That man there traducir turco
3,185 traducción paralela
There are two things that I won't allow in my pub, and that's a troublemaker and a man who stinks.
Barımda izin vermeyeceğim iki husus olacak sorun çıkaran ve kokan adamlar.
OLD MAN : I'm headed to my brother's house in that village, it's over there.
Şurada oturan kardeşimin evine gidiyorum.
If the man at the well was dead, and there could be no doubt about that, then everyone in the valley was dead, and not only the people, but everything that had been live.
Eğer çeşmedeki adam ölüyse, ki artık bundan şüphem yoktu vadideki tüm insanlar ölü olmalıydı. Sadece insanlar da değil aynı şekilde hayvanlar da...
And there's just one man who can get you that team.
Ve bu ekibi kurabilecek tek bir adam var.
Once upon a time, there was a man with two sons who lived on a farm, and one of the sons thought that life on the farm was too hard of work and too boring, and so he left in search of something different.
Bir varmış bir yokmuş, iki oğluyla birlikte bir çiftlikte yaşan bir adam varmış ve oğullarından biri çiftlikte çalışmayı çok zor ve çok sıkıcı buluyormuş o yüzden ayrılmış ve farklı bir şey aramaya yönelmiş.
You're gonna go up to your own place up there just like that man in the Bible.
İncil'deki adam gibi, kendi kazdığın kuyuya düşeceksin.
There's a young man hid with me in comparison with which I am an angel, and he has a secret way of getting at a boy, and at his heart, and at his liver, so that they may be roasted and ate.
İçimde beni melek gibi gösterecek genç bir adam saklı. Çocukları yakalayıp kızartmak için kalplerini ve ciğerlerini söken bir adam.
Hey, man, why don't you turn that shit off back there for me?
Niye şu pisliği kapatmıyorsun?
and there is only one man in this race who has really ever fought for you, and that's Senator John McCain.
Ve bu yarışta tek bir kişi var sizin için savaşan o da Senator John McCain.
And there is only one man in this race who has really ever fought for you, and that's Senator John McCain.
Ve sadece bir kişi var bu yarışta adınıza savaşacak o da Senator John McCain.
See that young man over there?
Orada duran genç adamı görüyor musun?
Then there's another thing... it could be that the man is still alive.
Bir şey daha var o adam hala hayatta olabilir.
My informants told me Some days ago... that lands to Venice there's a man... a monk, which makes extraordinary wonders.
Muhbirlerim bir kaç gün önce anlattılar. Venedik'te bir adam var... bir keşiş, üstün yetenekleri olan.
There's a part of me that feels a man has got to just do a thing that wakes him up in the middle of the night.
Bir yanım, bir adamın kendisini gecenin bir yarısında uyandıran bir şey yapması gerektiğini söylüyor.
You're going to walk down that aisle and you are going to marry the man down there.
Hemen bu geçitten yürüyorsun ve oradaki adamla evleniyorsun.
You see, there ain't enough of that going around for the white man.
Görüyorsun, beyaz adam için etrafta yeterince adalet yok.
You know, I got a couple of Hungry-Man dinners in there that are delicious.
A adamlara göre olan yiyeceklerden var ama çok lezzetlidirler.
That, right there, is a deal, man.
Anlaştık o hâlde kanka.
There were times I didn't even think you were human, but let me tell you this, you were... the best man... the most human... human being that I've ever known and no-one will ever convince me that you told me a lie, so... there.
Öyle değil mi vardı hatta siz insan olduğunu düşünüyorum ama, Size şunu söyleyeyim sen... iyi adam... çoğu insan... insan şimdiye kadar tanıyoruz ve hiç kimse beni ikna edemeyecek Bunu, bana yalan söyledi... orada.
No, that's fucking Kali's new boyfriend right there, man.
İşte orada siktiğim Kali'nin yeni erkek arkadaşı var, dostum.
Oh man, I was always hoping there might be something that would make it all worthwhile
Ah be, hep her şeyi zahmete değecek bir hale getiren bir şeylerin olmasını umuyordum ama...
I mean, Sterling said that there was some old man in Rosie's life.
Sterling, Rosie'nin hayatında yaşlı birinin olduğunu söylemişti.
We are sorry that you couldn't come to our wedding, but I understand that there are duties that a military man cannot put off.
Düğünümüze gelemediğin için üzüldük, ama asker bir adamın görevini bırakamayacağını da anlıyorum.
You know, man, there is a, there is a solid possibility that you're just fucking selfish.
Biliyorsun adamım, sadece bencil olduğun Olasılığı öylece duruyor.
That man over there!
Hey, sen oradaki!
There are haters out there who think that I'm playing, that I'm some kind of joke, man.
Orada benim oynadığımı bir şaka olduğumu düşünen, benden nefret edenler var, adamım.
- Runkle, you know, there are certain things in this life that a man just cannot pass up.
- Runkle, biliyorsun bu hayatta bir erkeğin reddedemeyeceği bazı şeyler vardır.
But then again, there's also "All the Man That I Need."
- Ama bir de "All the Man That I Need" var.
Lorna, that bag does not hide the fact that there's a dead man underneath it!
Lorna, poşetin altında ölü bir adam var bu gerçeği değiştirmez!
Cooley'd be out there chasing a man that don't exist.
Kovalamacı Cooley orada değil.
She was shot with a gun that belonged to the man that lived there at the time.
Kız sonucunda daha önce orada yaşayan adamın tüfeğiyle vurulmuş.
There used to be that encumbrance, you know, where filmmakers were guys who-you know, people who just sat around coffee shops saying what great films they would make if "the man" would ever give them a chance.
Eskiden ipotek altındaydı, bilirsiniz, film yapmak isteyen insanlar kafede oturur ve eğer "o adam" onlara bir şans verseydi yapmak istedikleri harika filmi yapabileceklerini söylerdi.
Is there some chance that's the real Spider-Man?
Bunun gerçek Örümcek Adam olmasının bir ihtimali var mı?
Hey, Iron Man, if that's really who you are in there, what's up with all the smashing and the home invading?
Hey, Demir Adam eğer gerçekten onun içindeki sensen tüm bu parçalamalar ve ev istilası da neyin nesi?
Oh, nice, man. You see me fuckin dominate that wave there, Powers!
Beni dalgayı sikip atarken gördün mü, Powers?
Look at that con man, out there prancing his ass in Mom's face. Got her laughing and shit.
Şu hilekâr adama bak hele, annemin önünde hoplayıp zıplayıp onu bu saçmalıklara güldürüyor.
What you did back there, man, that was a, uh, that was a prime move.
Orada yaptığın dostum, gayet iyiydi.
There is no part of that man that wants to sleep with me.
O adamın benimle yatmak isteyen bir yanı yok.
It's hard enough to believe there's a ghost out here, but one that's mad we took its toys? Come on, man.
Hadi ama dostum.
So right now we're gonna go back in there and give that nice man a cup of tea and tell him we are doing everything in our power to find his daughter. And don't ever promise an outcome we can't deliver.
Yani şu an içeriye gidip o iyi adama çay ikram edeceğiz ve kızını bulmak için tüm gücümüzü kullandığımızı söyleyeceğiz.
- Well then, in that case, huh... forgive me for stating the obvious to a man of your training, but I'd hate to think there was any kind of misunderstanding.
- Peki öyleyse.. .. sizin bilginizde bir adama işinizi öğrettiğim için kusura bakmayın.. .. ama sanırım bir anlaşmazlık yaşıyoruz.
I may not be the most sophisticated man in the world, Mr. Daigle, but there is one thing I do know, and that's lumber.
Dünyadaki en tecrübeli insan olmayabilirim, Bay Daigle.. .. ama bildiğim bir şey var. O da kullandığım keresteler.
There was a man... that was helping me make a case.
Bir davadan yardımcı olan bir adam vardı.
You believe that man in there is the Zylok fiend?
İçerideki o adamın Zylok iblisi olduğuna inanıyor musun?
Look, there's a limit to what a man can do and still be a man. And I'm not crossing that line.
Bak, bi erkeğin, hala erkekken yapabileceklerinin bı sınırı vardır ve ben bu sınırı aşmak istemiyorum.
You see, I've realized that there's no point being... The richest man in the cemetery.
Bunca parayı mezara götürmenin bir alemi olmadığını düşünüyorum artık.
Without that phone, there's nothing to stop the hit man coming after me again.
O telefon olmadan tetikçinin tekrar peşime düşmesini hiçbir şekilde engelleyemem.
I've tried to make peace with the man that you are, but there's no way to do that.
Seninle bir anlaşmaya varmaya çalıştım ama bunu yapmanın imkânı yok maalesef.
As long as the-the weather holds, that is, seems there's a a storm headed this way, so... ( woman screaming ) ( man yelling ) ( muffled ) :
Hava durumu değişmediği sürece, bu tarafa doğru bir fırtına geliyor gibi gözüküyor bu yüzden... Yardım edin...
It actually turns out there's this highly arcane SEC rule that can actually "unwind" a trade and return all the funds to the investor if it can be proven that the investor was a nice young man who was making his first investment.
Eğer yatırımcının, ilk kez yatırım yapan genç biri olduğu kanıtlanırsa son derece gizli SEC kuralı sayesinde yatırımcının bütün yatırımı yatırımcıya geri verilir.
That I had seen my father and Victoria Grayson together, romantically, that there was another man there that night on the porch.
Babam ile Victoria Grayson'u romantik olarak beraber gördüğümü o gece verandada başka biri olduğunu söyledim.
that many 28
that man 302
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
that man 302
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35