English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ H ] / Hour hold

Hour hold traducir turco

173 traducción paralela
She'll stay on a 72-hour hold while we finish her psychiatric evaluation.
Psikiyatrik değerlendirmesi bitene kadar 72 saat burada kalacak.
- Within half an hour hold a press conference.
Önümüzdeki yarım saat içinde televizyonda bir basın konferansı düzenleyeceksin.
The chaplains of each faith will hold services in half an hour.
Yarım saat sonra her mezhebin papazı bir ayin yapacak. Bu kadar beyler.
If you was to ask me, I'd say hold off for another hour.
Eğer bana sorsaydınız, bir saat kadar daha beklemenizi söylerdim.
I'd like to hold the orchestra for about a half-hour longer.
Orkestrayı yarım saat daha burada tutmak istiyorum.
Book him, and hold the suit. Look, all I need's a half hour.
Kaydını yap ve içeri at.
We'll hold our present course and speed for half an hour.
Şu anki rotamızı ve hızımızı yarım saat boyunca koruduğumuzu düşün.
General Schloesser will hold conference within the hour.
General Schloesser bir saat içinde konferansa başlayacak.
This may be a strange hour to be paying a professional call but good old Hastler isn't going to hold that against us.
Uygunsuz bir zamanda geldik..... ama Hasler bizi bağışlayacaktır.
I had to hold back this hand for over an hour... and that's a tremendous effort for a Mediterranean.
Bir saattir bu elimi tutmaya çalışıyorum. Ve bu bir Akdenizli için çok zorlu bir iştir.
♪ Our pockets will hold a watch of gold That chimes upon the hour
- Şişkin bir cüzdan, bir şapka
Hold them for an hour. - Excellency, the order...
- Efendim, emirler...
You will hold him one hour later than planned.
Planlanandan bir saat sonra onu karşılayacaksın.
Wellington won't hold us an hour with his English, Brunswickers and Belgians.
Wellington İngiliz, Brunswickli ve Belçikalılarla 1 saat bile direnemez.
I'm afraid that Cherepanov's unit can't hold out one more hour.
Korkarım ki, Cherepanov'un birliği bir saat dayanamaz.
They've got to hold for at least another hour.
Onları en az bir saat tutmamız gerekir.
I'm going to make a simple dive, to 50 miles per hour and hold the wings steady and go straight on down.
Saatte 50 mile varan bir hızla basit bir dalış yapacağım ve kanatları sabit tutup dosdoğru aşağıya ineceğim.
Hold on to your neighbour, it's happy hour in Salmontail.
Komşunuza sarılın, Salmontail'in mutlu saati.
And since we don't want to be given away we're forced to hold you for at least an hour.
Ve ele verilmek istemediğimiz için sizi en az bir saat tutmak zorundayız.
It's your party. They won't hold this guy for one hour?
Bu Senin Partin Dostum Onlar Bu Adamı Bir Saat Ellerinde Tutamazlar mı?
[126] O thou, my lovely boy... who in thy hour dost hold Time's fickle glass... his sickle power... who hast by waning grown... and therein show'st thy lover's withering... as thy sweet self grow'st... if Nature, sovereign mistress over wrack... as thou goest onwards, still will pluck thee back... she keeps thee to this purpose... that her skill may time disgrace... and wretched minutes kill.
126. Sen, ey sevgili çocuk, avucunda tutuyorsun şimdi Zamanın yalan aynasını, oraktan saatini ;
"Well your wife is keeping me pretty busy, I'll tell you that." And that seems to hold them for about a half an hour.
Bu onları bir yarım saat oyalıyor.
And that seems to hold them for about a half an hour.
Bu da onları bir yarım saat oyalıyor.
I don't know how much longer I can hold out... but I will not give up my principles for an hour and a half of pleasure.
Daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum. Fakat bir buçuk saatlik zevk için prensiplerimden vazgeçemem.
She's yours to hold for one hour.
Bir saatliğine yanınızda kalacak.
Maybe we should be paying more than $ 6 an hour. Hey, hold it.
Anlıyorum.
I'm less than one hour away from a battle simulation, and I have to hand-hold an android.
Bir savaş simülasyonuna bir saatten az zamanım var, ve bir androidi teselli etmem gerekiyor.
Another hour or so. Just hold on.
Sadece birkaç saat daha.
Hold them back for us an hour or two. But to do that...
Onları iki saat orada tutup, dayanırsanız birliklerimiz geri gelip onları çökertecekler.
It would be rather like attempting to hold... a single note or a chord for an hour, and trying to pass that off as music.
Bu aynen suna benzer, bir saat boyunca elini bir notanin yada bir telin üstünde tutmak, ve bunu muzik olarak adlandirmak.
The seal's blood carries so much oxygen... that is can hold its breath for over an hour.
Kanlarındaki fazla oksijen sayesinde, su altında 1 saatten fazla kalabilirler.
I'll administer one now and hope it will hold for an hour or so.
Yeni bir doz daha yapıp, 1 saat kadar dayanmasını umacağım.
No, I've been on hold for half an hour.
Hayır, yarım saattir bekletiliyorum.
- Hold my calls for half an hour.
- Yarım saatliğine telefonlarımı bağlama.
A field agent has to be able to hold his own for at least an hour.
Bir saha ajanı karşısındakini en az bir saat engellemelidir.
You hold on to this, and every half-hour to an hour you excuse yourself to go touch up.
Her yarım saatte bir yenile. Bunu da yanında götür. Anladın mı?
Grab hold of a hot pan, a second can seem like an hour.
Sıcak bir tavayı tutarsan, bir saniye bir saat gibi gelir.
If only you could bottle that unfettered state of mind that comes with being on foreign soil to just hold on to it even for a day, an evening an hour.
Keşke yabancı bir ülkedeyken insanda oluşan ruh halini saklamanın bir yolu olsa. Sadece sürdürmek için. Bir gün, bir akşam bir saat.
Hold for another hour, then release.
Bir saat daha tutup taburcu edeceğiz.
There, he can hold his breath for over an hour.
Orada nefesini bir saatten fazla tutabilir.
And after about an hour of complete frustration on both sides We decided to get hold of a bass.
Bir saatlik bir hüsrandan sonra ikimiz de bas çalmama karar verdik.
"To see a world in a grain of sand... and a heaven in a wild flower... hold infinity in the palm of your hand... and eternity in an hour."
"Dünyayı kum taneleri içinde görmek... ve vahşi bir çiçekte bir cennet... avucunun içinde sonsuzluğu tutar... ve ebediyeti bir saatin içinde."
Vega says we won't be able to hold the suspect for more than a half-hour.
Vega, şüpheliyi yarım saatten fazla tutamayız, diyor.
Hold up heparin for an hour, then reduce the rate to 1100.
Bir saat heparin verme. Sonra da 1100'e düşür. - Tamam.
I think we can hold out for an hour
Bilmiyorum. Tahminen bir saat daha dayanabiliriz.
I was on hold for an hour before they told me to call tomorrow.
Bir saat bekletildikten sonra yarın aramamı söylediler.
But here is a list of those we hold at the border this very hour :
Ama şu an hudutta ele geçirdiklerimizin listesi burada :
Yeah, hold on, hold on. Happy hour.
İndirimli, mutlu içki saati.
Before Montana was diagnosed with multiple personality disorder... she was unable to hold down a job... unable to sleep for more than an hour at a time... and she tried to commit suicide twice.
Montana'ya kişilik bölünmesi teşhisi konmadan önce bir işte dikiş tutturamıyor günde 1 saatten fazla uyuyamıyordu ve iki kez de intihara teşebbüs etmişti.
Blake : "To see a world in grain of sand and a heaven in a wild flower, hold infinity in the palm of your hand, and eternity in an hour."
Blake : "Bir kum tanesinin içinde dünyayı ve yaban bir çiçekte cennetti görmek için, ezeli avucunuzda, ebediyeti de bir saat içinde tutun"
- Put all protocols on hold for the next hour. - Got it.
Önümüzdeki bir saat için bütün protokollerini durdur.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]