Anlayacağınız traducir inglés
1,011 traducción paralela
Üzgünüm, ama anlayacağınızı sanıyorum. Anlarsınız umarım.
I'm sorry, but I think you'll understand.
- Anlayacağınızı biliyordum.
- I knew you would understand.
- Anlayacağınız...
- You see...
O yüzden anlayacağınız fena haldeyim.
So I'm very badly off, you see.
Biliyorsunuz, Beecham nehrin öteki kıyısı. Ve her zaman Brender County olarak bilinmektedir. Ama anlayacağınız, Brender County, Idaho'ya bağlı.
You know, Beecham is on the other side of the river... and it was always incorporated in Brender County... but, you see, Brender County is in Idaho.
Anlayacağınız, bu çok normal bir durum. Gelenek hukukuna göre öyle yani.
It's perfectly all right, you understand... common law and everything.
Anlayacağınız üzere, politikamız evli kadınları işe almamaktır.
You understand it is not our policy to employ married women?
Anlayacağınızı sanıyordum.
I was hoping you'd understand.
- Galiba öyle. Anlayacağınız...
- Yes, I suppose that's it.
Sizin için kolay anlayacağınız bir tane seçmeme izin verin.
You must let me choose something appropriate for you.
Anlayacağınız, İskenderiye ile Bingazi arasındaki tek otel burası.
Well, you see, this is the only hotel between Alexandria and Benghazi.
Anlayacağınız üzere, bu özel klinikte eşimle ve daha sonra en iyi arkadaşım olacak bir İngiliz ile tanıştım.
And... You see, in this very nursing home, sir, I met my wife for the first time. And I met an Englishman who became my greatest friend.
Buna karşın sizin bunu anlayacağınızı ummuyorum Bay Holmes.
Although I don't expect you to admit that Mr. Holmes.
Anlayacağınız üzere bugün benim görüşme günüm değil ama onun bunları almasını istiyorum.
You see... this isn't my day for an interview and I want her to have these.
"Duvarcı dostlarım, bölge başkanımız tarafından onurlu mesleğimizle ilgili birkaç söz söylemek için buraya çağırıldık." "Benim gibi, 4. sınıfa geçmiş sizlerin, neler hissettiğimi anlayacağınızı biliyorum."
" Fellow Bricklayers, having been called upon by the president of our local to make a few remarks regarding our honorable profession I know that you guys like myself having gone past the fourth grade in school, will understand my sentiments.
"Duvarcı dostlarım, bölge başkanımız tarafından..." ... onurlu mesleğimizle ilgili bazı tespitlerde bulunmak için burada bulunuyoruz. " " Benim gibi, 4. sınıfa geçmiş olan sizlerin duygularımı anlayacağınızı biliyor ve burada olmaktan duyduğum... "
"Fellow Bricklayers, having been called upon by the president of our local to make a few remarks regarding our honorable profession I know that you guys like myself having gone past the fourth grade in school will understand my sentiments, and I take great pleasure in..."
Anlayacağınız gibi benim bir dinim yok ; yani dinen Yahudi değilim.
You see, I have no religion, so I'm not Jewish by religion.
Anlayacağınız benim ailem İskoç'tu ve çoğu İskoç'a eski insanların "kehanet" dediği güçler bahşedilir.
You see, my family was Scotch... and the Scotch are often gifted with powers that the old folks used to call "second sight".
- Anlayacağınızı söyledi.
- He said you'd understand.
Tuhaf görünümlü bir adam bıraktı ve anlayacağınızı söyledi.
- The man who left it, a strange looking character, said you'd understand.
Anlayacağınızı umarım, Bayan Harper.
I hope you understand, Mrs Harper.
- Anlayacağınız Palmer Hanım bizden bir şeyler saklayarak işbirliği yapmış olmazsınız.
So, you see, Mrs. Palmer, it isn't exactly playing ball with us to hold anything back.
Anlayacağınız üzere, bizler işbirliği yaptığımız için huzursuzuz.
So you see, we're more than anxious to cooperate.
Anlayacağınız üzere bir üstü yok. Onunla işbirliği yapıp... emirlerine uyacaksınız. Umarım bu karakol... yüksek başarı oranını yeni teğmeninizin yönetimi altında da sürdürür.
You'll give him your co-operation... and your obedience, and I expect this precinct to maintain its high record with the department under your new lieutenant.
Beni anlayacağınızı sanmıyorum ama insanların hayatına karşılık para alamam.
I don't suppose you can understand me, but I can't take money for people's lives.
Anlayacağınız önemli bir karar üzerine düşündük.
You see, we've given this a great deal of thought.
Yani anlayacağınız gibi, bize gerçekten ananas gerekmez.
So you see, my dear, we really don't need those pineapples.
10 yıl birliktelik ve 2 çocuktan sonra anlayacağınız üzere beni daha mutlu eden genç bir adamla tanışınca kocamla boşanmıştık.
After 10 years together and two children, we divorced when i met a young man who gave me bliss, you understand.
Sizin anlayacağınız, nehrin bu yanında doğmuş birisiyle ve bir dağın diğer tarafında doğmuş birisini ayırmak için Tanrı'nın nehirleri ve dağları onları ayrı tutması için oraya koymadığına inanıyorum.
You see, I believe that even if one man was born on this side of a river and another man on the other side of a mountain, it doesn't mean God put the rivers and mountains there to keep them apart.
Anlayacağınız, henüz sadece bir kaç saat olmuştu.
It had only been a couple of hours, or so, you see.
Anlayacağınız, Kayıp Kişiler Bürosundan bir adamı buraya göndermelerinden önce 24 saat geçti.
You know, it was 24 hours before they sent a man... around here from the Missing Persons Bureau.
- Eh, öyleydim, daha önceydi, anlayacağınız.
Well, I was, this was earlier, you see.
Anlayacağınız bay Partridge bu bana cinayet gibi geldi.
You know, Mr. Partridge... to me, that comes out murder.
Anlayacağınız, karım bir hafta önce kayboldu.
You see, my wife disappeared a week ago.
Anlayacağınız gibi ; Efendim ve ben yolculuğumuza yanımıza kıyafet almadan çıktık.
You see, my master and I came away without our clothes.
Uzayın keşfindeki liderliğinizden dolayı en iyi sizin anlayacağınızı sandık : Biz parçalanmış bir güneş sisteminden kurtulanlarız.
Because of your leadership in exploring the field of outer space we felt you could best understand that we are the survivors of a disintegrated solar system.
Anlayacağınız, iyi bir ajan sürekli hayatını tehlikeye atar.
You know, a good agent keeps on staking his life.
Ancak anlayacağınızı umarım, müşterilerimizin durumunu yasal temsilcileri dışında hiç kimseyle görüşmeme konusunda kesin bir kuralımız vardır.
I'm sure you'll understand it's an absolute rule of the bank not to discuss a client's affairs... with anyone but his accredited representatives.
Anlayacağınız, vücut ağırlığı omurlara ve eklemlere baskı yapar.
See, the body weight compresses the spinal discs, the bone joints and so on.
Anlayacağınızı umuyorum.
I hoped you'd understand.
Anlayacağınız mezarına toprağı nezaketle atın.
So throw the dirt gently into his grave.
Anlatsam bile anlayacağınızı düşünmüyorum.
Even if I did, I don't think you'd understand.
Bir gün anlayacağınızı umarım.
I believe that you understand why.
Anladınız mı? Bir çocuğun bile anlayacağı kadar açık bir durum.
A child would understand.
Anlayacağın üzere diğer üçü olmadan... her parça kullanışsız kalıyor ve şüphesiz bu bilim adamlarının hiç birisi diğerini tanımıyor.
You see each part is useless without the other three and undoubtedly none of these scientists is known to each other.
Tanıklar fotoğrafı gördükten sonra Oakley'in o adam olup olmadığını anlayacağız.
The minute the witnesses see that picture, we'll know whether or not Oakley's the man.
Anlayacağın, sizinkiler sana, sen de sizinkilere alışacaksınız.
You know, your folks'll get used to you and you'll get used to them.
Roketleri ters bayıra koyacaklarını anlayacağımızı düşündüler.
Don't you see, theJaps thought that we'd figure they'd put the rockets on the reverse slope.
Şu an bizim anlayacağımızın ötesinde bir şey.
Something beyond our understanding at the moment.
Buluşmamız ikimizin de kârına olur diye düşündüm anlayacağın.
I just thought it might be profitable for both of us to meet, you see.
Yaptığımız şey oldukça sıradışı, kattan da anlayacağın gibi.
What we're doing is of a rather unusual nature, as you can see by the card.