English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ W ] / Wouldn't he

Wouldn't he traducir turco

12,699 traducción paralela
He wouldn't dare go in there.
Oraya gitmeye cesaret edemez.
Actually, I asked Dr. Webber if he wouldn't mind taking some time this morning to show me around.
Dr.Webber'dan bana etrafı göstermek için biraz zaman ayırmasını rica etmiştim.
If we didn't have faith in him, he wouldn't be an Avenger.
Eğer ona inancımız olmazsa bir İntikamcı olamaz. Ben ciddiyim.
He wouldn't show it to me.
Bana göstermedi.
He's trained us, sacrificed for us, and more than one of us wouldn't be alive today if it weren't for him, so we owe it to him to figure out what the hell happened out there.
Bizi eğitti, bizim için fedakârlık etti ve eğer o olmasaydı birçoğumuz bugün hayatta olmazdı. Yani orada ne halt olduğunu bulmak boynumuzun borcu.
Booth promised he wouldn't see Jared.
Booth, Jared'la görüşmeyeceğine söz vermişti.
No, he wouldn't do that.
Hayır, öyle bir şey yapmaz
He... he wouldn't.
Öyle bir şey yapmaz.
Why wouldn't Callen tell us he was meeting with Sabatino?
Callen neden bize Sabatino'yla buluştuğunu söylemedi?
Why wouldn't he just take him to the boatshed?
- Onu neden kayıkhaneye götürmedi?
Well, if he'd been up-front about this whole thing, we wouldn't be having this conversation, but as it is, Hanna has been locked out, and you and I both know what that means.
Baştan beri bu konuda açık olsaydı bu konuşmayı yapmazdık. Ama şu durumda Hanna dışarıda kaldı. İkimiz de bunun anlamını biliyoruz.
If this team worked together, Mr. Callen wouldn't have been allowed to escape and we'd know where he is now.
Bu ekip birlikte çalışsaydı Bay Callen kaçamazdı ve şimdi nerede olduğunu bilirdik.
You really want your little girl growing up without a father just because he wouldn't take a risk?
Sırf babası bir risk almadı diye küçük kızının babasız büyümesini mi istiyorsun?
He wouldn't deviate that much otherwise.
Yoksa bu kadar sapmazdı.
He wouldn't leave me alone.
Beni yalnız bırakmıyordu.
- He wouldn't leave us behind.
- Bizi bırakıp gitmez o.
He wouldn't say.
- Söylemedi.
I promised you he wouldn't utter a word of your secret, and now you will make sure of it.
Sırrına dair tek kelime etmeyeceğine söz vermiştim. Şimdi güvenceye alacaksın.
I had to get away, but he wouldn't let me.
Unutmak zorundaydım ama izin vermiyordu.
Shelby, he offered me money to fail today, right now just so I wouldn't ruin his reputation.
Shelby, kendisi bugün bana başarısız olmam karşılığında para teklif etti bu yüzden şimdi şöhretini yerle bir etmem.
- He wouldn't leave.
- Gitmeyecek.
But he... he wouldn't say anything else until he could speak to Alice, and I...
Ama Alice'le konuşana kadar başka bir şey söylemeyecekmiş.
Dark blue, mom. I-I let him borrow one of mine - so he wouldn't get paint on his new T-shirt.
Koyu mavi. anne. benimkilerden birini ödünç verdim ki yeni tişörtü boyayla lekelenmesin.
If he fought half as well as he bragged, we wouldn't have any of these problems.
Eğer böbürlendiğinin yarısı kadar savaşsaydı bu sorunların hiçbirini yaşamazdık.
Otherwise, he wouldn't have started it all..
Aksi takdirde bunların hiçbirini yapmazdı.
Oh. He wouldn't do that, would he?
Bunu yapmayacaktır, değil mi?
He wouldn't accept the fresh fruit and vegetables because they weren't blue.
Taze meyve sebzeleri kabul etmedi mavi olmadıkları için.
If I never laid eyes on him, then I wouldn't have fallen in love and he wouldn't have fallen in love.
Eğer onu hiç görmeseydim o zaman aşık olmazdım ve o da aşık olmazdı.
He wouldn't.
Söylemez.
He heard rumors about what was called the Pym Particle, and he became obsessed with recreating my formula. But I wouldn't help him. So he conspired against me
Pym Partikülü hakkında bir takım söylentiler duymuş ve formülümü yeniden yaratmayı saplantı hâline getirdi ama bana karşı komplo kurup kendi şirketimden beni attırsın diye ona yardım edemezdim.
For this theft to have slid sideways into murder, our shooter must have thought that he wouldn't be recognized, but all of our suspects were familiar to at least one of our victims.
Bu hırsızlığın cinayete sürüklenmesi için nişancımız tanınmayacağını düşünmüş olmalı. Ama şüphelilerimizin hepsi kurbanlarımızdan en az biriyle tanıdıktı.
- No way. He wouldn't do that. - He admitted it, Johnny.
- Tamam, yani temizlenmen için sana yardım etti.
If Briggs is behind all of this, if he's the one who gave Gusti the red cell phone, then wouldn't he and Gusti know each other?
- Evet. Bütün bunların arkasında Briggs varsa, Ve Gusti'ye kırmızı cep telefonunu veren kişi oysa,
He left his phone behind so the Caliphate wouldn't track him.
Halifelik onu izleyemesin diye telefonunu bıraktı.
He wouldn't hang up.
Kapamak istemiyor.
I wouldn't want my wife to learn that he's here.
Karımın onun burada olduğunu öğrenmesini istemem.
I knew it! I knew it! I knew he wouldn't do that to me.
Bana bunu yapmayacağını biliyordum.
Why-why wouldn't he like it?
Neden, neden beğenmedi?
I wouldn't have killed him, he would've killed me.
Onu öldürmeseydim o beni öldürecekti.
And if we did, we wouldn't have used that little monkey emoji where he covers his eyes.
Mesajlaşsaydık bile yüzünü kapatan küçük maymun emojisi kullanmazdık.
He wouldn't if you could build a defensive wall properly.
Eğer savunmanızı düzgün inşa etseydiniz bunu yapamazdı.
Hookfang wouldn't follow his training, he wouldn't eat, he ran away twice, he picked another dragon over you.
Hookfang eğitimine göre hareket etmedi, yemeğini yemedi iki kere kaçtı, senin yerine başka bir ejderhayı seçti.
Because I promised Louis that I wouldn't, and she thinks he's gonna find out.
Çünkü Louis'e bunu yapmayacağıma dair söz vermiştim o da eninde sonunda öğreneceğini düşünüyor.
You all need to ask yourself why this man, for years, wouldn't admit that he was responsible for the Particle Accelerator exploding underground.
Kendine şunu sormalısın : Bu adam, neden yıllarca Parçacık Hızlandırıcının yer altında patlamasından sorumlu olduğunu kabul etmedi.
That doesn't mean he wouldn't torture it out of her.
Bu, eziyet ederek ondan bilgi almayacağı anlamına gelmez.
Only way he wouldn't was if every house in the city threw a party and played jazz as loud as it could.
Yapmaması için tek bir fırsat sunmuş şehirdeki herkes son ses cazla uğraşırsa.
I told him I wouldn't betray you and that true love transcends blood, but he wouldn't listen to me.
Ona sana ihanet etmeyeceğimi ve gerçek sevginin kan bağından daha üstün olduğunu söyledim, ama beni dinlemedi.
He knew that once I got back to my car, one of two things was gonna happen- - I was gonna have to toss a broken battery, or the battery wouldn't be broken.
Arabama geri döndüğümde, iki olasılık olacağını anladı ya bozuk bir aküden kurtulacaktım ya da akü artık bozuk olmayacaktı.
Why wouldn't he?
Sen harikasın.
And even if he did, he wouldn't comprehend them.
Bilgisi olsaydı da, onları idrak edemezdi.
He wouldn't.
Beni istemedi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]