Hour days traducir turco
217 traducción paralela
I am looking forward to working five-hour days.
Günde dört saat çalışmak için sabırsızlanıyorum.
Yeah, these 12-hour days are killing me.
Şu lanet 12 saat vardiya günleri beni öldürüyor.
Well, I've spent the last two years doing 18-hour days in the ER.
Son iki yıl acilde 18 saat çalıştım.
Hard, 12-hour days.
Zor geçen 12 saatlik günler.
Seven 23-hour days full of fun and adventure.
Eğlence ve macera dolu bir, yedi gün 23 saat.
So I ended up working 18-hour days.
Günde 18 saat çalışmaya başlamıştım.
Twelve-hour days, 12-hour nights.
12 saat gündüz, 1 2 saat gece.
You people work 8-hour days.
Siz günde 8 saat çalışırsınız.
Damn, these one-hour days are killing me.
Bu yoğun günler öldürüyor beni.
But it goes to the assumption that one must put in 1 4-hour days to succeed at work. Defense contends it's a reality.
Ama sorun, bir insanın modern iş yerinde başarılı olabilmesi için on dört saatini ayırmak zorunda olması.
We have to be there for the children. If a woman puts in 1 4-hour days while she has kids she's a bad mother.
Eğer çocuklu bir kadın günde on dört, on altı saat çalışırsa kötü bir annedir.
We put in 1 2-hour days at our professions.
İşimiz için günde on iki saatimizi ayırıyoruz.
You'd work fourteen-hour days, and on holidays.
Tatiller dahil günde 14 saat çalışırdın.
Let's see... you spend two weeks on an away mission, working 18-hour days.
Bakalım.. uzak görevde 14 gün geçirdin, günde 18 saat çalışıyorsun.
Boot camp's exhaustive 1 8-hour days were fiilled with physical training and military drills.
Eğitim kampı çok yorucuydu. Günün 18 saati fiziksel antrenman ve askeri talimlerle geçiyordu. - Ateşi kes!
A few days later, he obtained permission from his superiors to make a two-hour stopover in Orneval, as his company was to report to a nearby station...
Birkaç gün sonra, birliği yakınlardaki bir istasyona nakledildiği sırada Orneval'e iki saatliğine uğramak için üstlerinden izin almıştı.
Well, an hour a day at three knots, and we're 201 days out.
güzel saatde 3 deniz mili ve biz 201 gündür dışarıdayız.
Eric and I spent every waking hour on this ever since our... days at Oakridge.
Eric ve ben Oakridge'deki günlerimizden beri saatlerimizi harcadık.
Master Tsugumo... summer days are long, but the hour advances.
Efendi Tsugumo yazın günler uzundur, ama saat ilerliyor.
For days it stood cooling until the hour struck when the clay was torn away.
Kalıbı günlerce soğumaya bırakırlar, ta ki kırdıkları ana kadar.
One hour for the actors and seven days for the technicians.
Oyunculara bir saat, teknik ekibe yedi gün.
We may get this guy in an hour. Then again, it may be days.
Bu adamı bir saate içinde de bulabiliriz, günlerce de sürebilir.
I must hear from thee every day in the hour, for in a minute there are many days.
Her gün, her saat senden haber bekliyorum, bir dakikaya günler sığar.
- Robertson, this insect, which normally dies within an hour or two of it's birth has been alive for three whole days.
Robertson, normalde doğumunun bir-iki saati içinde ölen bu böcek tam üç gün yaşıyor.
Spending days with you is like an hour
Seninle bir gün, bir saat gibi geçiyor
Badly paid, the French soldiers they lived for the days of license, hour where they used to advantage to gain some money.
Düşük maaşları, Fransız askerleri için ciddi bir problemdi... Askerlik gözden düşmeye başlamıştı.
Eight-hour shifts, around the clock, seven days a week.
Haftada yedi gün, günde sekiz saatlik vardiyalar.
To upkeep an army for 1000 days, to use it for an hour.
Günü geldiğinde kullanmak için beni iyileştirmediniz mi?
If we don't leave in an hour, we're stuck for days.
Eğer bir saate kadar buradan gitmezsek günlerce mahsur kalacağız.
Dad, I work 12-hour shifts five days a week.
Baba, haftada beş gün, 12 saatlik mesai yapıyorum.
Working these 14 -, 16-hour days,
Günde 14-16 saat çalıştım.
I've been living in the hour of the wolf for seven days, Lyta.
Yedi gün boyunca kurtlar saatinden çıkamadım, Lyta.
You've had an hour and 20 minutes sleep in three days.
Üç gündür, günde 1 saat 20 dakika uyuyorsun.
It took us one hour to identify the pathogen and three days to dose the water table and inoculate the entire population.
Virüsü tanımlamamız bir saatimizi aldı. Su dozunu ayarlamak ve tüm nüfusu aşılamak da üç günümüzü.
Days had passed since I'd sewn Vladimir back together, and this time not a single hour had slipped by that I didn't think about how much I missed being a doctor.
Vladimir'i tekrar bir araya getirmemin üzerinden günler geçmişti ve bu sefer doktor olmayı ne kadar çok özlediğimi düşünmediğim tek bir saat bile geçirmemiştim.
17 years, two months and three days... give or take an hour.
On yedi yıl, iki ay ve üç gün aşağı yukarı.
And this would be going on for days on end, hour on end, days on end, forever - continuously.
Ve bu saatlerce, günlerce, daima böyle sürüp gidecek.
I must hear from thee every day in the hour, for in a minute there are many days.
Her gün her saat haber bekliyorum senden, bir dakika içine nice günler sığar.
If I could talk to the governor for one hour I'd tell him how he could lose 30 pounds in 30 days.
Eğer valiyle birsaat konuşabilsem... ona 30 günde nasıl 30 kilo verebileceğini anlatırdım.
Mrs. Tringle is in there watching Days of Our Lives which means she's probably taped a whole week's worth of shows which means she's got about an hour and a half left which means we should have an hour of freedom.
Bayan Tringle orda "Days of Our Lives"'ı izliyor bu demek oluyorki buyuk ihtimalle bütün haftayı kaydetmistir yani bir bucuk saat kadar vakit var bu da demek oluyor ki bir saatligine özgürüz.
I just hope you can endure the four-hour drive up there, and you so carsick these days.
Bu günlerde araba seni rahatsız ediyor ya, umarım 4 saatlik araba yolculuğuna katlanabilirsin.
Four-hour conversations flew by in a space of 15 minutes... and a few days apart felt like weeks.
Dört saatlik bir görüşme, uzaydaki 15 dakika gibidir ve birkaç gün, haftalar geçmiş gibi hissettirir.
I hate to be a stickler, Dick but the law says you can't park in one place for over an hour, and you've been there for going on three days now.
Israrcı olmaktan nefret ederim ama yasalar park süresini bir saatle sınırlamış, fakat araban üç gündür orada.
Punishment for your offenses will be denial of a 48-hour pass for 60 days.
Suçunun cezası olarak 60 gün boyunca 48 saat fazladan nöbet.
There used to be a murder every two weeks a rape every two days, a robbery every hour.
Üç ay öncesine kadar iki haftada bir cinayet her iki günde bir tecavüz, her saatte bir hırsızlık varmış.
Now, go back four days. One-hour window.
Dört gün öncesine git.
Since Emily's death, you have been working around the clock... 24-hour shifts, I'm told, seven days a week.
Emily'nin ölümünden beri çok çalışıyorsun... 24 saatlik vardiyalarda, bana söylendiğine göre, haftada 7 gün.
That's not standin'in. You know, standin'in is like an hour. Nine days?
Dokuz gün oldukça uzun bir süre.
I can give you my lunch hour a few days a week to help you prepare.
Hazırlanman için haftada birkaç defa öğlen teneffüslerimi sana ayırabilirim.
Viv, I know there are only three shopping days left, but they called... and they want to see your house in an hour.
Evi satmak için sadece üç günümüz kaldığını biliyorum ama hala beni aramadılar. Evet evini bir saat sonra görmek istiyorlar.
He's been sitting there like the final days of Dick Nixon for an hour.
Son bir saattir yüzünde Nixon'ın son günlerindeki gibi bir ifadeyle oturuyor.
days 2668
days left 44
days ago 298
days remain 20
days a year 35
days now 26
days later 66
days a week 26
days and 46
hour ago 73
days left 44
days ago 298
days remain 20
days a year 35
days now 26
days later 66
days a week 26
days and 46
hour ago 73
hour and 17
hour shift 40
hour flight 49
hour drive 72
hour surveillance 22
hour day 25
hour window 16
hour and a half 25
hour hold 19
hour period 17
hour shift 40
hour flight 49
hour drive 72
hour surveillance 22
hour day 25
hour window 16
hour and a half 25
hour hold 19
hour period 17