English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ A ] / All day

All day traducir turco

25,694 traducción paralela
I would walk around all day with these bad feelings, about what you did and I thought, well, someday, something'll happen, you know,
Tüm gün bu kötü hislerle dolaşır dururdum. Yaptığını düşünürdüm, sonra dedim ki elbet bir gün bir şeyler olur, yani.
♪ And it's been falling all day long... ♪
Gün boyu durmadan yağıyor...
Then why sit outside my apartment all day? You got nothing better to do?
O halde tüm gün evimin dışında beklemekten yapacak daha iyi bir işin yok mu?
He was parked in a truck outside all day.
- Bütün gün dışarıda kamyonun içinde bekliyordu.
He was sitting in it all day.
Gün boyunca içinde oturdu.
Then why sit outside my apartment all day?
Öyleyse tüm gün dışarıda neden bekliyorsun?
We're here with them all day. Nothing can happen to them.
Onlarla bütün gün beraberdik hiçbirşey olmadı.
And I would ask Sam, but he's in a procedure all day.
Sam'e sorardım ama bütün gün ameliyatta olacak.
You spend all day making sausages, and clucking with the other hens on the kitchen unit.
Bütün günü sosis yaparak ve... mutfak ünitesinde diğer tavuklarla gıdaklıyorsun.
I knew... we've been dancing around that all day.
Bütün gün lafı dolandırıyorduk, biliyordum.
You sure you don't mind being here all day, Mrs. Florrick, to support your husband?
Eşinize destek olmak için tüm gün burada beklemenin sorun olmayacağına emin misin?
I mean, I sit at that desk all day, and... and I sit in the back of rooms as wives get taken in their divorces, and the idea of standing up in front of a judge, even in small claims court, is... Intoxicating.
Bütün gün o masada oturuyorum ve ve arka odadaki boşanan kadınlara bakarken küçük mahkeme salonunda hakimin önünde dikilme fikri sarhoş edici geliyor.
He spends all day making these teeny-tiny, delicate little meals, which is why I pay our rent.
Tüm gününü bu ufacık, leziz ve küçük yemeklere harcıyor, bu yüzden ben de kirayı ödüyorum.
I... I was in class all day.
Bütün gün dersteydim.
All you do is stare at this thing all day long!
Tüm gün boyunca tek yaptığın şu şeye bakmak.
I've got the room all day.
Odayı tüm günlüğüne tutmuştum.
And why haven't you answered your phone all day?
Tüm gün telefonlarına neden cevap vermedin?
I have been wanting to get a look at that moon all day.
Bütün gün şu aya bakmak istedim.
- I could do this all day.
- Bunu bütün gün yapabilirim.
Where I wanted to go all day.
Nerede ı bütün gün gitmek istedi.
I'm calling your cell, you're not picking up your cell, so I've been searching hospitals all day for you.
Cep telefonunu aradım ama açmadın. Bütün gün hastanelerde seni aradım.
Sorry, I've been in court all day.
Üzgünüm, tüm gün mahkemedeydim.
Can't really babysit Grace all day.
Grace'e tüm gün bakıcılık yapamam.
You know, I'm gonna be watching this thing all day. [Noah] Yeah, I know that.
- Bütün gün bunu izleyeceğim.
Stark is on it, plus you got the workers here all day.
Stark bu konuda çalışıyor, işçiler de bütün gün burada.
All right, move your asses. We don't have all day.
Bütün gün sizi mi bekleyeceğim?
I cannot believe that you run after murderers all day long, and you are this scared of a cold.
Bütün gün katillerin peşinden koşup soğuk algınlığından bu kadar korkmana inanamıyorum.
My mom works all day for minimum wage, she takes classes at night, and she relies on house-sitting for a place to live,
Annem tüm gün asgari ücretle çalışıyor, geceleri ders alıyor ve yaşayacak bir yer için sahibinin yokluğunda ev bakıcılığı yapmaya bel bağlıyor.
You miss Christmas and Thanksgiving and all I get is a one day visit?
Noel'le Şükran Günü'nü kaçırdın ve bir günlüğüne mi ziyarete geliyorsun?
All my other friends have children who worship them, who call them every day, who take pride in the family name and traditions.
Bütün arkadaşlarımın çocukları onlara tapıyor, onları her gün arıyor, soyadıyla ve gelenekleriyle iftihar ediyor.
All right. Fun day.
Evet, eğlendik.
Now, all of you have permits and nice big backpacks, so you are welcome to begin your hikes, but it will be a brutal first day.
Hepinizin izinleri ve güzel, büyük sırt çantaları var, yani gezinize başlayabilirsiniz ama oldukça ağır bir ilk gün olacak.
Have a good day at school, and I love... all of you.
Okulda güzel bir gün geçirin ve sizi seviyorum.
Now, the tech's so powerful it can hear conversations from hundreds of miles away, then dig out that specific frequency amidst all the audio clutter so that we can hear it clear as day.
Teknoloji öyle güçlü ki yüzlerce kilometre uzaktaki konuşmaları yakalayıp sonra da onca ses karmaşası arasında o belirli frekansı ayıklayıp tertemiz dinleyebiliriz.
Been trying to get ahold of you all day. I was in Africa.
Afrika'daydım.
All I need right now is someone to pretend to be Jeff Day.
Şu an sadece Jeff Day gibi davranacak biri lazım.
From an all-too-long line of proudly stubborn Puritans, but... if I were a betting man, and I am, I would lay gold that my sister is a widow before the day's done.
Gururlu ve inatçı bir Protestan aileden geliyor ama bahis seven bir adam olsaydım, ki öyleyim gün bitmeden kız kardeşimi bir dul olarak göreceğime paramı koyardım.
[Claire] Okay, so either I'm in a coma somewhere drooling all over myself or this is the best day of my life!
Pekâlâ, ya bir yerlerde komadayım her tarafıma salyalarım akıyor ya da bu hayatımın en güzel günü.
Yup, it wasn't such a bad day after all.
Evet, pek kötü bir gün olmadı zaten.
The fire that day, and our working together here... All of it made me feel like we're old friends.
O gün kovulmamız ve burada birlikte çalışmaya başlamamız... eski dostmuşuz gibi hissettiriyor.
But in the long term, you better collect a few souvenirs, because one day, that's all you're gonna have.
Ama uzun vadede daha iyi bir hatıra toplayıcısı olacaksın. Çünkü bir gün tüm sahip olduğun şey onlar olacak.
Big day. Guess we're all excited.
Büyük gün, herkes heyecanlı galiba.
The Abbies that breached the fence on Invasion Day, those were all males.
İstila Günü'nde çiti aşan Abby'lerin hepsi erkekti.
We'd like to monitor you for the next few hours... but, all being well, the end of the day.
Önümüzdeki birkaç saat daha gözlem yapmalıyız. Her şey yolunda giderse eğer, gün sonunda dönebilirsin.
My apologies. Have a good day, all.
Özür dilerim, hepinize iyi günler.
I can just get the next seven, and the seven after that, and one day they'll all be dead - and we can party in Cancun. - With what?
Sonraki Yedi'yi ve ondan sonrakini de haklayabilirim ve bir gün hepsi ölecek ve Cancun'da parti yapabileceğiz.
And New Year's Day's, checking all the hospitals and jails trying to find each other.
Ve hastanelere ve hapislere bakarak birbirimizi bulmaya çalıştığımız yeni yıl günleri.
Weary to the bone, up all ours of the day and night in pursuit of the free traders.
İliklerime kadar. Tüm günlerimiz ve gecelerimiz, kaçakçıların peşinde geçiyor.
All I got for Valentine's Day was a postcard saying my Vermont Teddy Bear was back-ordered.
Ben Sevgililer Günü'nde oyuncak ayının stoklarda bulunmadığını yazan bir kart almıştım.
- All the same, he was here every day in our lives.
Fark etmez, hayatımız boyunca her gün burada bizimleydi.
He'll be going to the doctor's office In the middle of the day, Leaving us all here holding the bag.
İşleri bize yıkıp gün ortasında doktora gidecek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]