In passing traducir turco
1,070 traducción paralela
I chanced yesterday in passing to exchange a couple ofwords with your poor mother. Isn't it so?
Dün, zavallı annenizle ayaküstü birkaç kelime konuşma fırsatı yakalamıştım.
It's just in passing.
Sadece geçiyormuş.
- I came only in passing.
Gerçek olan hepimiz kiracıyız dünyada.
No, I mention it only in passing.
Yok canım, laf olsun diye söyledim.
Incidentally, I mention it only in passing I could always tell the judge it was a matter of confession.
Laf olsun diye bir şey söyleyeyim... yargıca rahatlıkla "günah çıkarıyordu" diyebilirim.
But just in passing, I'd just like to say that last night was terrific, okay?
Ama bilgin olsun, dün gece harikaydı.
In passing, I should like to say. That the evidence of the French investigator Barbet. That the defendant Page.
Laf arasında, söylemek isterim ki Fransız dedektif Barbet'in ifadesine göre sanık Page....... Douglas'ı en az 1945 ten beri tanımaktadır.
He would only, in the course of a meal, mention as if in passing today, the figure of the apogee of one planet.
Tycho o zamanlar, dünyadaki konusundaki en yüksek yerdeki kişiydi.
And now I find report a very liar... for thou art pleasant, gamesome... passing courteous... and slow in speech, but sweet as springtime flowers.
Ama bakıyorum, söylenenlerin hepsi yalanmış. Çünkü sen hoş, cana yakın ve kibar birisin, Fazla konuşkan değilsin belki, Ama bahar çiçekleri kadar tatlısın.
This is of great scientific importance, captain. We're actually passing through ripples in time.
Zaman içinde dalga boyutu geçiyoruz.
Did you know that he almost went to jail for passing rubber checks... that he was suspected of stealing his hostess's jewels... when he was a houseguest in Virginia?
Onun karşılıksız çek vermekten az kalsın hapse gireceğini ve Virginia'da bir evde konukken, ev sahibesinin mücevherlerini çalan kişi olduğundan şüphelenildiğini, biliyor muydun?
Er, there's two men over in Westin, passing strangers.
Orada batı'dan gelen iki yabancı var.
They can only pause in silence to mourn his passing.
Sadece sessizliğe bürünüp önlerinden geçmesini izleyebiliyorlar.
♪ Dear old gent passing by Something nice takes his eye ♪ Everything's clear, attack the rear! Get in and pick a pocket or two
muhterem bir beyefendi geçerken gözüne güzel bir şey takılır... etraf sakinse arkadan yaklaşıp bir iki cebe girersin... bir iki cebe girmen gerekir... bir iki cebe girmen gerekir... korkmadan arkadan yaklaşıp bir iki cebe girersin... zengin birini gördüğüm zaman parmaklarım kaşınmaya başlar... huzura erebilmem için bir iki cebe girmem gerekir... bir iki cebe girmelisin...
As we sailed under that bridge, I didn't know I was passing under my future... because while I was going home to face my family... Helen was bringing hers to a new life in a new city.
Köprünün altından geçerken, geleceğime geçtiğimi bilmiyordum çünkü ben aileme dönerken Helen de ailesini yeni bir şehre getiriyordu.
He is more in favor of harmless passing fancies, which are inevitable in this type of situation.
Zararsız geçici heveslere kapılıyordu. Bu gibi bir durumda bunlar kaçınılmazdı.
They're passing our starboard side and maneuvering in front of us. Switching to forward scanner.
Sancak tarafımızdan geçiyorlar ve önümüze ilerliyorlar.
I was just passing by, heard some voices, and decided to drop in.
Sadece geçiyordum, sesinizi işittim ve damladım.
I was passing this way and thought, why not drop in and see him?
Yolum bu tarafa düşmüştü ve neden onun yanına uğramayayım diye düşündüm.
- lt came out in passing.
- Neden bizim işimizi bilmek zorunda ki?
They put you in jail for passing home-made money.
Sahte para aktarmaktan hapse tıkarlar.
- Perhaps you'll come in since you were by chance, passing by?
Belki girip içerde anlatmak istersin buralardan geçtiğini. Evet, tabii!
I was just passing by and stepped in, out of the rain.
Ben sadece yoldan geçiyordum ve yağmurdan kaçmak için buraya sığındım.
Aye, the Irishman with tears in his eyes will tell you that every word passing his lips is the truth.
Evet, bir İrlandalının sana gözlerinde yaşlarla söyleyeceği dudaklarından dökülen her sözü gerçektir.
But I also feel my life passing by as other lives unfold along paths parallel to mine, and it frustrates me not to be a part of them, not to have stopped these women for a moment in their hurried rush to some unknown job
Ancak diğerlerinin hayatının da ilerlemesi gibi kendi hayatımın da geçip gittiğini hissediyorum. Bu da diğerlerinden biri olmamı ve bilinmeyen işlerine..... veya bilinmeyen eğlencelere aceleyle giderlerken onları bir dakikalığına olsun durdurmamı engelliyor.
You spend years and years... with your nose buried in these goddamn tomes... while the world is passing you by.
Yıllar ve yıllar boyunca burnunuzu kocaman kitaplara gömüyorsunuz... ta ki hayat sizden geçene kadar.
And we have these lovely young ladies in hot pants... passing out free maps and brochures.
Mini şort giyip harita ve broşür dağıtan güzel hanımlar da var.
Strangers passing in the street,
Sokaktan geçen yabancılar
The impression, gained by a man... who happened to be passing your house on friday night, that shots were fired in here.
Neymiş o? Cuma gecesi evinizin yanından geçen bir adamın ifadesine göre buradan silah sesleri gelmiş.
When passing in direction to the tribune, the masses could see it of close and until touching to it.
Kürsüye ilerlerken, insanların yaklaşmasına hatta dokunmasına izin verildi.
The Battle of Midway was the point of turn in the War of the Pacific, of our complete withdrawal for the attempt to establish, at least, the equality, it stops later passing to the offensive one.
Birçok kişinin hemfikir olduğu gibi, Midway Savaşı, Pasifik muharebelerinin dönüm noktasıydı. Bizim açımızdan geri çekilişin başlangıcı oldu. Ya da bir diğer ifadeyle, yeni bir saldırı yapmamızı engelledi.
Passing Mersa Matruh, Maaten Bagush, Fuka and Daba, the British had been withdrawing, until in 30 of June of 1942, they had arrived at a station only the 100 km of Alexandria...
İngilizler, Mersa Matruh, Ma'aten Bagush, Fuka ve El-Daba'yı bırakıp geri çekilişini sürdürdü. Ta ki 30 haziran 1942'de İskenderiye'ye 100 km. mesafedeki bir demiryolu kasabasına ulaşıncaya dek :
And may his passing, in its violence not wake the tigers of outrage, the dragons of vengeance.
Ve ölümünün dehşeti öfkenin kaplanlarını ve intikam ejderhalarını uyandırmasın.
The most important difference between the dimensions of time and space depends on the fact that while in space we can move in various direction consciously and purposely, the passing of time in our consciousness it were, automatic, that mean we cannot control it.
Zaman ve uzay arasındaki en önemli fark... Gerçeğe bağlı olarak uzay içinde belirli bir yöne isteğimiz doğrultuda bilerek hareket edebiliriz. İdrak ettiğimiz zaman ise özdevinimsel bir kavramdır.
The passing of time in our minds can be equated to mobile lighting.
Zihnimizde geçen zaman yaklaşık seyyar aydınlatma gibidir.
You have taken my somber heart, by passing in front of my house.
Kederli kalbimi aldın sen evimin önünden geçerken
I am passing out these marijuana cigarettes for you to sample, so that when you become plain clothes men, you'll be able to identify the pungent aroma and recognise the disorienting effect of the drug when you observe them in narcotics suspects.
Denemeniz için bu esrarlı sigaraları dağıtıyorum böylece sivil polis olduğunuzda kokusunu farkedebilecek uyuşturucu şüphelilerindeki etkisini anlayabileceksiniz.
In the night of 17 of October of 1940, naval convoy SC-17 it was passing for Rockall.
17 Ekim 1940 gecesi, SC-7 konvoyu Rockall'u geçiyordu [4].
across the passing hours, the succession of days, the procession of the seasons, the flow of time, you survive, without joy and without sadness, without a future and without a past, just like that : simply, self-evidently, like a drop of water forming on a drinking tap on a landing, like six socks soaking in a pink plastic bowl, like a fly or a mollusc, like a tree, like a rat.
... saatler, günler, mevsimler geçtikten, zaman aktıktan sonra neşe ya da üzüntü olmadan, gelecek ya da geçmiş olmadan, basit ve aşikar şekilde tıpkı musluktan damlayan su gibi pembe, plastik bir kapta yüzen altı adet çorap gibi bir sinek ya da yumuşakça gibi bir ağaç ya da fare gibi hayatta kalıyorsun.
the cracks in the ceilings, in the floorboards, the patterns in the tiling, the lines around your eyes, the trees, the water, the stones, the cars passing in the street, the clouds that form... cloud shapes in the sky.
Tavanındaki çatlaklar, parkenin tahtaları fayansın deseni, gözünün etrafındaki çizgiler ağaçlar, su, taşlar yoldan geçen arabalar gökyüzünde bulut şekli alan bulutlar.
Brain emissions refract low-wavelength laser light passing through the crystal in the brain.
Beyin dalgaları, beyinin içindeki kristalden geçen düşük dalga boylu lazer ışığını kırıyor.
Mr. Weinberger, Dawn Davenport is eating a meatball sandwich... right out in class, and she's been passing notes.
Bay Weinberger, Dawn Davenport sınıfın ortasında köfteli bir sandviç yiyor... ayrıca sağa sola notlar yazıp gönderiyor.
Well, gentlemen, in my opinion, if we send him back to Pendleton or... we send him up to Disturbed, it's just one more way of passing on our problem to somebody else.
Evet beyler, benim fikrimce, onu Pendleton'a geri yollamak ya da başka bir hastaneye göndermek alt tarafı sorunumuzu bir başkasına aktarmak olur.
Eee, tell the story! I was passing by the cafe... and then suddenly, Kasim from Seferoğullari popped up in my face...
Tam kahvenin önünden geçiyodum, Seferoğullarından Kasım çıktı karşıma.
Sure, time has left a few tracks in its passing like it's done me.
Elbette ki zaman geçtikçe bizde izini bırakıyor bana yaptığı gibi.
He was spoted by some policemen in the passing police car.
Geçen bir polis arabasındaki polisler onu fark etti.
Things in this world are like passing clouds
Dünyada herşey bulutlar gibi geçicidir.
In an hour from now, there'll be a hundred people passing through here.
Şu andan itibaren bir saat içinde, buradan 100 kişi geçebilir.
And nothing shall after me remain... save that song, save the shimmering shadow on the wall... a passing dream... save a wooden coffin... awash in the gloom of dusk.
Benden sonra hiçbir şey kalmayacak geriye bu şarkıyı muhafaza et, duvardaki yanardöner gölgeyi muhafaza et geçici bir hayal... tahta bir tabutu muhafaza et alaca karanlığın kasvetinde salınan.
In case you're ever passing through.
Olur ya bir gün evimin yakınından geçersiniz.
"Cora Barnard, seven-year-old daughter of Dr. Walter Barnard, was seriously injured when she ran in front of a passing coal cart."
"Cora Barnard, Dr. Walter Barnard'ın yedi yaşındaki kızı, kömür taşıyan bir at arabasının önünde koşarken ciddi bir şekilde yaralandı."