Doesn't he traducir turco
40,628 traducción paralela
If he doesn't get the care he needs, I mean, things could take a pretty bad turn.
İhtiyacı olan bakımı alamazsa durumu daha da kötü bir hal alabilir.
He doesn't get treatment, his health deteriorates fast.
Sağlığı hızla kötüleşiyor.
I'm guessing he doesn't have a permit to store sulfuric acid.
Sülfürik asit depolama izni yok sanırım.
It's called, Making James May Do Something He Doesn't Want To Do.
Adı "James May'e İstemediği Bir Şey Yaptırmak"
- He doesn't say.
- O demiyor.
Richard says he doesn't want any.
Richard istemediğini söylüyor.
Right, Jeremy Clarkson thinks he's being flamboyant, and he doesn't realise that my knowledge of aerodynamics will trump his ability to fit rubber penises to people's cars.
Doğru, Jeremy Clarkson onun göz kamaştırıcı olduğunu düşünüyor. Ve o benim aerodinamik bilgim olduğunu fark etmiyor Insanların arabalarına kauçuk penis takma yeteneğini koz alacak.
- He doesn't like us.
- Bizi sevmiyor.
He's doesn't operate in the U.S.
ABD'de iş yapmaz o.
He doesn't hate me.
- Benden nefret etmez.
And if he doesn't like it, he can move back here.
Hoşuna gitmiyorsa buraya geri taşınabilir. Deneyebilir.
He doesn't believe in you.
O sana inanmıyor.
He doesn't respect you.
Sana saygı göstermiyor.
Just because he was your mother's husband doesn't make him your father.
Sırf annenin kocası olması, onu baban yapmıyor.
Because he doesn't trust you.
- Sana güvenmediği için.
The only way we can do that is by keeping Aram in the dark so he doesn't tip our hand.
Bunun da tek yolu, bizi elvermemesi için Aram'a bir şey söylememek.
That doesn't mean he'll do the same tomorrow.
Ama yarın da aynısını yapacağı anlamına gelmez.
- He doesn't have a liver.
- Karaciğeri yok.
It's because of his liver, or the fact that he doesn't have one.
Daha doğrusu karaciğeri olmadığı için.
He doesn't hate you.
Senden nefret etmiyor.
But there's a whole list of things Axl said he doesn't like about me.
Ama Axl'ın da bende hoşlanmadığını söylediği şeylerin bir listesi var.
But he doesn't have a fever or a cough or anything like a normal sick person.
Ama ne ateşi var ne de öksürüğü, bildiğimiz hastalara benzemiyor.
If he doesn't pressurize the cabin as the capsule gets higher, his blood will literally boil.
Kapsül yükseldikçe kabini basınçlandıramazsa kanı kelimenin tam anlamıyla kaynar.
If he's having false sound perceptions, that means he's already suffering from hypoxia, which means that Cabe won't have to make that uncomfortable call to the White House,'cause Walter doesn't have a day anymore.
Eğer hatalı ses algıları varsa bu demektir ki hipoksi çekiyor ki bu da Cabe'in Beyaz Saray'la hoş olmayan bir görüşme yapmasına gerek kalmayacak demek çünkü Walter'ın artık bir günü yok.
Why doesn't he respond?
Neden cevap vermiyor?
So, yes, technically he hears you, but he doesn't hear you.
Yani evet, teknik olarak seni duyuyor ama duymuyor.
He doesn't know what he's saying. He's sick.
Ne dediğini bilmiyor.
And if he doesn't open the hatch...
- Ve iç kapıyı açmazsa...
He doesn't get the oxygen.
- Oksijene ulaşamaz.
And if he doesn't get the oxygen...
- Ve oksijene ulaşamazsa...
You can't be surprised if he doesn't want you to help him.
Yardım etmeni istememesine şaşırmamalısın.
He makes all of us come here on Christmas Eve, just'cause he doesn't have any family.
Hepimizi Noel arefesinde buraya getiriyor, sebebi sadece bir aileye sahip olmaması.
Well, the husband claims that he was having breakfast at a restaurant when the fire started, but his alibi doesn't check out.
Kocası, yangın başladığı esnasında bir restoranda kahvaltı yaptığını iddia ediyor. Ama iddiası henüz kontrol edilmedi.
He doesn't know it, but I'm actually kind of protesting him right now.
Farkında değil ama şu anda onu protesto ediyorum.
He doesn't.
Dokunmaz.
It doesn't sound inappropriate, but if you heard the way he said it, you'd understand.
Uygunsuz bir şekilde değil ama nasıl söylediğini duysan anlardın.
Cindy wants a Fitbit, and when Cindy doesn't get what she wants, Brick doesn't get what he wants.
Cindy nabız ölçer istiyor ve Cindy istediğini alamazsa Brick de istediğini alamaz.
And I will tell you right now... if he doesn't come home to watch the Colts game,
Ve şimdi sana söyleyeceğim... Coltların maçını izlemeye gelmezse bir oğlum olmayacak artık.
- He doesn't speak English.
- İngilizce bilmiyor.
He doesn't know who I am.
Kim olduğumu bilmiyor.
He doesn't fully trust me.
Bana tam güvenmiyor.
Why doesn't he take off?
Niye hareket etmiyor?
He doesn't have very long.
Fazla ömrü kalmadı.
No, he doesn't even know I'm here.
Buraya geldiğimi bile bilmiyor.
Well, that's great that he saved your life and all, but it doesn't make up for all the lives that he ruined.
Hayatını kurtarması iyi bir şey, ama mahvettiği onca hayatın telafisi olmaz bu.
Let's hope he doesn't try to be a hero.
Umalım da kahraman olmaya çalışmasın.
He's gonna bleed out if he doesn't get medical attention.
Eğer hemen tedavi edilmezse çok fazla kan kaybedecek.
He just doesn't know it yet.
Ama henüz kendisinin haberi yok.
He doesn't need it.
İhtiyacı yok.
- No, I want to pass to end my pain so he doesn't waste all his time on me.
Hayır, acımı dindirmek için. Bana boş yere vakit harcamasın diye.
- He doesn't matter.
- Önemi yok.