Ölmek üzere traducir francés
1,016 traducción paralela
Cola gibi, Acitrezza'da açlıktan bitap düşmüş ve ölmek üzere olan, zincirlenmiş köpek gibi çocuklara ne vaat ediyor?
[Que promet-il aux jeunes comme Cola.. ] [.. qui ne veulent plus faire cette vie-là,.. ] [.. qui ne veulent plus mourir de faim..]
Mutlu yıllar. Eve hoşgeldin. Ve biz ölmek üzere olanlar, seni selamlıyoruz.
Joyeux anniversaire, bienvenue, ceux qui vont mourir te saluent.
- Ben kim, tehdit etmek kim? Ben ölmek üzere olan bir adamım.
- Un homme mourant ne peut menacer.
- Ölmek üzere olan biriyim diyorum!
- Je suis un homme mourant!
Çünkü içerideki adam ölmek üzere.
Je vais vous dire pourquoi : parce qu'il va mourir.
Ölmek üzere olan yaşlı kadınların, ölmüş kocalarını andıkları bir evde kalmıştım.
Là oû j'étais, Ies vieilles mouraient en pensant à leur mari défunt.
Raymond yanımda. Ölmek üzere.
Je crois que Raymond va mourir.
Ben ölmek üzere olsam ne yapardın?
Qu'est-ce que tu ferais si je venais à mourir?
Ama akbaba sadece ölüleri veya ölmek üzere olanları kemirir.
Un vautour ne saigne que les morts.
Terry, Colombine'i oynuyor. Bir çatı katında ölmek üzere.
Elle se meurt dans une mansarde de Londres.
Henri hayatım, ölmek üzere olduğunu duyduk ve seninle vedalaşmaya geldik.
On nous a dit que tu mourais. Nous venons te dire adieu.
Annemin ölmek üzere olduğu yazıyor.
Il dit que maman est en train de mourir.
Ölmek üzere olan bu gezegenin sakinleri, Aletleriyle, uzayın... bizim hayal bile edemediğimiz derinliklerini incelediler... ve göç edebilecekleri başka bir dünya aradılar.
Les habitants de la planète moribonde scrutaient l'espace à l'aide d'instruments que nous pouvions à peine imaginer, en quête d'un autre monde où ils pourraient émigrer.
Şimdi, Bayan Lacey, Ölmek üzere olan bir adam nasıl buraya kadar tek başına gelebilir?
Mme Lacey, c'est impossible, il était mourant.
Bir adam orada yaralı bir şekilde yatıyor, belki de ölmek üzere.
Un homme est blessé, peut-être mourant... Un Américain.
ve kıza açlıktan ölmek üzere olan görüntüsünü gizleyebilmesi için elbisesini verin.
Rendez-lui sa cape, qu'elle cache son corps famélique!
Ben zaten beş parasız ölmek üzere olan biriyim.
Je suis vieux, malade et pauvre.
Ölmek üzere diye salmışlar.
On l'a libéré.
Kan içindeki ölmek üzere olan adamları çocukken gördüm.
Enfant, j'ai vu des hommes en sang et mourir.
Ölmek üzere.
Il va mourir.
Doktorum, yani hemen hemen doktor sayılırım. Bu adam ölmek üzere.
Je suis docteur, ou presque, et cet homme pourrait mourir.
Görmüyor musun adam ölmek üzere?
Vous ne voyez pas qu'il est mourant?
Askerleri öldürmeyi düşündüm ama kız zaten ölmek üzere.
J'avais pensé tuer les soldats. Iinutile, elle est presque morte.
Bruhn ölmek üzere.
Bruhn est mourant.
Ölmek üzere olan bir kadına hiç mi saygınız yok?
N'avez-vous aucun respect pour une mourante!
Ölmek üzere olanlar sizi selamlıyor.
Ceux qui vont mourir vous saluent.
Açlıktan ölmek üzere olan bu kıza çocuklarıyla birlikte sahip çıktın.
Vous avez aidé cette pauvresse... qu'avait rien à bouffer avec ses gosses.
Sedyeyle geldiğinde ölmek üzere olduğunu anlamalıydım.
J'aurais dû savoir s'il allait mourir ou vivre.
Ölmek üzere olan bir adama verecek paranız var mı?
Avez-vous de l'argent pour un mourant?
Kan kaybından ölmek üzere.
- et il en crève à petit feu.
Son günlerdeki vahşi saldırıların yeni bir kurbanı, ölmek üzere iken bulundu.
une autre jeune femme a été violemment agressée.
Zavallı adam açlıktan ölmek üzere olan ailesini de yanına alıp, iş bulmak uğruna memleketini terk etmiş.
Un pauvre déshérité quitte son village avec une famille affamée pour chercher du travail.
Adam ölmek üzere.
Il risque de mourir.
Vücudunun tüm kemikleri kırılmış ve ölmek üzere olan birisi ilgi çekmeye çalışmaz.
Qui ferait une farce à des étrangers, avec tous les os brisés?
Her geçen gün açlıktan ölmek üzere olan daha çok Ronin buraya toplanıyor.
Les vagabonds font la loi à Kyoto.
Halkının çoğu ölmüş... geriye kalanları ölmek üzere, gıdası zehirlenmiş... ve havası solunmaz hâlde olarak mı?
Dont la population est décimée... le reste mourant, la nourriture empoisonnée... l'air irrespirable.
- Yazmaya başladığında ölmek üzere olduğunun farkındaymış.
Il se savait condamné et il a pu écrire trois pages.
Neden ve nasıl ölmek üzere olduğunu biliyordu. Bir kalp krizi değildi.
Ce n'était pas un infarctus.
Ölmek üzere olduğumdan sahtekarlık yaptığım doğru değil.
Je n'étais pas mourante.
Bir hastan ölmek üzere ve acil iş değil, öyle mi?
Un patient qui peut mourir, ce n'est pas urgent?
Onlara de ki " Shimazo Katase, .. - bu benim adım -, .. de ki, Shimazo Katase, ölmek üzere..... hemde hiç işlemediği suçlar yüzünden.
Dites-leur que Shimazo Katase, c'est mon nom, dites-leur que Shimazo Katase est condamné à mort pour des crimes qu'il n'a jamais commis.
Ölmek üzere olanlar seni selamlıyor.
MORITURI TE SALUTANT
Lütfen, efendim. Çocuklarımdan üçü ölmek üzere.
Trois de mes gars sont au bout du rouleau.
Önemli olan ölmek üzere olduğunuz.
L'important, c'est que vous allez mourir.
Bayan, ölmek üzere olan amcasını görmek için Cincinnati'ye giderken tuvalette mahzur kalıyor.
une femme, qui rejoint son oncle en train, se coince dans les W.C.
Ölmek üzere olan bir adama gülmek uygun olmaz.
Ce n'est pas bien de rire d'un homme qui va mourir.
Ama onun ölmek üzere olduğunu bilmiyordum.
Mais je ne me serais jamais douté qu'il rendrait bientôt l'âme.
Vurulmasını boş ver. Soğuktan ölmek üzere.
Il est presque frigorifié!
- Bu ölmek üzere... olan adam cesaret ver.
Donne-moi ta force, mon Dieu. Donne-moi ta force.
- Ölmek üzere deyince anladım.
- "Mourant" était de trop.
Ölmek üzere olan bir bayan var.
Cette dame se meurt.