English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ Z ] / Zamanına

Zamanına traducir francés

10,333 traducción paralela
Sanırım hepiniz işe atla gitme zamanına dönmek istiyorsunuz.
Et je suppose que vous voulez tous revenir à l'époque des voitures à cheval.
- Öyle mi? - Yılın bu zamanına bayılırız.
- Nous adorons cette époque de l'année.
Ölüm zamanına bakılırsa, Leonard Barnes ilk maktuldü.
D'après l'heure du décès, Leonard Barnes était la toute première victime.
Will, sen kendi zamanına geç biz kendi zamanımıza geçelim, her şey...
Will, vous n'avez qu'à revenir à votre époque, et nous retournerons dans la nôtre.
Sana asla bir şey olmasına izin vermeyeceğimi söyledim. hiçbir zaman da vermeyeceğim, yani bir daha o şekilde korkmana gerek yok.
Je t'ai dit que je ne laisserais jamais rien t'arriver, jamais, donc tu n'aura jamais plus à avoir peur comme ça.
2014'te cezasının zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle mahkemeye çıktı.
En 2014, il a demandé et obtenu un certificat de prescription de peine.
O zaman Tucker'ın programına çıkayım falan da deme.
Assure-toi de ne pas faire le Tucker's show non plus.
Çalışmak için amcamın yanına dönecek olsan da ayrılmak zorunda kalsak da her zaman gölgem olarak kalmaya devam et.
Je ramènerai le chef assistant moi-même. Je ramènerai le chef assistant moi-même.
O zaman hanımımızın Gaebong'daki gelini olduğunu öğrenecek ve hanın başına geçecek.
Si mignon.
O zaman telefon kayıtlarına ulaşalım Los Angeles içinden biri ararsa...
Je peux obtenir ses journaux d'appels et si quelqu'un appel de Los Angeles...
- Bunu André'ye kanıtlayabilirsem o zaman Simcoe'nun burada kalmasına gerek olmadığını anlar ve Kraliçenin Süvarileri'ni buradan çeker.
- Oui. Si je le prouve à André, il saura que les Queen's Rangers n'auront pas besoin de rester ici.
Gömülü zaman damgasına bakılırsa bu bir yıl önce çekilmiş ama yakın zamanda yüklenmiş.
Mm-Humm. Alors basé sur l'horodatage intégré, ceci a été filmé il y a un an, mais ça a été téléchargé récemment.
Oraya gidip 24G'nin bilgisayarına erişebilir ve birbirlerine yeteri kadar yaklaştırabilirsek, o zaman uyduyla etkin bir iletişim kurmamız mümkün olur.
Donc si on peut aller là-bas et accéder à l'ordinateur du 24G, ensuite nous pourrons communiquer avec le satellite si ils sont assez proches l'un de l'autre.
- Aslına bakarsanız her zaman kanunun doğru tarafında yer almadım.
franchement, je n'ai pas toujours été du bon côté de la loi.
Kaçmasına izin vermeyiz o zaman.
Alors, on ne peut pas le laisser s'en tirer comme ça encore une fois.
- Kendi başlarına halledebilirler Leon. İstedikleri zaman beni arayabilirler.
Ils peuvent se débrouiller, Léon, et ils pourront m'appeler.
Ed'in hafızasına girmek için 2 günden az zamanımız kaldı.
Ed est à moins de deux jours avant que sa mémoire se dégrade.
Tamam o zaman o ara beni Ed'in hafızasına ilmekleyin.
Pique-moi dans la mémoire d'Ed pendant ce temps.
Gizlilik sözleşmesi imzaladım, başkasına söylediğim herşey dava nedeni olabilir, ve babamın bu işi kitabına göre yapmak istediğini biliyorum, o zaman ne yapayım?
J'ai signé un contrat de confidentialité et tout ce que je dirai sera rejeté au tribunal. Je sais que mon père veut être réglo. Qu'est-ce que je fais?
Hayır, çünkü ben de işin içinde olsaydım, o zaman bu insanların doğru ilaçları aldığına emin olabilirdim.
Pour m'assurer que ces gens reçoivent le traitement adéquat.
Ee Sarah, Delia'ın son anda iptal ettiğini söylemiştin, o zaman neden onun adına yapılmış bir hediyeniz yok?
Alors, Sarah. Vous avez dit que Delia avait annulé au dernier moment. Alors pourquoi pas de cadeau pour elle?
O zaman çıkarken dikkat et kapı kıçına çarpmasın.
Alors, je ne vous raccompagne pas.
O zaman bu adamların iş kayıtlarına ve performans değerlendirmelerine bir bakayım.
Je peux jeter un œil aux dossiers des ouvriers, voir les rapports.
Siz vaaz mekanına ne zaman gittiniz?
A quelle heure êtes vous arrivés là-bas?
Hayır, efendim. - o zaman senin pansiyonunda kayıtsız konaklamalarına nasıl izin verdin?
- Alors, comment pouvez-vous être sûr... qu'ils étaient dans votre hôtel?
Fark ettiğim zaman yanına gelmek için havaalanına varmıştım bile.
Mais quand j'ai compris que je l'avais oublié, j'étais déjà à l'aéroport pour te voir.
Her zaman seni ve annemi hayal kırıklığına uğratmaktan o kadar korkuyordum ki size nasıl hissettiğimi hiç söyleyemedim.
Je ne pouvais pas vous dire ce que je ressentais. Hé. Allons, maintenant.
Westgroup'u zaman paylaşımına geçirdim ve pasif gelir akışını gerçekleştirmelerine yardım ettim.
J'ai assuré le passage au temps partagé et attiré leur attention sur un revenu passif.
O zaman sadece tesadüf? Bir milyarderin kızına aşık oldun?
Donc c'est une coïncidence que tu sois amoureux de la fille d'un millionnaire.
Önünde ve arkasında "Amına koyayım, Baba" dışında bir şey yazmayan bir formayla sahaya çıkmayacağıma çok uzu zaman önce yemin etmiştim.
Il y a longtemps j'ai juré que j'irais jamais sur le terrain sans porter un maillot qui dirait : "je t'emmerde papa" aussi bien derrière que devant.
O zaman bu İngiliz pisliği CIA uçağına bindirelim ve gerisini Slater düşünsün.
Le mieux que je puisse faire. Bien, alors allons simplement mettre ce rosbif dans l'avion de la CIA et laissons Slate s'occuper du retour de flamme.
- Aydınlatma direğinden yanına gelebilecek kadar uzun bir zaman.
il avait assez de temps pour revenir de la colonne d'éclairage où tu l'avais vu.
Kuyruklu yıldızın geçmesini, kayalıkların kurumasına izin vereceğim... ve büyük ayin hiç bir zaman olmayacak.
Je laisserai la comète filer, les fosses s'assècheront, et le Grand Rite n'aura servi à rien.
En nefret edildiğimiz zaman türümüzü... sahnenin ortasına koydun.
Nous avons placé nos semblables au centre de l'attention, quand tous nous haïssent.
O zaman daha iyi ara çünkü Woodall hayrına iş yapmaz.
Chercher l'argent. Cherchez mieux, parce que Woodall n'est pas philanthrope.
O zaman git bahçıvanına iş teklif et çünkü ben ilgilenmiyorum.
Offrez le poste à votre jardinier, parce que je ne suis pas intéressé.
O zaman dolabına bir servet harcıyor olmalısın.
Alors tu dois dépenser une fortune dans ta garde robe.
Para bulunduğu zaman, her şeyin başına yıkılacağını hatırlatmak için buradayım.
Vous rappeler que quand ils auront trouvé l'argent, tout va dégringoler.
O zaman mantıklı düşünemiyor ve her zamankinden daha çok yardımına ihtiyacı var.
Il n'a pas les idées claires, donc il a besoin d'aide plus que jamais.
O zaman Dalbir, ayakkabıcı dükkânına aşinadır.
Donc il devient familier avec la cordonnerie.
Ama etrafına bakıp da çoğu zaman, çoğu insan için dünyanın nasıl bir cehennem olduğunu görünce ileride nasıl olabileceğini ve düzeltmek için ne yapabileceğini düşünüyorsun.
Mais vous voyez quel enfer est le monde pour la plupart des gens la plupart du temps, et vous pensez à ce qu'il peut être et ce que vous pouvez y faire.
- Öyle olsa çok zaman gerekirdi ve amacına uygun olmazdı.
Ça aurait été plus long et ça va à l'encontre de votre objectif.
Beni konforlu araştırma pozisyonumdan çekip İlmekçiler programına bıraktığın zaman insanların incinebileceği hakkında uyarmamıştın.
Quand tu m'as tiré de ma position de recherche confortable et m'a présenté au programme Stitchers, tu m'as pas avertie que les gens pouvaient être blessés.
Seni köpek kafesine koyduk çünkü delirmiş gibi davranıyordun. Ve başka bir zaman kırılmasına yol açtın.
On t'a mis dans une cage pour chien car tu agissais comme un fou et tu as causé une autre fracture temporelle.
Zaman hapishanesinde 3 boyutlu yaşam formlarına ne yaparlar biliyor musun?
[TÉLÉPHONE RACCROCHÉ] Vous savez ce qu'ils font aux êtres vivants de la 3e dimension en prison temporelle?
İnsanların verdikleri sözleri tutmamalarına alışıktır o zaman.
Eh bien, elle a l'habitude que les gens brissent leurs promesses.
Bir gün seni, başka bir kadına kaptıracağımı biliyorum. Bununla baş etmek için bir yol bulacağım o zaman.
Je sais qu'un jour je te perdrai pour une autre femme et je trouverai un moyen d'être ok avec ça.
Ama ben her zaman çemberin dışına çıkan birisi oldum, bilirsin?
Mais j'ai toujours eu l'habitude d'être la personne qui sortait toujours du cercle, tu sais?
"Dakiklik büyük zaman kaybına neden olur." Oscar Wilde söylemiş.
La ponctualité est la grande voleuse de temps. Oscar Wilde l'a dit.
Havaalanına gidip yakalarız o zaman.
Donc, on va la chercher à l'aéroport.
O zaman panelin karşısına çık ve kazanmasına izin ver.
Alors retourne devant ce Conseil et laisse le gagner.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]