Park it traducir turco
3,995 traducción paralela
Why did you park it here?
Neden buraya park ediyorsun?
Park it down at the house.
İtfaiye binasına gel.
It was decided by the higher-ups that she would be moved to another park when she was just four, four-and-a-half years old.
Daha 4,5 yaşındayken idareciler onun başka bir parka taşınması gerektiğine karar verdi.
It was a park guest that was filming it.
Bunu bir ziyaretçi kaydetmiş.
For somebody to get up and say in a court of law they have no knowledge of the linkages between SeaWorld and this park in Tenerife, well, either she doesn't know and is telling the truth or it's just a bold-faced lie.
Mahkemede biri kalkıp da SeaWorld ve Tenerife'deki bu park arasında bir bağlantı olduğunu bilmediğini söylüyorsa ya gerçeği bilmediği için doğruyu söylüyordur ya da bu koca bir yalandır.
It's Kenny from "South Park"!
It "South Park" Kenny olduğunu!
Or, perhaps as Dr. Park put it, that's your essence, your purpose.
Veya Dr. Park'ın dediği gibi bu sizin özünüz, amacınız.
It wasn't a walk in the park.
Çocuk oyuncağı değildi.
Well, it's a little cold for a soapbox in central park.
Central Park'ta konuşma kürsüsü kurmak için hava biraz soğuk.
It's a parking lot now, but the pylon must have been there back then.
Ama şimdi bir park yeri olmuş, direğin gerisinde sonunda orada olmalı.
Yeah, it's not the kind of thing you talk about at the skate park.
Paten sahasında konuşulacak bir şey değil bu.
We got each department to make some cuts, and I'm gonna have to park in Tacoma, but it is going to work.
Her bölümde bazı kesintiler yaptık. Ben de arabamı Tacoma'ya park etmek zorunda kalacağım. Ama işe yarayacak.
Yeah, you really knocked it out of the park this time.
Evet. Bu sefer cidden topu doksana çaktın.
It was parked right outside her office.
İşyerinin parkına park etmişti.
You want some, get it from the park on your way to work and store it in the hump on your back.
Eğer istiyorsan işe gelirken parktan al sırt çantana at.
It's not an amusement park, okay?
Öyle değil ama.
Some people might say that it's cliche to take a horse-drawn carriage ride through Central Park, but I say it's like living in an Edith Wharton novel.
Bazıları, Central Park'ta at arabasıyla gezmenin klişe olduğunu söyleyebilir. Bence bir Edith Wharton romanında yaşamak gibi.
Um... I think it might be a better idea to park the truck over at the car wash, and sort of ease into things, right?
Bence bu kamyonu araba yıkamaya park edip işlerin yavaş ilerlemesinden daha iyi bir fikir olabilir, değil mi?
It's sure that Student President Go is the perpetrator and that Park Heung Soo is the victim.
Ş urası kesin ki suçu işleyen, Öğrenci Başkanı Go ve kurban da, Park Heung Soo.
Well, the busboy at our restaurant told us about a guy who we met in a parking lot, and then he had a backpack full of this stuff, and I'm just realizing now that it's not tea.
Lokantadaki komi bize bir arkadaşından bahsetti ve biz de onunla park yerinde buluştuk sırt çantası da bunlarla doluydu ve şimdi farkettim ki bu şey aslında çay değil.
They asked me about the sewage eruption in Ramsett Park right after Ron emailed me about it.
Ramsett Park'taki kanalizasyon patlamasını Ron bana email atar atmaz, bununla ilgili bana sorular sormuşlardı.
Yeah, well, not everyone can knock it out of the park like I did.
Ne diyebilirim ki, herkes benim yaptığım gibi bu işin altından kalkamaz.
Spent most of it at the park.
Zamanın çoğunu parkta geçirdik.
You know, maybe talk to some loser kid at school or plant a bush in a park with a giant plaque with my name on it.
Belki okuldaki ezikler konuşmaya başlar ya da parka üzerinde adımın yazdığı dev bir çelenk yerleştirirler.
Although, there is this place in echo park this woman has, it's called topless tapas ;
Echo Park'ta bir kadının yeri var adı Topless Tapas ;
It turns out, it was never a lucky parking spot.
Meğerse benim şanslı park yerim yokmuş.
Don't worry... we put all your stuff in the car, locked it and parked it on the street.
Merak etme... Eşyalarını arabaya koyduk, kilitledik ve sokağa park ettik.
So we'll leave the car parked at my place and you can call and schedule the time to use it whenever you want.
Bu yüzden arabayı benim evin oraya park ederiz ve sen de ne zaman istiyorsan arayıp uygun zaman belirleyebilirsin.
Yeah, Gus in the motor pool says it's the fuel injector.
Evet, oto hizmet parkındaki Gus, yakıt enjektöründen kaynaklı dedi.
- It is the right place.
- iyi yere park ettik!
It's like a water theme park, it turns fear into fun..
Su parki gibi düsünün. ilk basta biraz korkarsin ama sonra hemen geçer.
It's like feeding squirrels at the park... once word gets out, you're surrounded.
Bu aynı parkta sincap beslemek gibi bir kere seslenirsen hepsi etrafını sarıveriyor.
This park came... that close to vanishing. And I'm happy to report it is coming back.
Ucu ucuna kurtarılan bu parkın... eski haline döndüğünü bildirmekten memnunum.
So it is here, in this park, that people come to see... not just the big animals that thrill us, but they will see Earth as it looked and felt before the coming of humanity.
İnsanlar bu parka sırf içimizi titreten büyük hayvanları değil... dünyanın insanlık öncesi halini de görmeye geliyor.
♪ we will build it, the park ♪
İnşa edeceğimiz park.
♪ It's not built yet, the park ♪
Henüz inşa etmediğimiz park.
Councilman Jamm used you as a stalling tactic, hoping it would kill Leslie's park project.
Meclis üyesi Jamm, Leslie'nin projesini baltalamayı umarak, seni oyalama taktiği olarak kullandı.
Winter's coming, and it'll be cold sleeping in the park.
Kış geliyor, parkta donarız.
It's not going to be a walk in the park.
Her zamankinden daha tehlikeli bir görev olacak.
How? Well, the car was parked in front of Jenny Anderson's apartment, and it was on the anniversary of her death.
Araba, Jenny Anderson'ın evinin dışında park hâlindeymiş.
It's hard to park them in Manhattan.
Manhattan'da park sorunu var.
On the front page of every newspaper, it'll say that that vigilante serial killer from the park's dead.
Bütün gazetelerin ilk sayfasında parktaki, seri katil kanunsuz kahramanın öldüğü yazacak.
The other day in the park, you said yourself, it's who I am.
Geçen gün parkta kendin söyledin, ben buyum.
- Oh, for heaven's sakes. First car in the spot gets it.
Arabasını ilk park eden kazanır.
It must be the new people in my parking spot.
Yani taşınanlar park etmiş olmalı benim yerime.
It's parked right outside the boatshed.
Kayıkhanenin önünde park hâlinde.
It's Ivan Locke from the Park project.
Ben Park projesinden Ivan Locke.
It's Ivan Locke from the Park project. Who?
- Ben Park projesinden Ivan Locke.
And why haul a dead body into a public park to bury it?
Ve neden bir cesedi taşıyıp onu şehir parkına gömsün?
It was a mistake to put him in the park.
Onu parka gömmekle hata ettim.
Turns out it was a parking lot entrance ticket from the Kapiolani Rec Center.
Kapiolani Eğlence Merkezi'nin park biletiymiş.
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it's okay 22028
it's ok 4874
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's ok 4874
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
itself 24
items 25
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72
itch 25
it's about damn time 34
itself 24
items 25
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72