Eyes traducir turco
67,370 traducción paralela
Your fangs, your eyes, the growl.
Dişlerin, gözlerin, hırlama.
I've seen a lot of things at this school, even when other people have their eyes closed.
Bu okulda birçok şey görüyorum, diğerleri gözlerini kapattığında bile.
Eh, see, what you feel, the haunted look in your eyes, doesn't come from nowhere.
Hissettiğin şey gözlerinden okunabiliyor. Nedensiz yere olamaz bu.
You're gonna keep your eyes on me. and don't look at anyone else.
Gözlerin bende olacak ve başka kimseye bakmayacaksın.
Eyes on me.
Bana bak.
Close your eyes. Close.
Gözlerini kapat.
While pulling the wool over everyone's eyes?
- Herkesin gözünü boyamak varken?
Open your eyes.
Aç gözlerini.
- Eyes up, dude.
- Önüne bak.
Colorado Springs has confirmed dedicated eyes over the target area in Ukraine, as soon as the satellite repositions and reconfigures from its Sevastopol coordinates in approximately seven hours from now.
Colorado Springs özel gözlerini teyit etti Ukrayna'da hedef alan üzerinde, Uydu yeniden konumlandırıp yeniden yapılandırdığında
We have eyes.
Gözümüz var.
Eyes and ears on the lawyer.
Gözünüz kulağınız avukatın üzerinde olsun.
The eyes of a coward.
Korkak bir gözle.
Dr. Brennan's safe, so... I just... ( Saroyan sighs ) I needed to see him with my own eyes.
Dr. Brennan güvende, bu yüzden... ben sadece... onu kendi gözlerimle görmek istedim.
Mr. Bray, i-if you would, I could use an extra set of eyes.
Bay Bray, isterseniz bir çift ekstra göz işime gelir.
You know, which in many people's eyes, constitutes a relationship.
Bilirsiniz ki, birçok insana göre, bu bir ilişki demektir.
You can do no wrong in her eyes, you know that.
Onun gözünde hata yapamazsın, bunu biliyorsun.
What's wrong with his eyes?
Gözlerinin nesi var?
Glow your eyes, tell me if you can see it, too.
Gözlerini parlat, görebiliyor musun söyle.
It shines infrared, like your eyes,
Kızılötesi parlıyor senin gözlerin gibi.
They can change right in front of your eyes.
Gözünüzün önünde değişirler yani.
Close your eyes.
Gözlerini kapat.
There's an even bigger code encrypted into the eyes.
Gözlerinde daha da büyük şifreli bir kod var.
I can see everything in your eyes.
Gözlerinde her şeyi görebiliyorum.
I decrypted the code from the eyes.
- Gözlerindeki kodu çözdüm.
It's what's behind the eyes that counts.
Önemli olan gözlerde olan şeydir zaten.
You looked me in the eyes, and you said "No more secrets."
Gözlerimin içine baktın ve "Artık sır yok." dedin.
Then I want to see his suffering with my own eyes.
O halde ben de onun acı çektiğini kendi gözlerimle görmek istiyorum.
Close your eyes, you blood-sucking punk-ass.
Kapat gözlerini seni gidi kan emici pislik.
In the back of a body cart with your eyes rolled way in the back of your head. Very dead.
Bir ceset arabasında, kafanın arkasında kaymış gözlerinle son derece ölü.
You know how many times we've rolled snake eyes with this guy?
Bu adamla zarlarımız hep yek gelir biliyor musun?
Reaper has eyes on.
Reaper takipte.
Linking my client's case to Mr. Delfino creates bias in the eyes of the jury.
Müvekkilimi Bay Delfino'nun davasıyla ilişkilendirmek jüriyi taraflı davranmaya iter.
I guess I just have to believe my own eyes.
Sanırım kendi gözlerime inanmak zorundayım.
You're being scapegoated, and I see it with my own eyes.
Sana günah keçisiymişsin gibi davrandılar ve bunu kendi gözlerimle gördüm.
His eyes light up.
- Şuna bak. Gözlerinin içi parladı.
You know, when I used to think Darryl was cheating on me, we would have sex, he'd close his eyes, and I would try and imagine who he was thinking about the entire time.
Daryl'ın beni aldattığını düşündüğümde sevişirdik, gözlerini kapatırdı, ben de hep kimi düşündüğünü hayal etmeye çalışırdım.
I've seen them with my own eyes.
Kendi gözlerimle gördüm.
I have my eyes on a different set of wings.
Benim gözüm başka kanatlarda.
They brought his eyes to me in a rag.
Bir paçavraya da gözlerini koyup getirdiler.
Do you know what they will do to me here, away from seeing eyes?
Gözlerden ırak yerlerde bana neler yaparlar, biliyor musun?
Look, I don't want Paul to have died in vain, but we need to look at this whole thing with new eyes.
Bakın. Paul'un boşuna ölmüş olmasını istemiyorum ama buna yeni gözlerle bakmalıyız.
Okay, you want to put new eyes on this?
Yeni gözlerle bakmak mı istiyorsun?
We just want to put eyes on him.
Sadece onu görmek istiyoruz.
It's what's behind the eyes that counts, Professor.
Gözlerde olan şeydir zaten önemli olan, Profesör.
Hot cop, weird eyes, probably on the spectrum.
Garip gözleri olan ve herhalde sosyalleşmekte sıkıntı çeken şu seksi polis.
Lot more than weird eyes.
Garip gözlerinden çok daha fazlası var.
They have eyes everywhere.
Her yeri gözetliyorlar.
Don't close your eyes and don't go to sleep, all right?
Gözlerini kapatma ve sakın uyuma tamam mı?
Their eyes were red, and...
Gözleri kırmızıydı ve...
Eyes forward!
Önüne bak!
eyes on the prize 41
eyes on me 42
eyes up 51
eyes up here 21
eyes open 53
eyes on the road 42
eyes down 32
eyes here 16
eyes forward 43
eyes front 76
eyes on me 42
eyes up 51
eyes up here 21
eyes open 53
eyes on the road 42
eyes down 32
eyes here 16
eyes forward 43
eyes front 76