English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Russian / [ E ] / Evidence

Evidence translate Russian

33 parallel translation
Best Evidence. ( En İyi Kanıt ) İçinde kafa patlatan şeyler olan kitap.
Вот, например. "Лучшее доказательство". В этой книге собран весь материал по выстрелу.
I'll duly dismiss all charges due to insufficient evidence.
Будем отрицать обвинение и заявим о недостаточности улик.
"Galibi veya mağlubu olamayacağımız ve bitiremediğimiz bu savaş, fikirlerin istikrarsızlığının değişken bir dizi kararın, son derece rahatsız edici ürkek uzlaşmalı politikamızın bir kanıtıdır".
This morning Senator Scott said,'The war which we can neither win, lose, nor drop свидетельствует об идеологической зыбкости... ... is evidence of an instability of ideas размытой последовательности решений нашей политики нервного умиротворения, которая вызывает крайнюю обеспокоенность.'... a floating series of judgments, our policy of nervous conciliation which is extremely disturbing.'
Ortada ayrımcılığa dair somut bir kanıt olmadığı haldeWe've asked for a specific performance with no clear evidence of discrimination.
Мы запросили определённое выступление без явной дискриминации.
Ekibimden birinin tüm soruşturmayı hayati miktarda delili zimmetine geçirerek tehlikeye attığı dikkatimi çekti.
It has come to my attention that someone on my watch misappropriated a vital piece of evidence jeopardising the entire case.
Do you have evidence?
У тебя есть доказательства?
This means that it is the truth is certain, but there's no evidence, right?
Так значит я права, просто не могу доказать?
Nedir bu kritik kanıt, baba?
So what's the critical piece of evidence, dad?
Bay Nimmo'nun tedavisi ayakta yapılırken polis kıyafet odasında gizli gözetleme aletinin kanıtını buldu.
It was when Mr Nimmo was being treated for his injuries that police found evidence of covert surveillance in the shop's changing rooms.
Olay yerlerinde birden fazla kişinin olduğunu gösteren bir şey yok.
There is no evidence to suggest more than one individual at any of the crime scenes.
Elian Morales'i gösteren pek çok ipucu.
A lot of evidence pointing to Elian Morales.
Evidence Ryan.
Эвиденс Райан.
Pekâla, tüm delilleri toplayıp balistik sonuçlarıyla getirin.
All right, collect all the evidence and bring it back with ballistics.
Kanıt ortada...
From the evidence...
Olay yeri ekibi şişeden delilleri topladı. Onları bununla karşılaştıracağız. Oda seni Frank'in yerine koyacak.
CSU just swabbed the bottle for evidence, which we'll compare against this, which will put you at Frank's place.
İşbirlikçilerinden biri aleyhinde ifade vermiş.
Apparently one of his coconspirators turned state's evidence.
Ajan Booth'un bir şüphelisi var ama şu ana kadar onu tutuklayacak kadar fiziksel kanıta ulaşamadık.
Agent Booth has a suspect, but... so far, we don't have enough physical evidence to arrest her.
Koronal eklemde hafif bir kırık izi var.
There's faint evidence of fracturing along the coronal suture.
Evet, kanıtlar da benim, Sweets.
Yeah, well, evidence is my thing, Sweets. You know that.
- Elimizde kanit vardi...
- We had evidence- -
Eğer duruşmaya çıkarsam elimde Silvie'nin öldüğü gün Elena'nın hasta olmadığını ispat edecek kanıta ihtiyacım olur.
So if I'm going to trial, I need evidence that proves that Elena wasn't sick the day Silvie was murdered.
Onu aklayacak deliliniz olduğuna göre suçlamaları düşürün ve evine gitmesine hemen izin verin.
And since you have exculpatory evidence, drop the charges and let her go home right now.
Bana ya da karıma karşı elinizde en ufak bir kanıt yok.
You don't have a shred of evidence against me or my wife.
Yardım derneğinden mikrokredi alanların en az dörtte birinin uydurma olduğunu gösteren kesin delilimiz var.
We have hard evidence that at least a quarter of the charity's microloan recipients are fake.
Cinayetle ilgili hiçbir kanıtınız yok.
You have no evidence of any murder.
Kanıt ikinci derecede.
The evidence is circumstantial.
Kanıt koşullara bağlı ama oldukça ezici.
Evidence is circumstantial but pretty damning.
Hiç kanıtın yok.
You have no evidence.
-... dördüncü boyut fikrin var ya. -... kozmosun bize karşı olduğunun kanıtı.
... today is more evidence that the cosmos is against us.
Bir yıl önce Clearfield'da kanıt dolabına girdik.
Broke into the evidence locker in Clearfield over a year ago.
Biliyor musun, kanıtlara göre bu hırsızlık iki kişinin işiymiş.
You know, evidence suggests that this break-in was a two-man job.
Polisler Zane'den şüphelenmiş Fakat sadece Toro'ya karşı ellerinde delil varmış.
Cops suspected Zane but only had evidence against Toro.
Bakewell Queen's Evidence'e dönmek için anlaşmasına karşın.. .. Matthews çetesi üyeleri hala çok fazla.
Бэйквелл согласился дать показания против членов банды Мэтьюса, которые всё ещё на свободе.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]