English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ W ] / Which is fine

Which is fine traducir turco

362 traducción paralela
I've heard this is the way you like to work, which is fine by me.
Senin bu şekilde çalışmayı sevdiğini duymuştum, ki benim için sorun değil.
It was my mother's idea that I not be there which is fine by me.
Orada oImamam annemin fikriydi... ... ki benim icin hava hostu.
On a ship, you're the skipper... so you give the orders, which is fine by me.
Gemideyken, kaptan olan sendin ve emirleri sen verirdin ben de itaat ederdim.
I arrive at their hotel or their apartment and they're usually nervous, which is fine, because I'm not.
Otellerine, dairelerine gidiyorum çoğunlukla sinirli oluyorlar ki sorun değil, çünkü ben sinirli değilim.
It seems like half the city is trying to cover it up, which is fine by me. - - But I goddam near lost my nose.
Sanki sehrin yars bunu örtbas etmeye çalsyor ki bana ne, ama neredeyse burnumu kaybettim.
So either we go on as we're doing, which is fine with me, or we end it :
Böylece ya yaptığımıza devam ederiz, ki benim için iyisi budur, ya da bitiririz.
And, Mr. Monk, they haven't called in weeks. Which is fine with me.
Full time bir iş değil.Ve, Mr. Monk, Haftalardır seni çağırmadılar.
Which is fine, except that you're marrying my daughter and I'm afraid that my grandchildren are gonna be little assholes.
Kızımla evlenmeseydin, bunu dert etmezdim. Ve torunlarımın küçük serseriler olmasından korkuyorum.
- Which is fine.
- Böylesi daha iyi.
The police were smart. They denied everything, which is fine because now they can't hurt us. But the mother's a different matter.
Poliste sorun yok, herşeyi yalanlıyorlar, bize sorun çıkaramazlar.
You know, Lieutenant, I can't help but notice that I'm doing most of the talking here, which is fine.
Biliyor musun, Teğmen, Geldiğimden beri sürekli ben konuşuyorum, tamam.
If I say lunch is at'l, then I figure if I get here at 12 : 40, we'll get there in plenty of time, which is fine, but what I don't count on is the 20 minutes of abstract busyness that goes on after I get here.
Eğer yemek saat 1'de dersem ve sonra oraya 12 : 40'ta gidersem o zaman bir sürü zamanımız olur ki, bu iyidir ama benim güvenmediğim şey ben buraya geldikten sonraki 20 dakikalık iş yokluğudur.
Suddenly she seems to be part of our lives, which is fine.
Bu çok güzel, Bir anda hayatımızın bir parçası haline geldi.
Maxime never asks where I go or who I see when we aren't together... which is fine by me.
Maxime, genelde nereye gittiğimi veya ne yaptığımı sormaz ki bu da hoşuma gider.
Which is fine, unless the person you're in the relationship with has a "Eight More Months of Guilt, Torture and Pain" card.
Eğer ayrıldığınız kişide "Sekiz Aylık Pişmanlık, İşkence ve Acı Kartı" yoksa her şey yolunda gidebilir.
Which is fine, but it's something else altogether.
Bu da iyi ama dans etmek bambaşka bir şey.
Sisko would rather die, which is fine with me.
Sisko ölmeyi tercih eder. Aslında bu benim işime gelir.
The bloodiest most brutal wars fought all based on religious hatred, which is fine with me.
En kanlı ve en gaddar savaşlar dini nefret üzerine kuruludur ve bana göre hava hoş.
Recipes, music, jugglers... it's sort of like a steady diet of dessert, which is fine, but pretty soon, you want some meat and potatoes.
Yemek tarifleri, müzik, hokkabazlık- - bir çeşit tatlı diyeti gibi, ama en sonunda yemek istediğin şey patates ve et olacaktır.
I mean, you're, uh, you know, you're as free as a bird, which is fine... for you.
Demek istediğim, bir kuş kadar özgürsün ki bu gayet güzel birşey senin için.
Which is fine.
Ama önemi yok.
Which is fine with me most of the time, but...
Hoşlanıyorum. Benim için çoğu zaman iyi bir şey ama...
Now, up until now, the story's been nothing but action, which is fine, but what it needs is a little heart, a little emotion.
Şu ana kadar, hikaye çok kötü, ama aksiyon çok iyiydi, ama birazcık duygu eklenmesine gerek var.
Which is fine, you know.
Bence sorun yok.
I was hoping we could work this out amicably but apparently you prefer a long, drawn-out court fight which is fine with me, since you'll be liable for all the court costs in addition to statutory and punitive damages.
Bunu barışçıl şekilde çözebileceğimizi umuyordum ama belli ki siz, uzun sürecek bir mahkeme savaşını tercih ediyorsunuz ki bu benim için sorun değil, çünkü bütün mahkeme masraflarından siz sorumlu olacaksınız, kanuni ve cezai zararlara ek olarak.
- He wanted to walk, which is fine.
- Yürümek istedi, sorun değil.
They don't want war which is fine with us...
Bu çok güzel bişey. Savaş istemiyorlar demektir. Ve bizde onların hislerine saygılı olmalıyız.
Which is fine, you know, it's great.
- Bir daire ayarladılar, psikolog bile ayarladılar.
You know, which is fine but to foist it off as art...
Bir mahsuru yok ama bunu sanat olarak yutturmak...
Which is fine. I mean, you know we might as well
Ki bence doğrusu da budur.
I think her agenda is to get you back. Which is fine.
Bence seni geri kazanmayı planlıyor.
Pacey could care less, which is fine.
Pacey'nin umurunda değil. Ki bunun da sakıncası yok.
Four thousand for this fine pair of chestnuts which is easily worth 7.
Kolayca 7 bin edebilecek bu doru atlara dört bin dendi.
Either the young lady is innocent, in which case everything is fine or she is guilty, in which case I will sell you my gun at a very reasonable price.
Eğer genç hanım masumsa her şey yoluna girer. Masum değilse, silahımı sana satarım. Hem de makul bir fiyata.
Which of these fine houses is yours?
Bu güzel evlerden hangisi sizin?
I have a fine one which is for sale.
Bende çok güzel bir tane satılık var.
I'm sorry, but sometimes one is forced to consider the possibility that affairs are being conducted in a way which, all things being considered, and making all possible allowances, is, not to put too fine a point on it, perhaps not entirely straightforward.
Üzülerek söylemek durumundayım Bakanım bazen insan, meseleyi bir şekilde idare etmek ve her ihtimale hazırlıklı olmak için lafı dolandırarak söylemek zorunda kalabilir.
To the fine distinction between which half of the left of the left is recognized by Moscow as the real Communist Party in America?
Solun hangi yarısının Moskova tarafından Amerika'nın gerçek komünist partisi olarak tanınmasına mı?
This shit is so fine... it's going to turn your head inside out, upside down, in every which way.
Bu mal çok sağlam... Kafanı altüst edecek, içini dışına çıkartacak, her türlü.
It's been nearly a year and you're still married to my sister, which I now realize is fine.
Neredeyse bir yıI oluyor ve sen hala benim kız kardeşimle evlisin. Belki de böyle olması gerekiyor.
He arranged for a job for Miss McGrath at a very fine school... which their daughters would attend.
Bayan McGrath için kızlarının da gidebileceği iyi bir okulda iyi bir iş ayarladı.
Or this fine house, which is rotting from the ground up.
Evi bile alttan yukarı doğru çürüyor.
Gally, your powers and abilities are still growing, which is fine, but...
Şu andan sonra ne kadar değişmiş görünsem de ben hâlâ Gally'im.
After a couple of drinks, they decide to get a room together, which is all fine, except when he wakes up, he finds her lying next to him with a broken neck.
Birkaç içkiden sonra yatmaya karar vermişler. Her şey yolundaymış ancak uyandığında kadını boynu kırık şekilde yatarken bulmuş.
But most of all, what I resent... is your perfume, however subtle it may be, competing'with the aroma of my fine $ 3.59 cigar, which I will put out this instant... if the phallic nature of it happens to offend... your goddamned fragile sensibilities!
Ama her şeyden öte beni rahatsız eden şey parfümünüzün kokusu. Ne kadar hafif olursa olsun 3.59 dolarlık puromun aromasıyla yarışabilir. Puromu da şu saniye içinde söndürebilirim.
I mean, maybe everything is fine, which would be creepy because nothing is ever fine.
Belki her şey yolundadır. Bu da tuhaf olurdu çünkü asla hiçbir şey yolunda olmaz.
Which is : we're fine with it.
"Bizim için sorun yok."
You have a fine, strong voice which is more than adequate for our purposes, corset or no corset.
Güçlü ve güzel bir sesin var. Gerektiğinden çok daha iyi. Korseli yahut korsesiz.
Right, so everything's going fine until I get to M, which is for "mommy."
Tamam, herşey gayet iyi gidiyordu. Tahtaya K harfine gelene kadar. K, "Kız kardeş".
The fine ladies and gentlemen who serve on the Supreme Court... which is now stacked with right-wing appointees... have no business deciding whether women have to resort to back-alley abortions...
Üst Mahkemede hizmet veren seçkin hanımefendiler ile beyefendiler tekrardan kürtaja dönülüp dönülmeyeceğini konusuyla uğraşmazlar.
After Yusan, which is known for its fur and leather, there's fine honey and ginseng in Kongju.
Cholla hapishanesine gönderileceksin. Eğer bir itirazın varsa, şimdi söyle.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]