English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ I ] / Imkân

Imkân traducir español

2,807 traducción paralela
Bu da ona Sloan'un evine girip silahına alma imkânını sağlar.
Lo que le daría acceso a la casa de Sloan y a su pistola
Visa Gold kart kullanarak para puan kazanma imkânınız var.
Recibirán dinero de vuelta cuando usan su Visa Gold.
Kendi burnun olmasına imkân yok.
De ningún modo esa es tu puta nariz.
Dört saat boyunca yanmış olmasının imkânı yok.
No hay forma de que ella estuviera durante cuatro horas en el fuego.
Gordon'ı yapmakla suçladığı şeyleri yapmasına imkân yok.
Es imposible que Gordon hiciera las cosas - de las que le acusa.
Bunun gerçekten kaygan olmasının imkânı yok. Kahvaltı Kulübü filmine karar verdiğimiz ama kostümlerimizi ayarlamayı başaramadığımız Cadılar Bayramı.
Ni de coña esto es resbaladizo. ¡ El Halloween que decidimos ir de "El Club de los Cinco", pero no acertamos a coordinar los disfraces!
Bunun gerçekten kaygan olmasının imkânı yok.
Ni de coña esto es resbaladizo.
Babanı en son gördüğümde bir konuşma yapıyordu adamlarıma çıkan dedikodulara kulak asmamaları gerektiğini söylüyordu Queen holdingin üretimi Çin'de yapmasının imkânı olmadığını söylüyordu.
La última vez que vi a tu padre, estaba dando un discurso, diciéndole al equipo que no creyeran todos los chismes, que de ninguna manera Queen Consolidated iba a mover la producción a China.
Buradaki koşulları özel olarak konuşma imkânımız var mı?
¿ Podemos hablar en privado sobre las condiciones que hay aquí?
- Howard'ın bunu bilmesine imkân yok.
- No hay manera de que Howard lo supiera.
İlk başta bunların farkına varamamıştım ama her şeyi birbirine bağlayınca eğitimli bir polis olmasının imkânı yok.
No los noté al principio, pero cuando los juntas a todos, no hay manera de que fuera un policía experimentado.
Belki babasının tarafından olabilir ama bunu bilmemizin imkânı yok.
Por parte de su padre, podría ser, pero nunca lo sabremos.
Bunun neyle ilgili olduğunu biliyorum ve Margaret'i de severim ama sadece 60 yaşında olmasına imkân yok.
Sé qué es esto, y yo también quiero a Margaret, pero no es posible que solo tenga 60.
Keşke benim de fermuarı çekmekle yeni bir adam olma imkânım olsa.
Desearía poder bajar mi cremallera... y que ese tipo saliera.
Bunu başarmasına imkân yok.
No va a conseguirlo.
Yani eline geçirmesinin imkânı yok.
Por tanto no hay forma de que él pueda conseguirlo.
Diğer adamı görebilme imkânınız oldu mu?
¿ Por casualidad llegó a darle un vistazo al otro hombre?
Problem çıkmasının imkânı yok.
Nada puede salir mal.
Senin benim gördüklerimi görmene imkân yok.
Es imposible que veas lo que yo veo.
Telefonu yeraltında çekmiyor. Ona ulaşmamıza imkân yok.
Bueno, su comunicador no funciona debajo de tierra, así que no podemos contactar con ella.
Onunla konuşma imkânımız var mı?
¿ Cree que podríamos hablar con ella?
Kaptan Butler'ın Colorado üzerine bir füze fırlatma imkânı var.
El capitán Butler está a punto de dispararle al Colorado.
Küçük de olsa her imkân mevcut.
Aunque es pequeña, lo tiene todo.
Şu beton taşla beraber. 46 kiloluk kızın kaldırmasına imkân olmayan taşla.
Usando bloques de hormigón, a pesar de que sólo pesaba 46 kilos.
Bu adadan kurtulma imkânı.
Una forma para que salgas de la isla.
Bunun bir faydası da hastayı sayıklayacak seviyeye getirmesi ve kurbanıyla konuşmayı seven katile iletişim imkânı sağlamasıydı.
Ahora, esto tiene el beneficio añadido de hacerla demasiado delirante para comunicarse con un asesino que hablaba con sus víctimas.
Pekâlâ, belki de bir araca erişme imkânı yok.
De acuerdo, así que tal vez no tiene acceso a un vehículo.
Mutluluk arayışı içerisindeyim ama bugün senin önünde eğilmemin imkânı yok.
Mira, estoy muy a favor de hacer feliz a la gente, pero hoy, de ninguna manera me voy a inclinar delante de ti.
Gulf Coast'ta yaşayabilmelerinin imkânı yok, tabii buraya getirilmedikleri sürece.
- Es una especie única del suroeste de los Estados Unidos y los climas desérticos secos de América Latina. No hay forma de que hubieran aparecido a lo largo de la costa del golfo a menos que las hayan traído.
Seni buradan daha erken çıkarabilme imkânım olursa çıkaracağım.
Bueno, mire, si puedo hacer que la liberen antes, lo haré.
O kadar süper bir şey yapmanıza imkân yok.
De ninguna manera vas a hacer algo tan bueno.
Bir vampirin efendisiyle arasındaki bağın çözülmesine imkân yok.
Mira. No hay otra forma de romper el lazo de creación entre vampiros.
Joe Carroll, hapisteyken internete girme imkânı bulmuş ve bu internet erişimiyle de insanlarla bir bakıma iletişime geçmeye başlamış.
Joe Carroll, mientras estaba en prisión, ganó acceso a internet y con el acceso a internet...
Sonra bir gün bir mektup alırsınız, burs kazandığınızı yazar. En iyi sağlık kurumlarından birinde iş imkânı ile bir ev verilir.
Entonces, un día, recibes una carta diciendo que te han concedido una beca, y te ofrecen un puesto en una de los mejores instituciones médicas, un hogar.
Onu durdurma imkânın yok muydu?
¿ No había forma de detenerla?
Eğer imkânımız olsaydı sizleri...
Si somos capaces de hacerlo, liberaríamos...
- Polis olmana imkân yok.
No puedes ser policía.
Belki şuan tasarladığım bittiği vakit dinleme imkânın olur.
Tal vez cuando haya terminado con esta, la puedas oír.
Hayır! Film geleceği görmenize imkân sağlıyor.
La película que nos permite ver el futuro.
Sen annemden çok daha zayıfsın! Onların sana uymasının imkânı yok!
Eres mucho más delgada que mamá, no te va a quedar.
Uzayı tamamen dolduran bir alanla ilişkili ve elektron gibi parçacıklara kütle veriyor. Onların atomlar tarafından yakalanmasına imkân tanıyor ve atomların, moleküllerin gezegenler ve insanların oluşumundan sorumlu.
Está conectada a un campo que llena todo el espacio y que le da masa a las partículas tales como el electrón y les permite quedar atrapados en los átomos y, por lo tanto, es responsable de la creación de los átomos,
ATLAS'ın nasıl bir şey olduğunu görmek için gelmiştim çünkü doktora sonrası kadrosunda orada çalışabilme imkânım vardı.
Vine a ver cómo se vería el ATLAS porque existía la posibilidad de que pudiera trabajar durante el posdoctorado.
İmkânı var mı?
¿ Cómo podría ser eso?
İmkânın vardı!
- ¡ Tuviste la oportunidad!
İmkânı yok. Karamelle peynir- - Güzelmiş.
Es imposible que el caramelo y el queso... ¡ Está bueno!
İmkânı yok. Karamelle peynir- - Güzelmiş.
No hay forma de que el caramelo y el queso... ¡ eso sabe bien!
İmkânı yok.
De ninguna manera.
Hayır, imkânı yok.
No, de ninguna manera.
İmkânı yok.
De ningún modo.
Mills. İmkân varken değerlendir.
Mills, cuando tengas una oportunidad, aprovéchala.
İmkânı yok.
No es posible.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]