War and peace traducir turco
318 traducción paralela
There is among us one... who has served the state faithfully in war and peace... one who is also related to me by blood.
Aramızda, savaşta ve barışta ülkesine sadakatle hizmet eden birisi var. Kendisi benim akrabam da olur.
It means the difference between war and peace.
Varlığımız, savaşın önlenmesi anlamına gelecek.
Editors, reporters, photographers... who become your eyes and ears in war and peace... who make it possible for you to sit in your chair... and witness history in the making.
Editörler, muhabirler, fotoğrafçılar... savaşta ve barışta gözümüz kulağımız olan insanlar... yazılmakta olan tarihi oturduğunuz yerden... izlemenize olanak sağlıyorlar.
I told her that you were struggling through War and Peace.
Ona Savaş ve Barış'ı okumakla uğraştığını söyledim.
Marc, tell me, have you ever read War and Peace?
Marc, "Savaş ve Barış" ı okudun mu?
That'll give me a chance to read War and Peace at last.
Bana sonunda Savaş ve Barış'ı okuma şansı verir.
War and Peace.
- Savaş ve Barış.
War and Peace.
Savaş Ve Barış.
It's hard to believe the Emperor agreed to fix a date by which the final decision must be made between war and peace.
İmparator'un savaş ve barış arasında nihai bir kararın verileceği bir tarihi kabul etmesine... inanmak oldukça güç.
- Ever see War and Peace?
- Savaş ve Barış'ı hiç izledin mi?
Some people can read War and Peace and think it was an adventure story.
Bazıları Savaş ve Barış'ı okuyup... bunun bir macera romanı olduğunu düşünür.
With the help of anti-fascists from all over the world civil war will give way to peace, work and happiness. And the miserable homes you saw in this film will disappear for ever.
Tüm dünyadaki antifaşistlerin yardımlarıyla sivil savaş huzur, istihdam ve mutluluk getirecek ve bu filmde gösterilen sefalet içindeki evler sonsuza dek yok olacaktır.
Became a man of peace and not of war.
Barışın adamı oldum, savaşın değil.
Do you realize the immense task we shall undertake... when we set ourselves to an active and aggressive peace... when we direct our energies to tear out the wealth of this planet... and exploit all these giant possibilities of science... that have been squandered hitherto upon war and senseless competition?
Kendimizi aktif ve agresif bir barış için tayin ettiğimiz enerjimizi bu gezegenin zenginliklerini ortaya çıkarmaya yönlendirdiğimiz şimdiye kadar savaş ve anlamsız rekabetler yüzünden ziyan edilmiş ilmin tüm imkanlarından yararlanarak üslenmemiz gereken bu muazzam görevin farkında mısınız?
They're going to alter war and they're going to alter peace.
Savaşı da, barışı da değiştirecekler.
Some will never learn it. Because you've been educated to be a gentleman and a sportsman in peace and in war.
Bazılarınız hiç öğrenemeyecek çünkü savaş ve barış zamanlarında bir centilmen ve sportmen olmak için eğitildiniz.
Peace, prosperity, and freedom await you as soon as this war ends.
Bu savaşın bitiminde, Barış, refah ve özgürlük sizi bekliyor..
It means serving your country in peace and in war.
Savaşta ve barışta ülkenize hizmet etmek demektir.
Here I've found that peace of mind that I'd lost amid the horrors and misfortunes of war.
Burada bulduğum iç huzuru savaşın ortasındaki korku ve felaketlerle kaybetmiştim.
It happens that I am the one that decides what war we fight and what peace we keep.
Ne zaman savaşacağımıza ve ne zaman barış yapacağımıza karar verecek kişi benim.
Now you will forget about peace and war.
Şimdi savaşı ve barışı unut.
The result is, we live in peace, without arms or armies, secure in the knowledge that we are free from aggression and war, free to pursue more profitable enterprises.
Sonuç olarak, biz barış içinde yaşıyoruz, silahlarımız ve ordularımız olmadan, saldırganlık ve savaştan uzak olduğumuzu bilerek, daha faydalı girişimleri izleme özgürlüğümüzle.
I'm sure it will play a large part in ending this war and bringing peace and unity back to our country.
Eminim ki, bu silah savaşın sonlanıp, barışın gelmesinde ve ülkemizin tekrar birliğinde büyük katkı sağlayacaktır.
And I dare not indulge myself in the grand illusion : Make war in order to keep peace.
Barışı korumak için savaşmak gibi büyük bir yanılsamaya kendimi kaptırmaya cüret edemiyorum.
And now, Colonel, as an aviation expert, as a flyer who's been highly honored by his government... for his services in war and in peace, is there something you wish to say in conclusion?
Evet Albay, savaşta ve barışta yaptığınız hizmetlerden dolayı... devlet tarafından onurlandırılmış profesyonel, bir pilot olarak neler söylemek istiyorsunuz?
- And should the occasion arise in peace or war, and you thought your superiors wrong, would you rush to the newspapers... with attacks against their behavior?
- Savaşta veya barışta, üstlerinizin yanlış hareket ettiğini düşündüğünüzde, onlara yine gazetelere... demeç vererek mi saldırırsınız?
Withal I did infer your lineaments, being the right idea of your father... both in your form... and nobleness of mind - laid open all your victories in Scotland... your discipline in war, wisdom in peace... your bounty, virtues, fair humility -
Daha sonra sözü size getirdim. Sizin nasıl hem çehreniz, hem de asil karakterinizle babanızın tıpatıp bir kopyası olduğunuzu belirttim. İskoçya'da kazandığınız zaferleri anlattım.
To win the war and lose the peace is folly.
Savaşı kazanıp, barışı kaybetmek eşekliktir.
There will be a peace and then a new war.
Sonra barış olacak... ve sonra yeni bir savaş.
Twenty-eight years in peace and war.
Barışta ve savaşta 28 yıl.
All well and sane to be the owner of factories, the products of which cause the violent deaths of millions in war time, and in peace.
Savaş zamanında barış adına milyonları acımasızca öldürecek silahları üreten bir fabrikatör olmak gayet mantıklı ve doğru, öyle mi?
Tell them peace is a great blessing and that no calamity is greater than lightly engaging in war.
Onlara barışın bir lütuf olduğunu hiçbir felaketin,... savaşa girmekten daha kötü olamayacağını anlat.
Neither of us wants war... but we must be convinced that this is... truly a mistake... That your intentions are not hostile and that there is a chance for peace.
İkimiz de savaş istemiyoruz... fakat bu durumun bir hata olduğuna... ve niyetinizin... düşmanca olmadığına, hâlâ barış umudu olduğuna ikna olmalıyız.
Four-star general, winner of the Congressional Medal of Honor and two Distinguished Service Crosses, a hero of war a stalwart protector of the peace.
4 Yıldızlı General, Kongre Onur Madalyası sahibi... iki tane Olağanüstü Cesaret Madalyası sahibi, bir savaş kahramanı... barışın yiğit koruyucusu...
We had planned for peace and they for war.
Biz barış isterken, onlar savaş.
We fight a war to restore to a disobedient, forgetful world... the laws and commands of the Prophet Mohammed... blessings and peace be upon him... whose instrument on Earth I am.
İhmalkar ve itaatsiz dünyayı düzeltmek için savaşıyorsunuz. Elçi Muhammed'in yasa ve emirlerinin ki rahmet ve bereket üzerine olsun onun yeryüzünde ki temsilcisiyim.
I am asham'd that women are so simple to offer war... when they should kneel for peace... or seek for rule, supremacy and sway... when they are bound to serve, love and obey.
Nankörce başkaldıran, hain bir asiden farksızdır. Kadınların aptallıklarından utanıyorum, Diz çöküp barış isteyecekleri yerde, Diklenip savaş ilan ediyorlar,
From now on, you will consult personally with me... on every decision concerning the war and any possibility of peace.
Bundan sonra, bizzat bana danışacaksınız savaşla ilgili her karar ve bir barış ihtimali konusunda.
Spain was torn between peace and war.
Tarihin bir efsane olarak, Berberilerin de "Büyük Şef" lakabıyla kayda geçirdiği adamın...
Unless Parliament supports this war to the full I am bound to say, in all conscience, that I will lay down my sword and let this House make its peace with the king be that peace ever so base.
Parlamento savaşa tam destek vermezse söylemek zorundayım ki, yine de kılıcımı bırakıp kralla barış yapmanıza izin vereceğim. Bu barış ne kadar adi olsa da.
One cannot love peace and fight a good war.
İyi savaşan biri barışı sevemez.
They are like tigers, naturally cruel... friends of War and enemies of peace. "
"Kaplan gibiler, doğuştan zalim savaş dostu ve barış düşmanı."
Please, pray for me. To all those in the armed forces who sacrificed their young lives in this just and holy war for everlasting peace, I grant absolution of all their sins.
Silahlı Kuvvetlerde görev yapan... ve genç hayatlarını... kalıcı barış için yapılan... bu adil ve kutsal savaşta feda eden herkes... tüm günahlarından... arındırılmıştır.
Kerensky won't last. He's still fighting the war and the people are desperate for peace.
Hala savaş çığırtkanlığı yapıyor oysa halk, barışa aç.
First in peace, first in war, and first...
Barışta, savaşta, her şeyde bir numara...
We limit ourselves to distribute it pamphlets on the German people, saying that it was not good idea to go for the war, that it was a penalty to have done and that perhaps we could arrive at the peace.
Savaş namına yapılan tek şey, Almanlar'ın üzerine savaşın kötü bir fikir olduğuna, bunu başlatmakla iyi birşey yapmadıklarına ama yinede bir barış umudu olduğuna dair propaganda broşürleri atmaktı.
Because unlike the humans in our city, those in the forbidden city are mad- - mad enough not to want peace and friendship, but enmity and war.
Because unlike the humans in our city, those in the forbidden city are mad- - mad enough not to want peace and friendship, but enmity ve war.
Treacherous in peace time, threatening black and in war time.
Barış zamanlarında tehlike savaş zamanlarında tehdit yuvası.
With the war behind them, and thanks to this humanitarian help, thousands of young corean orphans will learn how to face with optimism a future of peace.
Gerilerinde kalan savaşla, bu insani yardımlar sayesinde binlerce Koreli yetim çocuk barış dolu bir geleceğe iyimserlikle bakmayı öğrenecekler.
On the contrary, the soldier, above all other people, prays for peace, for he must suffer and bear... the deepest wounds and scars of war.
Aksine, herkesten ziyade askerler... barış için dua ederler... çünkü savaşın en derin yaralarının... ve izlerinin acısını onlar çeker ve bunları onlar taşır.
But seriously, the two of us survived the war, and the three of us will survive the peace.
Cidden, ikimiz savaşı atlattık üçümüz barış zamanında da hayatta kalacak.
and peace 20
peace 747
peaceful 87
peacekeeper 20
peace be upon you 37
peace out 93
peace of mind 38
peace be with you 78
peacefully 32
peace on earth 28
peace 747
peaceful 87
peacekeeper 20
peace be upon you 37
peace out 93
peace of mind 38
peace be with you 78
peacefully 32
peace on earth 28