Ayakkabı traducir español
23,748 traducción paralela
Ayakkabılarımı bile giymedim.
Ni siquiera me puse mis zapatos.
Spor ayakkabısı ve etek mi?
¿ Calzado deportivo y blusa?
Ayakkabılarını giy.
Ponte los zapatos.
- Ayakkabılarımı giymem gerek.
- Gracias, cielo. Necesito mis zapatos.
İkincisinde de Garrison'daydık. Gelen yine o çocuktu ama bu kez ayağında gıcır gıcır yeni ayakkabılar vardı.
La segunda vez que estuvimos allí... el mismo chico llevaba esta vez unos zapatos nuevos relucientes.
Kadın ona verdiğim parayla yeni ayakkabılar aldı.
Le compró unos zapatos nuevos... con el dinero que yo le había dado.
Ve anlarsın anneciğin yeni bir çift ayakkabıya ihtiyacı var.
Y, ¿ sabes...? Mami necesita un nuevo par de stilettos.
Tamam, ayakkabımı bağlayıp geliyorum.
Solo debo atarme el cordón del zapato.
Adamın biri gece yarısı bir hana girmiş. Adanın bütünlüğünü tehdit etmiş. Sonra da gidip metal bir ayakkabıyla bir adamın kafasını koparmış.
Un hombre entra en una taberna en mitad de la noche, amenaza a toda la isla y después procede a aplastar la cabeza del hombre con una pata de metal.
Tatlım, ayakkabılarını giy.
Cariño, ponte los zapatos.
Ayakkabılarımı giyiyorum işte.
Solo debo ponerme los zapatos.
Çünkü ayakkabılarımı nasıI bağlayacağımı bana asla öğretmedin.
¡ Porque nunca me enseñaste a atarme los cordones!
Seni alıştırdığım gibi niye Velcro ayakkabılarını giymiyorsun?
¿ Por qué no usas zapatos con velcro como te compraba yo?
Lanet ayakkabı.
Maldito zapato.
Velcro ayakkabı için büyüğüm.
Soy demasiado grande para zapatos con velcro.
Ayakkabılarımı nasıI bağlayacağımı öğretmedin diye rahatsız değilsin ve eldivenlerim yakalandı Howson ikizleri yürümeye devam ediyordu..
Ni te molestaste en enseñarme a atarme los cordones. Y se me atascaron los guantes, las mellizas Howson siguieron caminando, y yo me quedé sola.
Bu bir sutyen, doğum kontrolü, um, Susan Sontag tarafından fotoğraf, ayakkabılar, iç çamaşırları, annemin bir resmini gösteren resim.
Un sostén, los anticonceptivos una foto de Susan Sontag, zapatos, ropa interior una foto de una foto de mi mamá.
Goodwill'e bağışla. Çocukken hemşire ayakkabılarımı oradan almıştım.
De niña, así conseguí mis zapatos de enfermera lindos.
Anne, şunun ayakkabılarına bir baksana.
Madre, echale un vistazo a sus zapatos.
Firdaus ayakkabılarını pek beğendi.
A Firdaus le gustan tus zapatos.
Ayakkabıların ötesinde bir dünya var, efendi.
Hay un mundo más allá de los zapatos, señor.
- Peki. - Ayakkabılarınızı çıkartır mısınız?
¿ Puedes quitarte los zapatos?
- Evet ve bunu yaparken de para veya ısıtma olmadan Victoria'daki şeffaf bir ayakkabı kutusuna beni postaladın.
Y mientras estabas en ello, me pones en una caja de zapatos transparente en Victoria sin dinero y sin calefacción.
Minik ayaklar, minik ayakkabılar.
Pies minúsculos, zapatos minúsculos.
Dikkatli. Ona basmak istemezsin ayakkabılarına bulaşmasını da.
No le conviene caminar por ahí se le pegará en los zapatos.
Yalnızca asilzadeler gibi Fransızca konuşup güzel kıyafetler, ayakkabılar giydikleri.
Sólo que hablaban francés como aristócratas, llevaban trajes y zapatos finos.
- Ben de hukuk fakültesini bırakıp ayakkabı satıcısı olurum diye çok korkmuştum.
- Y yo tenía miedo de salir de la escuela de derecho y vender zapatos.
- Neden ayakkabı satmaktan bu kadar korkuyorsun?
- ¿ Por qué tenías miedo de vender zapatos?
- Daha önce hiç ayakkabı satıcılığı yaptın mı?
- ¿ Alguna vez vendiste zapatos?
Ayakkabı satıcılığı en iyisiydi
Vender zapatos es el mejor trabajo que una mujer de mi familia pudiera conseguir.
- Beyaz oğlan, mavi atlet, sarı spor ayakkabı.
Blanco, playera azul, tenis amarillos.
Harlee'nin tarif ettiği sarı spor ayakkabı giymiş kaçağımıza ilişkin elimizde kesin bilgi yok ama bir şeyler var elimizde.
Tenemos posibles nombres del hombre que escapó de tenis amarillos, pero no tenemos direcciones.
Earl Barlow, Loman'ın vurduğu adam ile takılıyormuş. Bizdeki ortaklar listesinde sarı spor ayakkabı giyen bir bu var.
Earl Barlow, andaba con el pistolero de Loman, está en nuestra lista de sus conocidos y lo han visto con zapatos amarillos.
Üstünde mavi montu ve sarı ayakkabısı var.
Trae abrigo de tigre con tenis amarillos.
Ayakkabısının içine raptiye koymadan o piçi arkamda bırakmazdım.
No me sorprendería que el bastardo se pusiera una tachuela en el zapato.
Özel tasarım ayakkabılarınız ve terziden çıkmış kıyafetleriniz, yani şu mülke bir bakın Bayan Underwood.
Lleva tacones de diseñador y vestidos de modisto mire esta propiedad, Sra. Underwood.
- Evet, Bob tenis ayakkabısı tasarlıyor. Ben de South by Southwest * için sosyal yardım programı yapıyorum.
- Sí, Bob es artista de zapatillas, y yo hago expansión digital para South by Southwest.
"Sole Food : zanaatkar işi dürüst ticaretli spor ayakkabısı deneyimi."
"Suelas Orgánicas. Experimente zapatillas de comercio justo y artesanal".
Zaten bu yakınlarda spor ayakkabıya sahip olmanın bir yolunu biliyoruz.
Aquí conseguimos las zapatillas de otra forma.
Öncelikle Key Foods'daki sütçü dükkanının karşısına açılmış olan spor ayakkabı mağazasına uğrayacağım
Primero, voy a esa tienda de zapatillas que alguien abrió en el sector de lácteos en Key Foods.
Başka bir spor ayakkabıcısı daha mı?
¿ Otra tienda de zapatillas?
Olmaz, Bayan White, sizin ayakkabılarınızı alamam.
No, Sra. White, no puedo aceptar sus zapatos.
Çıkar ayakkabılarını, kızım.
Quítate los zapatos, nena.
İzin verde koklayayım şu ayakkabıyı.
Déjame oler tu zapato.
Benim ayakkabımı koklamak istemezsin.
- No te conviene olerlo. - ¡ Sí, quiero pies!
Ayakların hiçbir yerde kanamıyor bu demek oluyor ki, bu ayakkabılar önceden çok giyilmiş.
No te sangran los pies en ningún lado, o sea que has usado esos zapatos antes.
Dün gece New York Liberty Indiana Fever'i sadece ayakkabılarının gücüyle yenmedi diyelim.
Digamos que las New York Liberty no vencieron a las Indiana Fever anoche gracias a sus tiros acertados.
Siktiğimin ayakkabılarını bulamıyorum.
5 MESES MÁS TARDE No puedo encontrar mis malditos zapatos.
Nerede ayakkabılarım?
¿ Dónde mierda están?
Hey, ayakkabılarımı gördünüz mü?
Oigan, ¿ los han visto?
Diğer ayakkabına da çıkar.
Quítate la otra bota.