We have to leave traducir turco
1,742 traducción paralela
We have to leave.
Gitmeliyiz.
We have to leave now.
şimdi ayrılmalıyız.
Our father's ill, we have to leave immediately.
Babam hasta ve acilen gitmeliyiz.
We have to leave now!
O öldü! Şimdi buradan hemen gitmeliyiz!
She brought us money, but we have to leave.
Bize para getirmiş, ama ayrılmak zorundaymışız.
Maria, come on... we have to leave, okay?
Maria, hadi. Çıkmamız gerek.
We have to leave the village!
Tanrım, hemen kasabadan gitmeliyiz!
Get up you two, we have to leave.
İkiniz de kalkın, gidiyoruz.
Why we have to leave early?
neden erken ayrılıyoruz?
We have to leave.
Gitmemiz gerek!
Yes but we have to leave in fifteen minutes.
Tamam ama 15 dakika içinde gitmemiz gerek.
Why do we have to leave the village?
Neden köyü terk etmek zorundayız?
We have to leave now.
Hemen gitmemiz gerekiyor.
We have to leave Van immediately!
Bir an evvel Van'ı terk etmemiz icap ediyor.
We have to leave.
Gitmemiz gerekiyor.
We have to leave orbit immediately.
Derhal yörüngeyi terketmeliyiz.
We have to leave Fuoshan as soon as possible.
Mümkün olduğunca hızlı Fuoshan'dan ayrılmalıyız.
Raghad, we have to leave.
Raghad, gitmemiz gerek.
Now we have to leave it alone and keep hope.
Şimdilik onu rahat bırakalım. Ümidimizi yitirmeyelim.
Do we have to leave a tip at the restaurant?
Restoranda bahşiş bırakmak zorunda mıyız?
We have to leave all this behind
Bütün bunları arkamızda bırakmalı,..
The people from their side is coming, we have to leave immediately!
Adamlar bizi buldu, hemen buradan gitmemiz lazım!
Even when we have to leave, we must also reply back in a loud voice before leaving.
Gitmemiz gerekse bile, ayrılmadan önce büyük bir iz bırakmalıyız.
We have to leave now, Urbano.
Urbano şimdi gitmek zorundayız.
Now we have to leave.
Şimdi gitmek zorunda kaldık işte.
Well, all this is very touching, but if you still want to meet Nuada, we have to leave now.
Evet, çok dokunaklı bir sahne, ama hala Nuada ile tanışmak istiyorsanız, hemen çıkmalıyız.
It's very important that you pay for your rooms now, there won't be time to take care of it tomorrow because we have to leave very early in the morning.
Odalarınızın ücretlerini şimdi ödemeniz hayati önem arz etmekte, çünkü yarın sabah erken saatte ayrılmamız gerekiyor.
Why did we have to leave?
Niye gitmek zorundayız ki?
It doesn't make sense that we have to leave empty handed.
Şimdi elimiz boş nasıl döneriz?
We have to leave in exactly half an hour.
Tam yarım saat sonra çıkmamız lazım.
The people from their side is coming, we have to leave immediately!
Bizi buldular, hemen gitmemiz lâzım!
That's why we have to get Andreotti into the Quirinal, and leave Forlani as party leader and Martinazzoli as vice premier.
Andreotti'yi Quirinal'e getirmek zorunda olduğumuzun nedeni de bu. ... aynı zamanda Forlani'yi parti lideri ve Martinazzoli'yi ikinci başkan istememizin nedeni.
I'll explain later. We have to leave.
Burdan gitmeliyiz
- Now we have 15 minutes to get all right? You can't just leave!
Böyle gidemezsin!
When people have an illness or disease, we dont just say, well its their time and leave them to die. We use our technology, our modern medicine.
Biz, bir insan hastalandığında, haa tamam onun eceli gelmiş diyip onu ölüme terkedelim demeyiz onları iyileştirmek, kurtarmak için
There's just a few more things that we have to ask, and then I'll leave you alone.
Sormam gereken birkaç şey daha var, ardından sizi yalnız bırakacağım.
We have someone waiting for us, so you have to leave now.
Yapmamız gereken bazı işler var. Yani artık gitme vaktin geldi.
Anything under that, and we're going to have to ask you two to leave.
Eğer bunun altındaysanız, korkarım siz ikinizden ayrılmanızı isteyeceğiz.
We'll send you a letter saying when you have to leave your student flat.
Öğrenci apartlarını terketmen için, sana bir tebligat yollayacağız.
My view had always been that since we have to live with uncertainty, only those who are certain leave the room before the discussion can become adult.
Benim görüşüm, her zaman bir belirsizlikle yaşamak zorunda oluşumuza dayanıyordu. Ve ancak emin olanlar tartışma bitmeden masadan kalkar.
Would you have burned Linda's body to delay identification only to leave a registered vehicle parked nearby, knowing we would find it?
Linda'nın kimliğinin tespit edilmesini güçleştirmek için yakıyor sonra da bulacağımızı bile bile parkın yanına ruhsatlı bir araç mı bırakıyor?
I asked you to leave the building because your presence could give a defense attorney grounds To throw out all the evidence that we've discovered. You would not have any evidence if it wasn't for me.
Binayı terk etmeni istedim elimizdeki tüm kanıtları çürütme zemini yaratabilirdi.
Once we enter the ring, and have sanctified the space, we are not, under any circumstances, to leave the space before we have completed the process.
Çeteye girip alanı kutsal ettiğimizde... Her ne olursa olsun süreci tamamlamadan boşluğu terk edemeyiz.
And if we were to get together, one of us would have to leave the unit and I'm junior agent, so that would be me.
Ve eğer birlikte olursak ikimizden biri, birimi terk etmek zorunda kalır. ... ve düşük rütbeli ajan ben olduğumdan, bu ben olurum.
But if you don't end this, you won't have to leave, we will throw you out.
Ama eğer bu işi bitirmezsen, evi terketmene gerek kalmaz. Biz, seni kapı dışarı ederiz.
We can give you a few minutes. but eventually, if you don't let us in, we're gonna have to leave.
Sana birkaç dakika müsaade edebiliriz ama sonuçta bizi içeri almazsan gitmemiz gerekiyor.
But we don't have time to cook because we leave at 6 : 00.
Yemek pişirmek için de zaman yok..
We don't have much time. You have to leave.
Burayı terk etmelisiniz, çabuk.
If we were to have to leave the space station in the Soyuz vehicle... we'd put on the SOKOL suits.
Uzay istasyonunu Soyuz aracıyla terk etmek zorunda kalsaydık SOKOL giysilerimizi giymemiz gerekirdi.
- We're going to have to leave him.
- Bırakın onu.
Our plane is about to leave for Oprah, and we have to go realize every dream we've ever had.
Uçağımız Oprah'ya gitmek için kalkmak üzere, gidip sahip olduğumuz tüm hayalleri gerçekleştirmeliyiz.
we have to leave now 45
we have to go 1146
we haven't 212
we have 1448
we have to talk 296
we have a deal 218
we haven't met yet 21
we have a lot of work to do 49
we have a lot in common 51
we have a situation 159
we have to go 1146
we haven't 212
we have 1448
we have to talk 296
we have a deal 218
we haven't met yet 21
we have a lot of work to do 49
we have a lot in common 51
we have a situation 159