Şansıma traducir español
1,045 traducción paralela
Bugün kendi şansıma oynayacağım.
Voy a hacer mis propias apuestas hoy.
Şansıma, bir kaza olmasını engelledim yoksa ölebilirlerdi
Llegué a tiempo de tomar las riendas y de frenar a los caballos desbocados.
Her şey benim antik düello tabancasındaki tek bir şansıma bağlı.
Todo depende de la oportunidad de disparar una antigua pistola.
Düello oyunu oynayarak hamle yapma kararı verdim. Her şey benim antik düello tabancasındaki tek bir şansıma bağlı.
Decidí que mi estrategia sería en el "campo de honor" y todo depende en mi única oportunidad con una antigua pistola de duelo.
Derken şansıma bu iş çıktı!
¡ Y luego esa suerte!
Senin gibisine de, şansıma da!
... ¡ Y los mejores malditos deseos para Ud, también!
Şansıma gelecek ay Cheltenham'a gideceğim.
Por suerte, el mes que viene me voy a Cheltenham.
Şansıma güvenmek istemiyorum.
No quiero sólo contar con mi suerte.
Şansıma siyah geldi.
Tuve suerte de que saliera negro.
Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü.
" Mis ojos la vieron, para mi desventura
Şu satırlarla başlayan bir şiir yaz : Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü.
Recita una poesía que empiece con las siguientes palabras :
Şansıma tüküreyim gözlerim onu gördü. Onu orada bırakmak ne kadar acı vericiydi! O ceylan beni iki hurma ağcı gölgesi altında esir etti.
" Mis ojos la vieron para mi desventura que agonía fue dejarla allí la gacela que me mantuvo cautivo bajo la sombra de dos palmeras... se bañaba con un vaso de plata...
Şansıma, ben severim!
A mí me encanta.
Sorun teşkil etmiyor. Zaman sorunum yok, şansıma.
No se apure, el tiempo no me presiona.
Şansıma annem vardı.
Afortunadamente, vivo con mi madre.
- Evet. Şansıma, burada yaşayan diğer insanlar da yalnız yaşıyor.
Por fortuna, el resto de los que viven aquí... también viven solos.
Beni kovabilirlerdi ama şansıma bunu dilimizde nasıl söyleyeceklerini bilmiyorlar.
Me habrían despedido si supieran hablar inglés.
Şimdi şansıma, eskisinden daha fazla güvenmeye başladım işte.
Aprendí a confiar en mi suerte más que antes.
- Hayır, şansıma hayatta güvenmem.
- ¿ No juegas? - No confío en la suerte.
Şansıma kaçırmadık.
Si se va, da gafe.
Baksana bana. Şansıma lezbiyen çıktı.
Qué mala suerte tengo siempre.
O yağmurda eve çorapla yürüdüm şansıma küfrettim.
Volví a casa en calcetines, bajo la lluvia... maldiciendo mi vida.
Şansıma, silahım yanımdaydı.
Afortunadamente Yo tenía un arma
Şansıma, komiser aptal değilmiş.
Por suerte el comisario no era un idiota.
Şansıma da önem verdiğim parçalar olur.
Sólo mi suerte. Una de las partes que me preocupan.
Bu gece fazla mesai çalıştıysa, şansıma küseyim.
Sería mala suerte que hoy trabajara horas extras.
Şansıma inanamıyorum!
¡ No puedo creerlo!
Şansıma bak.
- Pues no. Mala suerte.
Benim şansıma işte.
Just My Luck.
Elbette, bu sadece benim şansıma bağlı.
Tendré mala suerte, seguro.
- Hay şansıma s.çayım.
- Qué mala suerte tenemos.
Şansıma bak.
Qué duro.
Şansıma bakın, iki harika adam da benimle geliyor.
Que afortunado soy, tengo a dos geniales colegas para el viaje.
Ama, şansıma bak, taşındık... Buraya.
Pero, suerte que tengo, nos mudamos aquí.
Zaferimin karşısında mest oldum. Bu zaferi de şans faktörü olmadan tek başıma çabalayarak elde etmiştim.
Yo disfrutaba de mi éxito, atribuyéndome el mérito a mí mismo, no al azar.
Federasyonun en iyi temsilcileri olan mürettebatım yoluyla, Federasyonu daha yakından tanıma şansı bulmanızı diliyorum.
Espero que aprovechen la oportunidad para saber más acerca de la Federación por medio de sus mejores representantes... mi tripulación.
Birbirimizi normal şartlarda tanıma şansımız olmadı.
No hay tiempo suficiente para llegar a conocernos como se acostumbra.
Böylece hem evi önceden tek başıma görme şansım oldu hem de güneş doğmadan polisin gelmesini engellemiş oldum.
Así podría ver la casa a solas un momento, y evitaría que la policía llegara antes del amanecer.
Şimdi sınırın ötesindeki dostlarıma davalarında yardım etme şansım var.
Ahora puedo ayudarle a la causa de mis compañeros abajo de la frontera.
Bu cevaptan anladığıma göre ; şansımız bir hayli yüksek.
Por esa respuesta deduzco... que nuestras posibilidades son buenas.
Seyahat yaptığımda kendi hizmetkarımı hep yanımda götürürüm bu yüzden Bayan Armstrong'unkini tanıma şansım olmadı.
Siempre viajo con mi propia mucama. No necesitaba hablar con la de la Sra. Armstrong.
Eğer kişisel isteklerimin olacağını söylerse,... kişisel yargılarım ön plana çıkacak o zaman politikalarıma karşı çıkmak için büyük bir şansı olacak.
Si puede decir que he permitido que mis consideraciones personales interfieran en mi criterio profesional encontrará una oportunidad excelente de desbaratar mis políticas.
O sadece örnek bir polis memuru değil, beraber çalıştığı insanların ve onu tanıma şansına erişen herkesin hayranlık ve saygı duyduğu parlak bir dedektifti.
No sólo fue un agente ejemplar, un detective brillante, admirado y respetado por sus compañeros y por aquellos que tuvieron la fortuna de conocerle.
Bay Şans, sizinle tanıştığıma sevindim.
Sr. Chance, encantada de conocerlo.
Onu ne zaman tanıma şansına sahip olacağız?
¿ Cuándo nos la presentarás?
Şansıma!
¡ Suerte!
Bir tam yıldan sonra ağzıma sıçılacağını düşünüyordum... bir otobüsün falan çarpacağını... ve sonraki grubun ağzına sıçma şansımın hiç olmayacağını. Biliyordum.
- Claro.
Orada kalsaydım bu ufaklığı tanıma şansım olmazdı.
Si me hubiera quedado Nunca lo hubiera sabido este pequeño.
Biraz korkuyorum kaptan, ama şans maskotun olduğuma göre, başıma bir iş gelmesine izin vermezsin değil mi?
Un poco asustado, pero sé que Ud. no dejará que me pase nada... -... porque soy su amuleto, ¿ verdad?
Hiç şans tanıma.
No corras riesgos.
Kütüphaneye geçinceye kadar kötü şans hakkındaki şu eski hurafe aklıma gelmemişti :
Fue en la biblioteca que recordé lo de superstición de la mala suerte.