ручку трости, бесконечно долго глядит в пустоту и сидит так часами.
Var olan tek şey yürüyüşün ve bazen dalıp, bazen kayan güzelliğe, çirkinliğe, aşinaya, şaşırtıcıya yabancı kalan sadece etrafında, gözlerinde, tavanda, ayakucunda, gökyüzünde, kırık aynanda suda, taşta kalabalıklar arasında sürekli belirip kaybolan şekil ve ışıklara takılan bakışın.
Всё это есть в твоей походке, в твоём взгляде, который медлит и скользит, безразличный к красоте, к уродству, ко всему знакомому, к неожиданному, сохраняющий только смешение форм и света, которые беспрерывно рождаются и тают, - вокруг тебя, в твоих глазах, на потолке, у твоих ног, в небе, в твоём треснувшем зеркале, в воде, на камнях, в толпе.
Uzmanlık dalıma göre güzel bir okulda Yunanca dersi verebilirdim ancak burada sıcağın alnında el değmemiş savanalarda dolaşıp yöresel otlar ve mineral numuneleri toplamaktayım.
под летним небом собирая местные травы и образцы минералов.
Fakat Venüs'ün yüzeyinin şaşılacak derecede sıcak olduğunun asıl kanıtı ilk uzay mekiği Venüs'ün bulutlarının içine dalıp yavaşça yüzeyine konduğunda elde edildi.
Но настоящее доказательство того, что поверхность Венеры - невероятно горячая, появилось, когда первый космический аппарат пролетел сквозь облака Венеры и медленно приземлился на поверхности нашей соседней планеты.
Öğle yemeği saatinde damlıyor ve neredeyse geç kalmama neden oluyorsun. Şimdi de ben dinlenmeye çalışıyorum sen içeri dalıyorsun.
Пришел в ресторан с несчастным видом, чуть не сорвал мне встречу у парикмахера, и ломишься ко мне, когда я хочу отдохнуть.
Dalış durumu.
Погружение.