There you have it traducir turco
2,931 traducción paralela
There you have it.
Al işte. Bastır takım.
There you have it.
Buyur.
So, there you have it!
İşte buyurun!
- There you have it.
- Tamam o zaman.
There you have it.
Pekâlâ. Tamam o zaman.
LaSky : Well, there you have it, ladies and gentlemen.
Gördünüz bayanlar ve baylar.
And there you have it.
Ve hepsi burda
And there you have it.
Ve oldu!
There you have it.
Buyur o zaman.
You want my theory, there you have it.
Teorimi bilmek istiyordun, artık biliyorsun.
Well, there you have it.
Pekâlâ. Bu kadar.
And when you're up there, you can have it....
Ve orada olduğunda, buna sahip olabilirsin.
It's a good thing you're not in prison because you wouldn't have a choice there.
Hapiste olmaman çok iyi. Çünkü orada böyle bir seçeneğin olmazdı.
If he's got small feet too, you'd better forget it because it's just not worth it! Though some have big hands and no dick. I've been there!
Eğer ayakları da küçükse, onu unutmak iyi olur çünkü o buna değmez! Ben bunu orada buldum!
Undoubtedly, there will be people on the outside who will not understand the condition you men have, or will think it a rather shameful condition.
Hiç kuşkusuz dışarıda insanlar olacak... sizin bulunduğunuz şartları anlamayan, veya bunun utanç kaynağı olduğunu düşünen.
Yeah, take it easy out there. You have no idea who we are!
Kim olduğumuz hakkında en ufak bir fikrin yok.
if I would have known it was there... let me come to you.
Eğer orada olduğunu bilseydim... İzin ver sana geleyim.
You know, there's an Asian family living next door but they don't have a gong or nothing, so it's not too bad.
Yanda oturan Asyalı bir aile var ama zilleri falan yok, çok kötü sayılmaz.
She said, "It's up there waiting for you. You just have to see it for yourself."
"Zamanı geldi bütün cevapların orada seni bekliyor bulutlara kadar uçup kendin görmelisin"
I think Billy had it right, that there truly is enough love to go around. All you have to do is share it.
Billynin haklı olduğunu düşünüyorum gerçektende herkese yetecek kadar sevgi var bu dünyada yeterki paylaşmasını bilelim.
I'm telling you, if there's one thing my experience has taught me, it's always have a contingency.
Size söyledim, bu deneyimden öğrendiğim bir şey varsa...,... oda beklenmeyeni beklemektir.
There was nothing you could have done to change it... this is what I had to tell you...
Olanları değiştirmek için yapabileceğin hiçbir şey yoktu. Bunu sana söylemek zorundayım.
It means you're not getting any younger, and with all those cheap trashy things out there, you have to settle for what you can get.
Diyorum ki, sen artık o kadar da genç değilsin ve dışarıda ucuz ve işe yaramaz birçok insan varken neyi seçeceğine sen karar vermelisin.
Yes, you must have seen me there. That's it.
Beni orada görmüş olabilirsiniz, tamam mı?
I-I only went over there to tell her that she couldn't have you, and it just got out of control.
Sadece sana sahip olamayacağını söylemek için gitmiştim... -... ama olay kontrolden çıktı.
I like it. Except there's a typo, unless you're gonna have the rally in 2101.
Çok güzel olmuş.Yalnız baskı hatası var.
When I was 10, you let me sit there and sing Oh, Danny Boy for tourists with Pop. Come on. You didn't have a problem with it then.
Haydi. 10 yaşımdayken, şuraya oturtur, turistler için babamla bana "Sevgili Danny" yi söyletirdin.
But you don't have to do it alone, because I'm gonna be there to pimp-slap the leprechaun with you.
Lâkin, bir başına yapmak zorunda değilsin. Zira, leprikona elinin tersini tattırırken yanında olacağım.
And we'll be covering some pretty important stuff, so... it'd be nice to have you there.
Önemli birkaç şeyi konuşacağız. Seni orada görmek iyi olur.
Um, if you guys do see Katie though, let her know that I have pot,'cause we had talked about it at the thing, but there were adults... Your limo's waiting.
Eğer Katieyi görürseniz, bende ot olduğunu söyleyebilir misiniz, şey hakkında biz konuşurken, ama orada yetişkinler vardı...
It's like this... there's lots of different kinds of smart, you know, and you just have to discover which smart you are.
Şunun gibi.. çok farklı akıllı türü var Biliyorsun, sadece bilirsin akıllı olduğunu keşfetmelisin.
And you know, there's this thing, it's called life, and we have to get on with it.
Ve biliyorsun, burada bu şeye, hayat deniyor ve biz bununla yaşamak zorundayız.
There are no beds but it's clean, if you have a sleeping bag.
Yeterli yatak yok ama temizdir. Uyku tulumunuz varsa kalırsınız.
You know, it doesn't have to be right tonight, like now, but, you know, the offer's there, for anytime.
Bu gece olmak zorunda değil, ama ne zaman istersen teklifim geçerli.
Okay, look, just get dressed, we'll go down there and check it out, if you don't like her, you don't have to even talk to her. No.
- Gitmeliyiz hadi
Well, it's mostly in the morning because it's kind of noisy in Hong Kong, you know, around three million people there, so every time when you have a picture, it's mostly, say, around 12am to 5am in the morning.
Hong Kong'ta görüntü kirliliği olduğundan çoğunlukla sabahları. Yaklaşık 3 milyon insan yaşıyor. O nedenle her zaman, bir resim çekeceksiniz çoğunlukla gece 12, sabah 5 arası olmalı.
They have this device down in the basement... it's like a torture cage, they'd lock you in there until you... turned to bones.
Bodrum da şu cihaza sahipler... İşkence kafesi gibi olan, Seni bağlarlar ta ki... Sadece kemiklerin kalana kadar.
Oh, it never occurred to me that there- - there might have been two of you.
Aynı isimli iki kişi olabileceği hiç aklıma gelmemişti.
It means you stand there with your arms crossed, staring at me with this really sexy pout when you have to hear that this version of your probably not-bad song is crappy.
Demek oluyor ki, orada kollarını kavuşturmuş bana seksi dudak bükme hareketini yaparken duyman gereken şey muhtemelen-fena-olmayan şarkının bu versiyonunun "berbat" olduğu.
I was gonna ask you to take the boys to the sitter for me today, but I can't have you going in there and scaring all the kids, so I got it...
Bugün çocukları benim için kreşe bırakabilir misin diye soracaktım ama bu halde oraya gidip çocukları korkutmana izin veremem. Ben bırakırım.. Yine...
When you have it there's peace in your heart
Gelince Noel huzur var demektir yüreğinde
There you have it.
- Burada mı?
♪ If you'd have been there ♪ ♪ If you'd have seen it ♪
* Eğer orada olsaydınız, görmüş olsaydınız siz de *
In fact, I'm pretty sure there's a lot of movies that have gotten worse because you manipulate it to death.
Aslında, bir çok filmin çok fazla manipüle edilerek öldürüldüğünden oldukça eminim.
Greg, in case we don't make it, there's something I have to tell you.
Greg, belki sağ çıkmayız, sana bir şey itiraf etmem lazım.
You just have to go in there and take it!
Sadece oraya gidip onu alman gerekiyor.
And you don't have to worry about it anymore because there's nothing left to tell.
Ve artık endişelenmene gerek yok çünkü ortada bilinecek bir şey kalmadı.
There would have been a cake, but you weren't here to arrange it.
Aslında bir pasta olacaktı, ama siz olmayınca kimse ayarlayamadı.
There would have been a cake, but you weren't here to arrange it.
Aslinda bir pasta olacakti, ama siz olmayinca kimse ayarlayamadi.
I know, but I just have to believe that there's a way to make things better, you know, to fix it.
Biliyorum ama tüm bunları yoluna koymanın düzeltmenin bir yolu olduğuna inanmam lazım.
There are just certain situations where you have to lie to your friends, even if you hate doing it.
Bazı durumlarda arkadaşlarımıza yalan söylemek zorunda kalırız, bunu yapmaktan nefret etsek bile.
there you go 7508
there you are 4720
there you go again 130
there you 22
there you guys are 26
there you two are 19
there you were 26
you have it 246
have it your way 210
have it 105
there you are 4720
there you go again 130
there you 22
there you guys are 26
there you two are 19
there you were 26
you have it 246
have it your way 210
have it 105
have it your own way 27
therese 78
there 14012
theresa 292
therefore 1419
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
therese 78
there 14012
theresa 292
therefore 1419
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176