So soft traducir turco
773 traducción paralela
But you're so soft on him.
Ama ona fazla yumuşak davranıyorsun.
Remember those monkeys on the North Side ain't so soft.
Unutma, Kuzey Yakasındakiler o kadar da yumuşak değiller. Eee?
Funny little hand... so capable and so strong... and yet, so soft and so white.
Bu minicik el... öylesine becerikli ve güçlü... ama yine de öyle yumuşak ve beyaz ki.
I would do for skin so soft.
O yumuşak teniniz için ipekler alacağım.
So soft.
Öyle yumuşak ki.
Sometimes, when I'm doin my hair, I just sit there and stroke it cause its so soft.
Kimi zaman saçımı tararken durup okşarım, uzun uzun çok yumuşaktır.
In Cheatham County, Tennessee, the ground is so soft... they use it to stuff mattresses with.
Cheatham County, Tennessee'deki toprak çok yumuşak. Öyle ki, yatakları bile toprakla dolduruyorlar.
So little, so soft.
Çok minik, çok yumuşak.
It's so soft and silky.
Yumuşacık, ipek gibi.
Have you ever had a dream and then woken up so soft inside that you just want to cry?
Hiç bir rüya görüp de hala rüyanın etkisinde olarak uyandığında ağlamak istediğin oldumu?
- So soft is a lady...
- Çok yumuşak bir bayan...
Look there, on the horizon, is a smile so soft you have to be very quiet and watchful to see it at all.
Bak, ufukta çok yumuşak bir gülümseme var hepsini görebilmek için çok sessiz ve dikkatli olmalısın.
Our hands are not so soft, but they can serve.
Ellerimiz o kadar yumuşak değil ama hizmet edebilir.
Certain women's names are so soft, so mysterious one has only to pronounce them during the experiment...
Öyle kadın isimleri var ki ; gizemli ve yumuşak büyüleri vardır. Deney sırasında, onları telaffuz etmek bile yeterli.
And a face so soft?
Ve yumuşak bakışlar...
He's so soft, like his ma.
Annesi gibi çok yumuşak.
Why? - She's so soft.
- Yumuşak bir kadın da ondan.
Don't be so soft.
O kadar korkma.
Oh, don't talk so soft.
Nonoş gibi konuşma.
So soft and cozy in the corner of the room.
Odanın köşesinde yumuşacık ve rahat duruyordu.
It always feels so soft, smells so good.
Her zaman yumuşak, mis gibi kokuyor.
So soft, and curly and perfumed.
Yumuşacık, kıvır kıvır ve mis kokulu.
The air is so soft.
Havası çok yumuşak.
So soft, it's English flannel.
Çok yumuşak, İngiliz pazeni.
The music is so soft, so delicate that only those with keen perceptive hearing, will be able to distinguish this melodious charm of music
Bu müziğin sesi az ve duyarlı olduğu için algısaldır fakat müziğin ahenkli büyüsü yine de ayırt edilecektir.
It's about that size. Ever so soft.
Kocaman ve çok yumuşak.
And, from the waist down to her thighs... So soft, man!
Ve, belinden kalçalarına doğru aşağı... indikçe o kıvrımlar...
Such are the Anma's fringe benefits! So soft, man!
Kakülleri de hoş!
Her skin is so soft.
Teni çok yumuşak.
That's not so soft anymore.
O kadar yumuşak olmuyor artık.
I must've been soft in the head, so help me.
Biraz duygusallaşmış olmalıyım.
You just wanted touch that girl's dress. Cause it looked so nice and soft.
Neymiş, kızın giysisi yumuşacıkmış da okşamak istemiş.
So I went and sat in a big soft chair.
Yumuşacık koltuklarda oturduk.
Until it was so embedded in her soft flesh... that it had to be cut off.
Kadının yumuşak bedenine o kadar gömülmüştü ki kesmek zorunda kaldılar.
My mind's made up, so don't try to change it with any of that soft talk of yours.
Kararım kesin. O yüzden, yumuşak laflarınla kararımı değiştirmeye çalışma.
That mouth ofhers, so delicious and soft to kiss.
O dudakları yok mu, öyle tatlı, öyle öpülesi.
You're going right along with it, so don't go soft on me.
İşe aynen devam ediyorsun, sakın beni hafife alma.
You always had it good, so you're soft.
Aslında bu iş çok kolaydır, ama siz yumuşaksınız.
So don't nobody get soft-bellied or sorry for him.
Hiç kimse onun yumşak karnına bakmaz veya ona üzülmez.
So start walkin'soft.
Sessizce yürümeye başlıyoruz.
So disarming Soft and charming
Pek candan Sevecen ve çekici
So very soft. If you only knew.
Öyle tatlı ki,... bilsen.
To bind you to me in soft chains so that I may do with you as I will.
Seni kendime bağlamak için, sana istediğim şeyi yapabilmek için.
So nice... soft...
Ne güzel... yumuşacık...
And then, in their spare time, they chew the glue out of buffalo hides so that their man can have a nice soft pair of moccasins.
Boş zamanlarında bufalo derisi çiğnerler ve bununla kocalarına ayakkabı yaparlar.
Not so much a wife, as a soft, warm bosom for a little boy to rest his tired head on.
Eşten çok, yumuşak, sıcak bir anne göğsü aradın tıpkı ufak bir oğlanın annesinin göğsünde yorgun başını dinlendirmesi gibi.
So we'll all just walk soft and hope for the best.
Öyleyse daha yumuşak olup... en iyisini umalım.
So we'll find a soft location and have a conference.
O zaman yumuşak bir yerler bulalım da bunu görüşelim.
Beams like this get soft and spongy, so they rot.
Direkler yumuşar ve süngere benzer. Sonra da çürür.
We have to chew it once a day, so that it always remains soft.
Sürekli yumuşak kalması için, günde bir kez çiğnemeliyiz.
So that it always remains soft?
Böylece hep yumuşak mı kalıyor?