At all traducir turco
87,983 traducción paralela
You don't know me at all.
Beni tanıdığın falan yok.
Well, and Fitz has Hydra guards around him at all times.
Fitz'in etrafında hep Hydra korumaları var.
Yeah,'cause you're never robotic at all.
Tabii, çünkü sen hiç robot gibi değilsin. Öyle mi?
I wasn't drinking at all.
Hiç içmiyordum yani.
I do not just basically watch trash TV at all.
Hiç de çöp falan izlemiyorum.
The chances for a healthy birth are one in five, if you can get pregnant at all.
Sağlıklı bir doğum şansı beşte bir. O da eğer hamile kalabilirsen tabii.
Are your breasts tender at all?
Miden bulanıyor mu?
- Look at all this stuff.
- Şunlara bak. - Evet.
I'm saying I'm not going with you at all anymore.
Artık seninle hiç gelmeyeceğim.
Now if you have any problem killing this guy, any problem at all, you call me, okay?
Bu adamı öldürmekte sıkıntı çekersen ne olursa olsun, beni ara tamam mı?
Actually, that wasn't at all what I said, but...
Aslında hiç de öyle dememiştim ama...
Anything at all?
Herhangi bir şey?
They might not stay in the law at all, so...
Avukatlıktan vazgeçebilirler bile.
I just really need to see you tonight if at all possible.
Fakat bu gece seni görmeye ihtiyacım var eğer mümkünse.
Then it should have been clearly stated as such beforehand so that I may have found street parking, or - - more likely, given the failure of this organization to in any way convenience me - - not come at all.
Öyleyse önceden açıkça belirtilmeliydi caddede park yeri bulurdum veya bu örgütün benim beklentilerimi hiçbir şekilde karşılamadığına karar verirdim.
Yeah, I don't have an exciting life at all.
Evet, hayatım hiç heyecan dolu değil.
If you feel at all self-conscious about kicking me out of my room, it would be an equal honor to let you sleep on the fold-out couch in the garage.
Beni odamdan atmak konusunda utanç hissedecek olursanız garajdaki çekyatta uyumanız da aynı şekilde onur verir.
But the look on his face didn't say that at all.
Ama yüzündeki ifade hiç de öyle söylemiyordu.
Well, it's not that bad at all, Tara.
- Aslında o kadar da kötü değil Tara.
We're in this together or not at all.
Ortaklık yapıyorum. Bu işi ya birlikte yaparız ya da yapmayız.
I couldn't sleep at all last night.
Dün gece gözüme uyku girmedi.
To see someone who doesn't know Samson at all.
- Samson ile hiç alakası olmayan birini görmeye.
He's telling you we won't be able to patent The Donna at all. - What?
- "Donna" için asla patent alamayacağız.
If I can get pfizer, Harvey doesn't even have to bring this clown to the firm at all.
Eğer Pfizer'ı şirkete bağlarsam Harvey'nin onu başta şirkete almasına gerek kalmaz.
But I think you know someone who can get it for us without issuing any subpoena at all.
Fakat mahkeme celbine gerek kalmadan bu kozu elde edecek birilerini tanıyorsun.
They say it may not at all this year.
- Bu yıl yağmayabilirmiş.
Our vitals... yours, Willa's, and of course mine... will be monitored at all times to ensure you don't overreact.
Yaşamsal aktivitelerimiz... seninki, Willa'nınki, ve tabii benimkiler... aşırı tepki göstermediğinden emin olmak için sürekli izlenecek.
No trouble at all.
Hepsini içti.
No. Not at all.
Hayır, sorun yok.
Not at all.
Tabii ki hayır.
Not breathable at all.
Hiç hava aldırmıyor. Haksız mıyım?
The expression simply means that sometimes even the best of plans will occur to you when it is too late, just as all of us are far, far too late to be of any help at all to the Baudelaires.
Bu ifade, zaman zaman en iyi fikirlerin bile çok geç aklınıza geleceği anlamına gelir, Baudelairelara yardım edebilmek için çok ama çok geç kaldığımız gibi.
It is impossible to go back and tell them anything at all, just as it is impossible to put Aunt Josephine's house back on top of this cliff.
Geri gidip onlara bir şey söylemek imkânsız, tıpkı Josephine'in evini, bu tepeye geri koymanın imkânsız olduğu gibi.
I can tell you that Aunt Josephine was not dead at all.
Sizlere Josephine teyzelerinin kesinlikle ölmediğini söyleyebilirim.
Do... do you feel anything at all, a foreign impulse, just like twinge perhaps?
Bir şey hissediyor musunuz? Garip bir dürtü, sancı falan?
It's not a bad idea at all.
Hiç kötü bir fikir değil. - Kaçın!
Or even stand the sight of me at all?
Bana bir daha nasıl katlanabilir?
He would stare all day at this tall plum tree whose branches were heavy with ripe fruit.
Uzun erik ağacına gün boyu gözünü dikip bakıyordu. Dalları kocaman meyvelerin ağırlığıyla yere değiyordu.
All right, let's have at it.
Evet kaldıralım.
Yeah. I used to come visit her at work all the time when we first started dating.
İlk çıkmaya başladığımızda onu işte hep ziyaret ederdim.
The guy who was just here, he was making eyes at me all night.
Buraya gelen adam bütün gece benimle flört etti.
All the bank accounts and the jobs all at the same time.
Bu şekilde yapmaları gerekiyordu. Tüm banka hesapları ve işler aynı anda durdu.
You don't get anyone for days, and then wham, 15 people all at once.
Günlerce hiç kimse gelmiyor, ve sonra... 15 kişi aynı anda.
All I'm asking is for a seat at the table.
Tek istediğim kurulda benim de bir sandalyem olsun.
All you have to do... Is meet me at the train station with the microfiche.
Tek yapman gereken mikrofilmle birlikte tren istasyonunda benimle buluşman.
- Oh. So with all that craziness going on, tomorrow we're taking a family day at the beach.
Bu kadar çılgınlık yetmiyormuş gibi yarın sahilde aile günü yapacağız.
All right, there's a woman who works at Velocity who slept with the in-house counsel at my client's company and convinced him to sell confidential information.
Müvekkilimin şirketinde çalışan bir avukatla ilişkiye girip onu gizli bilgileri satmaya ikna eden bir kadın var Velocity'de.
Harvey, I have been at this all day, and you said we don't have much time.
Harvey sabahtan beri bunun başındayım ve fazla zamanımız olmadığını söyledin.
All I'm asking is for a seat at the table.
- Tüm istediğim kurulda bir sandalye.
Might have a policy of trying to not pay their claims at all.
- haklarını hiç ödememeye çalışma gibi bir politikası olabilir.
By 2090, we'll all be gone, every last one of us, unless we've reached the singularity, and at that point, will money matter?
2090 yılında hepsi gitmiş olacak. Hepimiz yok olmuş olacağız. Tabii ki tekilliğe ulaşırsak ve bu durumda paranın ne önemi olur?
at all costs 35
at all times 43
all right 154529
alla 16
allo 105
allons 38
allah 58
allez 130
allen 543
ally 996
at all times 43
all right 154529
alla 16
allo 105
allons 38
allah 58
allez 130
allen 543
ally 996
allie 240
allison 744
allies 24
alley 49
allowed 24
allow 21
allan 201
alligator 57
ally mcbeal 31
all you need is love 37
allison 744
allies 24
alley 49
allowed 24
allow 21
allan 201
alligator 57
ally mcbeal 31
all you need is love 37
all the world's a stage 17
allanon 32
allahu akbar 114
all alone 307
all done 358
all rise 341
all right then 461
allergic 17
all this time 373
all the way up 39
allanon 32
allahu akbar 114
all alone 307
all done 358
all rise 341
all right then 461
allergic 17
all this time 373
all the way up 39