Spectator traducir turco
317 traducción paralela
- It's better than being a spectator.
- Seyirci olmaktan daha iyi, değil mi?
Two spectator sport suits, one spectator sport...
İki izleyici spor takımı, bir spor takımı...
Of all people, me - the wise guy, the spectator on the scene of life.
Onca insanın içinde, ben. Ukalâ adam. Hayat sahnesinin seyircisi.
It begins as a spectator sports dress.
Bir spor seyircisi elbisesi olarak başlıyor.
You are ajournalist, a front-row spectator not directly involved.
Sen gazetecisin ön sırada bir seyircisin, doğrudan lişkili değilsin.
I'm sick and tired of being a lousy spectator.
İzleyici olmaktan bıktım.
I mix them in the eye of the spectator.
Seyircimin gözünde karıştırıyorum.
I don't think Scotland Yard can be anything but an interested spectator.
Londra Polisi'nin meraklı bir izleyiciden başka bir şey olacağını sanmıyorum.
An old man in the spectator's gallery.
Seyirci salonundaki yaşlı bir adam.
Forever doomed to be a mere spectator in the great drag race of life.
O hep yaşamın meşakkatli yarışında sadece bir seyirci olmağa mahkumdur.
Sometimes he was only a spectator, a face in the crowd, but always he was there.
bazen sadece bir kişidir, seyirci yada kalabalığın içinde bir yüz, ama daima oradadır.
Oh, don't look now but we have an important spectator.
Sakın bakma önemli bir seyircimiz var. - Kim. Vali, balkonunda.
"The spectator sees more than the player." He can judge the right course of action.
Her şeyi daha rahat anlıyorsun.
Let's just say I'm an interested spectator in the passing parade.
- Şöyle diyelim, ben bu geçit töreninin... -... meraklı bir seyircisiyim.
I hate Nature this passionless spectator, this unbreakable iceberg-face that can bear everything this goads us to greater and greater acts.
Tabiat'tan nefret ediyorum ben nefret ediyorum o ruhsuz seyirciden, o her şeye dayanabilen ve asla yumuşamayan buzdağı suratlıdan. Gittikçe büyüyen eylemlere itiyor o bizi.
On the contrary, what is surprising is that a man like me could remain all those years watching life as a spectator before he discovered the force that was in him, but...
Tam tersine, asıl şaşırtıcı olan,... benim gibi bir adamın,... yaşadığı bütün o yıllar boyunca, hayata seyirci kalıp,... kensinde olan büyük gücü keşfedememiş olması, ama...
Every spectator is a coward or a traitor ". Frantz Fanon.
Her izleyici ya da bir korkak ya da haindir. " Frantz Fanon.
Each spectator will be presented your picture, a small one.
Senin resimlerin bütün seyircilere sunulacak.
- No, today I'm just a spectator.
- Hayır, bugün sadece seyretmek istiyorum.
The spectator will be able to concentrate on the stage.
İzleyici sahneye konsantre olmalı.
The skill of the spectator will determine the machines ability to reach climax.
Gözlemcinin becerisi makinenin zirveye ulaşma yeteneğini belirleyecek.
The specialists of power of the spectacle, absolute power within its system of... language without reply, are absolutely corrupted... by their experience of contempt, and by the success of that contempt. They find their contempt again confirmed... by the knowledge of the contemptible man... who the spectator really is.
Gösteri gücünün – tek yönlü iletisiminin aleminde mutlak olan bir güç – uzmanlari küçümseme deneyimleri ve o küçümsemenin basarisi sonucunda tam anlamiyla yozlasmislardir ; çünkü küçümseyislerinin, tam anlamiyla asagilik izleyiciler olduklarinin farkinda oluslariyla nasil da dogrulandigini görürler.
However, with your permission, I want to say that my capacities go beyond what you have just been a spectator of.
Yine de, yeteneklerimin bunun çok ötesinde olduğunu belirtmek isterim.
Thus you create the feeling of something original even if the spectator knows your lines by heart.
Böylece orijinal birşey olduğu duygusu yaratıyorsun hatta seyirciler oyununu ezbere bilseler bile.
He even belted a spectator.
Bir seyirciye vurdu.
The word, the actor, the spectator.
Söz, oyuncu, seyirci.
Sex, to me, is not a spectator sport.
Seks benim için görsel bir öğe değil.
Another spectator.
Başka bir seyirci.
I am merely a spectator.
Ben sadece bir seyirciyim.
This is no game, even if you are just a spectator.
Bu oyun değil, olsa bile sen yalnızca seyircisin.
While I was in the play, it was more like I was a spectator.
Oynayan ben olsam da, sanki daha çok izleyici gibiydim.
SPECTATOR PUMPS, I THINK THEY'RE CALLED.
Nefes Kesen, diyorlar sanırım.
This is considered a spectator sport?
Seyirci olunacak bir spor mu bu?
And as always, I was a spectator of my own life.
Her zaman ki gibi kendi yaşamımın seyircisiydim.
It had ahead one day very occupied, and his spectator it had received a telegram saying that his aunt had had a heart attack.
Yoğun bir gün geçirecekti ama asistanı teyzesinin felç geçirdiğini yazan bir telgraf aldı.
The truth is what his spectator had been a fiancee of an unsuitable boy for you.
İşin doğrusu asistanı çok uygunsuz bir delikanlıyla nişanlandı.
There was a Wine Spectator on my desk.
Masamın üzerinde Wine Spectator vardı.
What, is this a spectator sport or something?
Ne bu, bir çeşit izlence sporu mu?
Mud wrestling is definitely a spectator sport.
Çamur güreşi kesinlikle karşıdan izlenmeli.
This is the Beauty queen Lingard, my spectator.
Bayan Lingard, araştırmacı asistanım.
- No, no. I'm just a spectator. Come on!
- Yo, hayır, ben sadece seyirciyim.
"an athlete pits himself against such overwhelming odds... that even the most jaded spectator finds himself cheering breathlessly."
"yarışmacılar, kendilerini nefeslerini tutarak yürekten alkışlayan seyircilerin karşısında buluyorlar."
Racing is a spectator sport.
Yarış gösteri sporudur.
The reason I know is because my late husband, Judge Moore was a spectator at both those trials.
Bunu çok iyi biliyorum, çünkü eski eşim Yargıç Moore her iki davayı da izlemişti.
Quasi, take it from an old spectator.
- Quasi, bu eski izleyiciyi dinle.
Life's not a spectator sport.
Hayat sadece izlemek için değildir.
Since when was hoovering a spectator sport?
Bu iş ne zamandan beri seyirci çekiyor?
The point is to watch the game, not the spectators- - especially not that spectator.
Önemli olan oyunu izlemek, seyirciyi değil. Özellikle de şu seyirciyi.
In the stands, a special spectator celebrates the decisive shot.
Tribünlerde, özel bi seyirci sonucu belirleyen atışı kutluyor.
I'm here to see someone. I'm-I'm a spectator today.
Birini izlemek üzere izleyici olarak geldim.
You, the spectator, hear the whisper...
Sen, izleyici, fısıldamayı duyacaktın...