Bad timing traducir turco
507 traducción paralela
You should be making your money, so I guess this is a bad timing, right?
Madem para kazanacaksın yanlış zamanda karşılaştık desene.
This is bad timing. Let's see each other again at a better time.
Daha uygun bir zamanda tekrar görüşelim.
Yeah, I know, it's just very bad timing, this whole thing.
Biliyorum tüm bu şeylerin zamanlaması çok kötüydü.
I guess it's bad timing for both of us.
Sanırım ikimiz için de kötü bir zaman.
Yeah, it's pretty bad timing.
Evet, epeyce kötü bir zamanlama.
It's just bad timing, that's all.
Kötü zamanlama, hepsi bu.
Bad timing.
Kötü zamanlama.
- That's bad timing today.
- Sana para veremez.
I don't know what you've got, but you sure got bad timing.
Marifetlerini bilemiyorum ama, zamanlaman kesinlikle çok kötü.
No, it's just bad timing.
Hayır, ama kötü bir zamanlama.
There's nothing worse than a hustler with bad timing.
Yanlış zamanda yanlış bir dolandırıcıdan kötü birşey olmaz.
Bad timing.
Kötü zamanı seçtiler.
You know, Max, I don't wanna hurt your feelings but your being around here is kind of bad timing for us.
Max, seni incitmek istemiyorum ama biraz kötü bir zamanda geldin.
That's bad timing, colonel.
Evet, ama... Durum müsait değil efendim.
Oh, I'm sorry, it's bad timing.
- Üzgünüm, kötü zamanlama.
I wish you could, Pop, but it's bad timing this week.
Dilerim gelebilirsin, babalık, ama bu hafta çok kötü zamanlama.
It was bad timing, Mac.
Çok kötü bir zamanla, Mac.
- Bad timing, huh?
- Kötü zamanlama, ha?
- l know this is bad timing.
- Biliyorum kötü zamanlama.
With you guys it's always bad timing.
Siz çocukların zamanlaması sürekli kötü zaten.
Isn't it bad timing to challenge, Duke?
Meydan okumak için yanlış zaman değil mi?
Bad timing again, pal.
Yine yanlış zamanda geldin adamım.
- Bad timing, huh?
- Kötü zamanlama değil mi?
Well, it seems that I am the victim of my own bad timing.
Kötü zamanlamamın kurbanı olmuşum galiba.
Just chalk it up to bad timing'.
Sadece kötü zamanlama deyip geçmek gerek.
Bad timing?
Kötü zamanlama mı?
- Oops, bad timing.
- Ups, kötü zamanlama.
Oh, bad timing, Leo.
Kötü zamanlama Leo.
- Bad timing.
- Kötü zamanlama.
Bad timing, Jacquart.
Kötü zamanlama, Jacquart.
Aw, man. Talk about bad timing.
Çok kötü zamanlama.
No, but talk about bad timing.
Hayır ama kötü zamanlama diyelim.
Talk about bad timing...
Kötü zamanlama budur işte...
You walked in, it was bad timing.
Sen girdin, kötü zamanlamaydı.
- I know it's really bad timing, But... I should have said something before,
Tamam, zamanlama hiç iyi olmadı, bunu sana daha önce söylemeliydim ama...
It's just really bad timing with this, Nick.
Gerçekten de kötü bir zamanlama, Nick.
Really bad timing.
Çok kötü bir zamanlama.
We only want five-minute songs it was bad timing
Bizim istediğimiz sadece beş dakikalık şarkılar. Kötü bir zamanlamaydı.
Not awful, my dear, just rather a bad bit of timing.
Kötü olan sen değilsin, zamanlaman.
That night your timing was so bad I needed arms ten feet long.
O gece zamanlaman çok kötüydü, kollarımın 3 metre olması lazımdı.
Actually, the timing isn't bad.
Aslında, zamanlama kötü değil.
YOUR TIMING IS BAD.
Zamanlaman kötü.
Also, the timing's bad.
Zamanlama da kötü.
Bad timing.
Zamanlamaniz kötü.
- I admit the timing is bad.
- İtiraf etmeliyim, zamanlaman kötü.
Bad... timing.
Kötü... zamanlama.
So, my little girl... Your timing is bad.
Anlayacağın güzel kızım... kötü bir zaman seçtin.
Our timing's been really bad, hasn't it?
Zamanlamamız gerçekten kötü değil mi?
How can your timing be so good in a courtroom and so bad in real life?
Zamanlaman mahkeme saolunda bu kadar iyiyken gerçek yaşamda nasıl bu kadar kötü olabiliyor?
I mean, too bad about the timing.
Yani zamanlaman çok kötü.
Not bad, although you could improve your timing.
Kötü değildi, ancak zamanlamanı geliştirmen gerekiyor.