Can't you see that traducir turco
2,404 traducción paralela
Yes, but you can't see that far sir.
Evet ama görülmeyecek kadar uzak.
Of course not, that would just make her dad speed up the other marriage, can't you see?
Tabii ki olmaz, babası o zaman diğer evlilik için iyice bastıracaktır.
Just in case you don't know, it's in the order of the grades, 1 being the top. With that posted up on the wall for you to see clearly where you are, how can you waste your time giggling about meaningless things or writing a stupid letter?
Bu liste oracıkta asılıyken, nasıl oturup gülüştüğünüzü,... gereksiz şeyler yazabildiğinizi anlamıyorum.
I can't stand it! I can't see you touch another woman like that! I hate it!
Başka bir kadına dokunmanı istemiyorum!
It's great that you earn lots of money. But instead of something that we can't check, show us something that we can see now.
Çok para kazanmak iyidir ama bize şu an kanıtlayabileceğin bir şey söyle.
I'm so busy that I can't even see you, but I really really miss you.
Öyle meşguldüm ki, seni doğru düzgün göremiyordum. Seni çok çok özledim.
I can see that Writer Lee won't help you to arrange all these.
Bunları ayarlamada Yazar Lee'nin yardım etmeyeceği belli.
Why is it the only person who can't see that is you?
Neden bunu göremeyen tek kişi sadece sensin?
Can't you see that you've already won?
Çoktan kazandığını göremiyor musun?
You know what, um... Can't you see that something's going...
Hayır, Ben - Biliyor musun...
What do you see that I can't?
Benim göremediğim neyi görüyorsun?
Is that botch enough for you, lankford? I don't see anything that I can help you here.
Senin için yeterince rezil bir durum mu, Lankford?
Your daughter is turning into a damn man right before your eyes and you can't even see it! No, you take that back!
Kızın gözlerinin önünde erkeğe dönüşüyor ve sen bunu göremiyorsun bile!
You can't see it, but I thought that's where you were looking.
Orayı göremiyorsun ama o tarafa baktığını düşünmüştüm.
And if you don't want to take my money because you're just dying to see me make an ass of myself, then that's fine.
Peşimde aptalca davranıp beni görmek için can attığın için paramı almak istemiyorsan, sorun yok.
Can't you see that he wants me personally involved?
Benim de bu olayda yer almamı istiyor, anlamıyor musun?
It's in your best interest, can't you see that?
Bu senin iyiliğin için, göremiyor musun?
Look, can't you see that?
Anlamıyor musun?
You can't just skip out of a bachelor party, Stu. You see that?
Bekarlık partisini es geçemezsin, Stu.
You can't see yourself ever making some sort of conceptual video or anything like that?
Kendinizi konseptlerin olduğu bir video yaparken göremiyor musunuz?
You see any work I can do that I don't do?
Yapmak isteyip de yapmadığım bir iş gördün mü sen?
I'm extremely grateful that you thought of me, though I can't see why you did.
Beni düşündüğünüz için inanılmaz minnetarım, nedenini anlayamıyorum ama.
It's just an albatross around your neck, really, but you just can't see that yet.
Sadece boynuna dolanmış bir yük, gerçekten, ama henüz bunu farkedemiyorsun.
Can't you see that we're fucking everything up?
Her şeyin içine ettiğimizi göremiyor musun?
Rohini, I'm really sorry but... can't you see that this deal could help me.
Rohini, ben gerçekten üzgünüm ama bu anlaşma bana ne kadar faydalı olabilecek göremiyor musun?
Can't you see that maybe I don't care!
Umurumda olmadığını göremiyor musun?
Can't you see that?
Bunu göremiyor musun?
See, I can't help but notice that every time Yuson grabs his cell you get this strange look on your face like you've done something you shouldn't have.
Gördün mü, Yuson telefonunu her aldığında yüzünde garip bir ifade oluyor yapmaman gereken birşey yapmış gibi.
You can see that, can't you?
Görmüyor musun?
Can't you see that?
- Görmüyor musun? - Gördüm.
Since River Creek Bank can't see to give me new terms, my mortgage has become a bad debt that I now transfer back to you.
River Creek Bankası bana yeni koşullar sunamadığı için ipoteğim tahsil edilemeyen bir borç hâline geldi ve ben şimdi bunu tekrar size devrediyorum.
I can't help it. Do you see that bus? I saw it when I went to his concert.
Engel olamıyorum... şu otobüse bak Konsere gittiğimde gördüm
Can't you see the dust in that corner.
Şu köşedeki tozu göremiyor musunuz?
If you're gonna go see Coach, you can't go dressed like that, man.
Eğer Koçu görmeye gideceksen, Bu şekilde giyinemezsin, adamım.
Can't you see that I'm Sick and tired of all the bullshit
Tüm o saçmalıklardan yorulduğumu ve nefret ettiğimi göremiyor musun?
You can see things that you can't normally see.
Bu tür şeyleri normal göremeyebilirsin.
That cheap, freeloading brother of mine can't keep his hands off my good scotch, so, you see, I placed that scotch there.
Cimri ve otlakçı kardeşim kaliteli viskimi gördü mü dayanamaz. Ben de o viskiyi buraya koydum.
Can't you see that I am in the middle of some life-altering stuff right now, stuff that I have yet to spring on my parents, and it would be a really big, major, super-helpful thing if I had my shit together, so to speak?
- Bilmiyorum ama güzel durdu. - İyi misin? - Harikayım.
# You know I can't believe it when I hear that you won't see me # - # Don't
* İnanamadım duyduğumda beni görmek istemediğini *
# You know I can't believe it when I hear that you won't see me #
* İnanamadım duyduğumda beni görmek istemediğini *
So why don't you see if you can fit that big old head of yours through the exit door?
Şimdi neden o koca kafan kapıdan geçer mi bakmıyorsun?
Lois, sometimes you can see things that I can't.
Lois, bazen benim gördüğüm şeyleri görmüyorsun.
That doesn't sound right. Listen, Rajesh, Leonard and I have decided to see each other again, and you don't get to tell me who I can and can't have a relationship with.
Bak Rajesh, Leonard ile yeniden görüşme kararı aldık ve sen de bana kiminle ilişkim olup olamayacağını söyleyemezsin.
And I can see that even if you can't.
Sen bunu göremesen de ben görebiliyorum.
Can't you see that?
Anlamıyor musun?
Then see that you do, Sheriff, because if you can't, I'll find someone who will.
Gelmelisin de, Şerif. Çünkü gelemezsen, üstesinden gelecek birini bulurum.
The troubles that we had, our breakup- - that led to what you got right now, but you can't see that, huh?
Şu anda sahip olduklarının yolunu bunlar açtı. Göremiyor musun? Her işte bir hayır vardır derken bu kastediliyor, bebeğim.
You can't let anyone see that.
Sakın kimseye gösterme bunu.
So you can't see yourself taking any responsibility that moves us beyond this?
- Sen kesinlikle sorumlu değilsin
A tough reality of surveillance is that no matter how many hours you spend outside a building, you can't see through walls.
Gözetleme görevlerinin yüzünüze tokat gibi çarpan tarafı binaya kaç saat boyunca bakarsanız bakın duvarın içini göremezsiniz.
But if we see or hear anything that we can find useful, you can't stop us.
Ama işe yarar bir şey görür ya da duyarsak bizi durduramazsın.
can't you see me 22
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596