Live and let live traducir turco
931 traducción paralela
I want you to drink let yourself go, live and let live.
Biraz içip güzelleşmeni istiyorum, herşeyi unutup, hayatın keyfini çıkar.
Well, you know what I say, live and let liver.
Ne derim bilirsin : Ciğerim beş para etmez.
A little wild by my standards maybe, but live and let live, I say.
Benim standartlarıma göre biraz hırçındı ama kimsenin işine karışmazdı.
I say, "Live and let live."
Ben "Yaşa ve yaşat" diyorum.
Live And Let Live.
YAŞA ve YAŞAT.
- Hey, you! - Live and let live, sir!
Hey, sen!
Live and let live!
İzin verin yaşayayım efendim!
Live and let live.
Yaşa ve yaşat.
Live and let live!
Kendi işine bak, başkasına karışma!
The attitude of the police is live and let live.
Polisin tavrı yaşamak ve yaşamasına izin vermek yönünde.
"To live and let live?" "To feed the wolf and keep the sheep?"
"Yaşamak ve yaşatmak için, kurdu besle koyunu tut."
Sort of live and let live, you know?
Aynı yaşamakla yaşamak arasındaki fark gibi.
And you let him live.
Siz de yaşamasına izin verdiniz?
Let's run away and live together
Kaçıp birlikte yaşayalım.
Wouldn't it be wonderful if they'd let us live and be happy again?
Hayatımızı yaşamamıza izin verseler ne harika olurdu.
Let them live their lives, and I'll live mine.
Bırakalım da hayatlarını yaşasınlar, ben de kendi hayatımı yaşayayım.
You will watch them fight and ask you to let them live.
Savaşırken ve sizden, yaşamalarına izin vermelerini isterken izleyeceksiniz onları.
And let him live that long?
O kadar yaşamasına izin mi vereceksin?
Let him not die, for he will live and laugh at this hereafter.
Sonradan güler bunlara, yaşarsa.
Let me get in there and prove that we're entitled to live.
Oraya gelmeme ve yaşamaya hakkımız olduğunu kanıtlamama izin ver.
She was so alone and abandoned I took pity on her... and I offered to let her live with me.
Çok yalnız ve terk edilmişti. Ona acıdım... ve benimle yaşamasını teklif ettim.
Well, I'll let you work and... live in peace but I won't sit in a corner!
Pekala, çalışmana izin veririm... rahat bir yaşamın olur ama böyle bir yerde oturamam!
If you cannot live with me, leave my Iife and let me get on with it.
Benimle yaşamayacaksan, defol hayatımdan. Buna alışmama izin ver.
Still live they, and for ever let them last.
Hiç bitmeyecek, sonsuza dek sürecek.
Make this union fruitful as the seeds of the earth, and let the children of Alexander, a Greek, and Roxane, a Persian, be of both worlds and live in one.
Yeryüzünün zürriyeti için, bu birleşme bereketli olsun bir Yunan olan Alexander ve bir Persli olan Roxane'ın çocukları iki dünyanın tek vücutta birleşmesi olsun.
Now, let me take you home... where you can live and be cared for... until you find your way.
Bırak seni eve götüreyim orada yaşa, sana bakılsın ta ki amacını bulana kadar.
Let's get it settled once and for all, so we can all live with it.
Şimdi anlaşıp bu işi bitirelim ve işimize devam edelim.
As we worship together this Easter morning... and more of we pray to Him who died and rose again... that we might have life and have it more abundantly... let us remember especially... those who have gone from this country and this town... to live and die in far old places for a like purpose.
Bu Paskalya sabahı birlikte ibadet ederken ve ölmüş ve dirilmiş olana dua edip hayatı bahşetmesini ve bereketli yaşamayı dilerken bu ülkeden ve kasabadan giderek benzer bir amaç uğruna uzak diyarlarda yaşayanları ve ölenleri hatırlayalım.
To defeat an enemy and to let him live appears to be a kind act, but it is cruel.
Düşmanı mağlubiyete uğrattıktan sonra yaşamasına izin vermek asilce olsa da acı verici bir davranış!
They know everything, and they let me live it down.
Her şeyi biliyorlar ve bunu geçmişe gömmeme izin verdiler.
Just let her go back to her own life, and... leave me here to live mine in peace.
Bırak kendi hayatına dönsün ve ben de burada kendi hayatımı huzur içinde yaşayayım.
All right, I say let us live in that silence, and no music.
Pekala, o sessizlikte yaşayalım, müzik olmasın diyorum.
"if you'll let me in, I'll live the way you want me to live, and I'll think the way you want me to think."
"... sizin istediğiniz şekilde yaşayacağım... " "... ve istediğiniz şekilde düşüneceğim. " demek.
Please, let me live and i'll keep you alive.
Lütfen yaşamama izin verin ve ben de sizi hayatta tutayım.
Ah, then let us live and love Without one thought
Sonra bırakın yaşayalım ve sevelim Hiçbir şey düşünmeden
Let us hope the Italy born today even here in Donnafugata may live and prosper.
Bugün doğan İtalya'nın, Donnafugata'da dahi çok yaşayıp başarılı olmasını umalım.
Jason dared to speak of the end of the gods and yet you let him live.
Jason Tanrıların sonundan bahsetti ama yaşamasına izin verdin.
Anyway, she's coming home, and I hoped to persuade you to let her live with me, part of the time in the capital, part of the time in New York, and of course, Newport during the season.
Her neyse, eve dönüyor. Umarım benimle yaşaması için seni ikna edebilmişimdir. Şehrin bir parçası...
Fred lived and let live.
Fred hoşgörülüydü.
Let's live in peace and unity, as befits an honorable and decent family! Let's drink to that!
Onurlu ve düzgün bir aileye yaraşır şekilde, barış ve birlik içinde yaşayalım!
It's just like I told you at the meeting - our - our dear neighbor, old Mrs. Lautmann, whom God has seen fit to let live till the admirable age of 78 years, has found the most just and honorable "arisator"
Aynen size toplantıda söylediğim gibi... Tanrı'nın, hatırı sayılır bir yaş olan 78'e kadar yaşamasını uygun gördüğü sevgili komşumuz, ihtiyar Bayan Lautmann bu ülkedeki en dürüst ve en şerefli Arileştiriciyi buldu.
Stay in your own apartment and lead your own life and let me live mine!
-... kendi hayatımı yaşayayım. - Sus.
Enough of your idle chatter give me the bamboo pole and I'll let you live
Bu kadar martaval yeter! Bambu sopayı bana ver ben de canını bağışlayım!
If only God would let me live for two more hours or two-and-half hours.
Eğer Tanrı iki saat daha yaşamama izin verseydi ya da iki buçuk saat.
And later, they let Sparrow live.
Sonra da serçenin yaşamasına izin verecekler.
If I tell you, then will you pick some dream you've had and let me live it?
Eğer söylersem içinde ben olan bir hayal seçerek yaşamama izin verecek misin?
Because we'll let you live, and Rooks won't.
Çünkü kimse Rooks'un tipini bilmez.
And let him live so he will remember this day.
Ve yaşamasını sağla ki bu günü ömrü billah hatırlasın.
And let the rest of them live.
Ama geri kalanlar bırak yaşasın.
Let the old R die, and the new, reborn R live in the world of reality.
Bırak eski R ölsün ve yeniden doğan R gerçekler dünyasında yaşasın.
Let's deny them all and live forever.
- Ama hangi ikisi? Boş verelim gitsin yaşamaya bakalım.