And i traducir inglés
1,128,667 traducción paralela
Suratını temizlerken "Lütfen yardım et, yardım et" diyordum.
And I was wiping her face and just saying : " Please help me. Please help me.
Ve ellerime bakarken bana iyice yaklaştı ve dedi ki...
And I'm, like, looking at my hands... and he came down real close... and he said :
Ve bana emredildiği gibi orayı hızla terk ettim ve anılarımı gömdüm.
And I walked out, dusted my feet, as I was told to do... and I buried it.
Ama evliliğimizin ilk dokuz yılı boyunca, ona ondan hoşlandığımı ama bana sunduğu sevginin değerini bilecek birisini bulması gerektiğini söylerdim.
But for the first nine years of our marriage, I would always say to him I liked him and I thought he should go out and find somebody who could really appreciate the love that he was... bestowing on me.
Mike'la yeni bir ev almayı düşünüyorduk ve emlakçımız Keough'daki bir sınıf arkadaşım çıktı.
Mike and I were looking to buy a new house, and the real estate agent happened to be a classmate from Keough.
Ben de "Hayır, genelde mezunlar gecelerine gitmem" dedim.
And I was like, "No, I don't... I don't usually go to the reunions."
Ve mümkün olduğunca bu konudan kaçındığımı hissettim.
And I felt like I was dancing to get as far away from that topic as possible.
Ve bunun sebebini anlamadım.
And I didn't understand any of that.
Ve birkaç gün boyunca bu işte bir terslik olduğunu hissettim.
And I go through a couple days of feeling like something's not right.
Ben de sessiz bir ortama girip kendimi rahat bıraktım.
So, I... I quieted down... and I let myself just kind of be.
Ve biraz rahatlamıştım.
And I actually felt relief.
Annemin çatı katına gidip lise yıllığımı bulmaya karar verdim. Onun suratını hatırlayacaktım.
I decided that I was going to go over and find my yearbook in my mother's attic... and I'm going to put a face on this.
Ama bunun yerine, her şey yeni başlıyordu.
And instead, I felt like it was the beginning.
Ve şoke olmuştum.
And I was appalled.
Doğruyu, yanlışı biliyordum. Neden bu tür bir şeyin olmasına izin vermeyeceğimi de biliyordum.
And I had my sense of what was right and wrong, and I had my sense of why, you know, you don't let that kind of thing happen.
Çocuklarım vardı ve onlara şunu öğretmiştim :
I had my sense of having children and I taught them :
Ve yetişkin bir kadın olarak kendimi kınıyordum çünkü o genç kıza bakarken eminim bu hikayeyi dinleyen birçok kişinin sorduğu soruyu soruyordum kendime.
And I, as a grown woman, was condemning myself because I'm looking at this girl and I'm saying the same thing that I'm sure many of other people who are hearing this story said.
Mike'a derdim ki "Mike, beni terk et."
And I would say to Mike, "Mike, you know, you leave."
Ben de doğru olanı yapmaya çalıştım ve bunun üstesinden gelebileceğimi hissettim.
So... I'm trying to do the right thing, and I'm feeling like... I will take this.
Bunun üstesinden gelecektim ve onlara ifademi verecektim.
I... You know, I'll take this and I... And I...
Ve yanımda yedi anımı götürdüm, ifademin bundan ibaret olacağını, olanları bilmek istediklerini sanmıştım.
And I took these seven memories with me, thinking that would be the statement, that they wanted to know what kind of stuff went on.
Bana kötü biri olduğumu, etrafta benim gibiler olmasına kızdığını, bizi durdurmak için üstüne düşeni yapacağını söyledi.
He told me I was a bad person, and it made him so angry that there were people like me around that he had to do his part to stop us.
Beni kutsadı ve oradan ayrıldım. "
He gave me his blessing and I left. "
Dedim ki " Hayatım cehennem oldu.
And I said, " I'm living in a hell.
Bunu piskoposa söyledim, o da beni buraya yolladı. "
And I told it to the bishop, and he sent me here. "
Piskoposu arayıp dedim ki
I called the bishop and I said :
Ve ortaya çıkan anıları bulandırmak istemediğimden çok emindim.
And I was very aware that I did not want to contaminate what was coming up.
Başpiskoposluğun temsilcileriyle olan her görüşmemde bu konuda ilk kez şikayet aldıklarını, hikayemi onaylayan bir tanık bulursam
Any interaction I had with the representatives of the archdiocese, I was being told that... first time that they had complained about this and if I could get a corroborating witness to what I was saying, they could do something more definite with him.
Ama yıllar boyu kendime şunu sordum :
And yet... I've spent a lot of years asking :
1990'larda çok huzurlu bir hayatımız vardı çünkü anne babamın beni çok sevdiğini ve benimle gurur duyduğunu bilirdim.
In the'90s, I would say it was pretty idyllic in the sense that I always knew that both my parents really loved me and were really proud of me.
İhtiyacım olan her şeye ve istediğim şeylerin çoğuna sahiptim.
I had everything I needed and almost everything I wanted.
O da derdi ki " Sorun değil.
And he said, " It's okay. I'll...
38 yaşındaydım ve dini rehberlik programını bitirmek üzereydim.
I was about 38 years old and just finishing up a spiritual directing program.
Rahatsız olduğumu ve Keough'yu sevmediğimi biliyordum, mezunlar gecelerine gitmediğimi biliyordum ve onun sayesinde bunu sorguladım.
I just knew it was uncomfortable, I knew I didn't like Keough, I knew I never went to any of the reunions, and she made me look at it.
Her gün bir, bir buçuk saat dua ederdim.
I have prayer for hour, hour and a half every day... and I decided that Lent, I would do what I did best, which was take it into prayer... settle down, and just be still... and work with it on a prayerful level. I had...
Ve hepsinin sonunda her zaman bir kısmını hatırlayıp bir türlü tamamını hatırlayamadığım bir anım vardı.
And at the end of it... was a memory that I had always had a part of it... but not the whole part.
şimdi hatırladığım şeyse onun bana bakıp eniştemle ilgili sorular sorduğuydu.
Now what I remembered, he is now looking at me... and he's asking me questions about my uncle.
Ve kafamda bu defteri kapatabilecektim.
And then I could put some closure to it.
Yıllığımı çıkardım.
And so I pulled out the yearbook.
Ve açtığımda Magnus'ın suratını gördüm.
And when I opened it up, I saw Magnus'face.
Ama onun yanında Maskell'ın suratını gördüğümde tek düşünebildiğim "Kahretsin, kahretsin" oldu.
And when I saw Maskell's face next to him... all I thought was, "Oh, shit, oh, shit, oh shit."
Joseph Maskell hakkında böyle bir suçlama yapan ilk kişi olduğumu ama inandığını söyledi.
Maybe two pieces of paper, and he said I was the first to voice a complaint like this about Joseph Maskell... but that he believed me.
Olanları öğrendiğinde bana orospu deyip beni terk edeceğinden korktum.
When he would know these things, that I was a whore and he would leave.
Ve Rahip Maskell'ın ne mal olduğunu biliyordum.
And Father Maskell... I didn't know who the hell he was.
Onu tanımıyordum ama aslında tanıyordum.
I didn't... I don't know him, and yet I do know him.
Bu konuyu kimseyle konuşmak istemiyordum, hele karşımda oturan rahip ve iki avukatla hiç.
I wouldn't wanna talk about these things with anyone, much less with a priest across the table and a lawyer and another lawyer. But, um...
Benden bir hasta programı hazırlamalarına yardım etmemi istediler. Katolik rahipler de dâhil, sıkıntılı ve gergin çalışanların tedavisi içindi.
They asked me if I would help them to put together an in-patient program for the treatment of impaired and distressed professionals, including Catholic priests.
Dedi ki " Depresyon için gelmedim, 14 yaşındaki bir kızla seks yaptım.
And he said, " I'm not here for depression. I had sex with a 14-year-old.
Dedi ki " Piskopos tutuklanacağımdan korktu.
He said... He says, "The bishop was afraid I was gonna be arrested, and he didn't want news to come out, so, he sent me here."
Ve daha sonra, yaklaşık bir buçuk ay boyunca hatırladığım şey o iki rahibin cinsel tacizinden fazlasıydı.
And so, in the course of the next, I don't know, month and a half or so... I've now remembered... not just the abuse that these two priests had done... but also there's other adults, like the police... and this Brother Bob...
Sessizliğe büründüğümde anılar geri geliyordu.
I could go into my quiet and the memory would flow.