One person traducir turco
7,333 traducción paralela
Not one person, not one of my friends, do you understand?
Tek bir kişi bile, arkadaşlarımdan hiçbiri, anlıyor musun?
Not one person.
Tek bir kişiye bile.
The international community has reached out with support from their military, as well as scientific - - with all due respect, sir, if you're looking for an answer to your question, there's only one person who can give it to you - -
Uluslararası topluluk, ordularının desteğini verdi, aynı şekilde bilimsel... Tüm saygımlar, efendim. ... sorunuza bir cevap arıyorsanız onu verebilecek tek bir kişi var...
You'd give that to the one person who can harness its power against you.
Gücünü sana zarar vermek için kullanacak tek kişiye götürüyorsun.
There's only one person to blame for this.
Sadece bir kişi tüm bunlardan sorumlu.
Who's the one person Shelley would turn to in her time of need?
Shelley'nin ihtiyaç duyduğunda sırtını dönmeyeceği kişi kim?
I only told one person about Tokue's fingers.
Tokue'nin parmaklarından sadece bir kişiye bahsettim.
Trying to mediate a fight, I turned violent... and I left one person with a severe disability.
Bir kavgayı ayırmaya çalışırken olaya dahil oldum ve bir kişiyi ciddi bir şekilde sakat bıraktım.
But before I could cross that bridge into Stonemouth, I needed permission and there was only one person who could tell me for sure if I had it - Powell Imrie.
Fakat köprüyü geçip Stonemouth'a girmeden önce izne ihtiyacım vardı ve iznimin olup olmadığını söyleyecek tek kişi Powell Imrie'ydi.
Well, it's not natural just to be with one person your whole life.
Hayatınız boyunca tek bir kişiyle olmak doğal değil.
One person leaves this compound, just one... it's gonna lead the GSC right back to us.
Burayı bir kişi terk ederse yalnızca bir kişi, GSC'yi bize getirir.
Only one person with that same anomaly.
Tek bir çalışanımızda aynı bozukluktan var.
Now, there's one person I know that just might be able to help you.
Sana yardım edebileceğini düşündüğüm biri var.
Spencer's thesis was titled spheres of influence, how one person can transfer psychic trauma onto another.
Spencer'ın teorisi çevre ve etki üzerineydi, birinin psikolojik travmasını nasıl diğerine aktaracağına dair.
According to the temperature sensor, there's only one person inside.
Sadece bir kişinin ısı izini görebiliyorum.
One person in the greeting committee was Mike Wood, my childhood friend.
Karşılama komitesindekilerden biri de çocukluk arkadaşım Mike Wood'du.
Since the personalities and you are one person and they're pieces of your wounds.
Çünkü kişilikler ve sen aynı kişisiniz. Senin ve acının parçası onlar.
And Mo, if you really want to find the other vests, there's only one person you need to be talking to.
Ve Mo, diğer yelekleri bulmayı gerçekten istiyorsanız konuşmanız gereken sadece bir kişi var.
No one person is more important than the other, but Chin is here and Danny is a cop in a South American prison.
Kimse kimseden daha önemli olamaz ama Chin burada Danny ise Güney Amerikan hapishanesindeki bir polis.
It's about real American values, changing the way we live our lives one person at a time, and now for the first time ever,
It gerçek amerikan değerleri hakkında, Hayatlarımızı yaşıyoruz şekilde değiştirilmesi. Bir seferde ve şimdi her zamankinden ilk kez için bir kişi,
That's the one person he always felt connected with, and his cousin's like, "What's wrong, man?"
Ailesinden bağ kurabildiği tek kişi. Kuzeni "Neyin var dostum?" demiş.
And I've spent all these many months making speeches to people I don't know, trying to get their support, and now I realize that my journey all this time has been to get me to look into the eyes of the one person whose support I can't do without.
Bütün bu ayları tanımadığım insanlara konuşma yaparak harcadım, desteklerini kazanmaya çalışmakla, ve şimdi fark ettim ki, bütün bu zamanda tüm yolculuğum onun desteği olmadan yapamayacağım kişinin gözlerine bakmaya getirdi.
And there's only one person on this ship who's made no bones about looking out for number one.
Bu gemide bir numaralı adam olmak için can atan tek bir kişi var.
And my mother... the one person I swore to protect is dead because of my weakness.
Ve annem, korumaya yemin ettiğim tek insan, zayıflıklarım yüzünden öldü.
Who's the one person you know who's anal enough to send out holiday cards to every single employee?
Her çalışana bayram kartı yollayacak kadar sorunlu kim var burada?
We don't need to assume it's a man, or even just one person. [chuckles]
Bir erkek veya sadece tek bir kişi olduğunu varsaymayalım hemen.
You sent thousands of innocent soldiers into harm's way, some of them to their deaths, for one person.
Binlerce masum askeri ölüme yolladın. Sadece bir kişi yaşasın diye öldüler.
But when I thought he was gone, well, there was only one person left to blame for all those deaths.
Ama öldüğünü düşündüğümde, öfkemi yöneltebileceğim tek bir kişi vardı.
There's only one person wouldn't need to do that.
Bunu yapmaya ihtiyaç duymayan tek bir kişi var.
I mean, a secret hidden door that only one person has the key to?
Yani, sadece bir kişinin girebileceği gizli bir kapı?
I thought you were the one person in this school who knew I was a good guy, Grace.
Bu okulda iyi biri olduğumu bilen tek kişi olduğunu sanıyordum, Grace.
He's the one person my whole life who's never let me down.
Beni hayal kırıklığına uğratmayacak tek kişi.
He only holds court with one person and one person only.
Sadece tek ve belli bir kişiyle iletişim içerisinde oluyor.
Henry Gerard is the one person you respect who never respected you, and Louis touched that nerve.
Henry Gerard senin saygı duyup da sana saygı duymayan tek kişi, ve Louis de hassas noktana değdi.
A family is more than one person.
Aile bir kişiden ibaret değildir.
It is, first and foremost, leverage that one person holds over another.
İlk ve en önemli işlevi, bir insana başkasının üzerinde koz oluşturmasıdır.
So the suspects you're after are one and the same person?
Yani peşinde olduğunuz şüpheliler aslında aynı kişi mi?
Which is a terrible thing to say but, you know, we're human beings and, you know, the one thing you would never wanna do is be the person that misses the penalty that will be shown forever more.
Söylemesi korkunç birşey ama biz insanız ve yapmak istemediğiniz tek şey sonsuza kadar gösterilecek olan penaltı kaçıran kişi olmak.
* One good and honest person for hire
Sezon 1. Bölüm
She doesn't return a couple of phone calls one day- - boom, they're down at the station filling out a missing person's report and pointing the finger.
Bir gün kız telefonları açmayınca anında merkeze gelip kayıp formunu doldurup, bizi suçlamaya başladılar.
- You know what? If one more person tells me that my baby is either hungry or full, I swear...
- Biliyor musun eğer bir kişi daha bana bebeğimin acıkmış ya da doymuş olduğunu söylerse, yemin ediyorum...
I could throw you in a dumpster, but then everyone's always being found in dumpsters, and since I was the last person to be seen with you, I'll be questioned by the police, and what if one of them reminds me of my dead mother?
Seni bir konteynıra atabilirdim ama konteynırlardan sürekli birileri bulunuyor ve seninle görülen son kişi olduğum için polis beni sorgulayacak ya eğer onlardan biri bana ölmüş annemi hatırlatırsa?
All I know is, if one more person puts a microphone in my face, I don't know what the hell I'm gonna say.
Sadece bir kişi daha ağzıma mikrofon dayarsa ne diyeceğim, bilemiyorum.
Focus all of my magic on one person.
Tüm gücümü tek kişi üzerinde toplarım.
The person who killed those two men seems to have one, too.
O iki adamı öldüren kişide de aynı takıntı var gibi.
If anyone saved one's life, that person buy beer.
Birisi senin hayatını kurtarmışsa o kişiye bira ısmarlarsın.
Now, though, with all your Amber alerts and your milk cartons, a person fillets one rug rat, and people get so angry.
Şimdi süt kutularında bile olan uyarılar yüzünden bir velet kaybolunca insanlar çok öfkeleniyor.
Number one, I'm the only person in that race who is representing the Holy Trinity of oil, coal and gas.
Birincisi, ben bu yarışta yağ, kömür, benzin kutsal üçlüsünü temsil eden tek kişiyim.
Like, I'm still a person, I still am an idiot, you know, still, like, I - I got high one night,
Yani hâlâ bir insanım ben de, hâlâ salağın tekiyim. Bir gece fena kafayı buldum.
I will begin immediately, provided that no one interferes with my right to speak to any person, Dante, John Clarkson's butler, included.
John Clarkson'ın uşağı Dante dahil herhangi biriyle konuşma hakkıma müdahale eden birinin olmadığı sağlandığında hemen başlayacağım.
When a person is willing to sacrifice lives For their own petty interests- - That is one of those things.
Birisi kendi hayatı için başkalarının hayatını riske atarsa hiç unutulmaz.
person 199
personal 201
personnel 34
personality 39
persons 27
personally 1142
person of interest 21
personal space 21
personal reasons 34
personal stuff 24
personal 201
personnel 34
personality 39
persons 27
personally 1142
person of interest 21
personal space 21
personal reasons 34
personal stuff 24