English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ D ] / Dıyorsun

Dıyorsun traducir portugués

1,866 traducción paralela
Nasıl hissettiğini biliyorum Ken, hep dışarıdan içeriye bakıyorsun hep yalnızsın, hep karanlıktasın.
Sei como te sentes, Ken... Sempre do lado de fora a olhar, sempre sozinho, sempre na escuridão.
Şimdi, görünüşe göre sen de Darken Rahl'a bayılmıyorsun yani lütfen buradan çıkmama yardım eder misin? Böylece ben de Kelabra'ya gidip D'Haran'larla olan savaşa yardım edebilirim.
Parece que não morres de amores pelo Darken Rahl, portanto, por favor ajuda-me a sair daqui para que possa chegar a Kelabra e ajude a lutar contra os D'Haran.
Tanrım, tam da birisini tanıdığı sanıyorsun.
Deus, julgamos nós que conhecemos uma pessoa.
Miguel'i onun seni tanıdığından daha fazla tanımıyorsun.
Não conheces melhor o Miguel do que ele te conhece a ti.
Senin beni tanıdığını söylüyor ve açıkçası, tanımıyorsun.
Ela diz que você me conhece e é óbvio que não conhece.
Sheldon, yatağının dışında ne yapıyorsun?
- Sheldon, que faz levantado?
Penny, neden camdan dışarıya bakmıyorsun?
Porque não olhas pela janela, Penny.
Neden sürekli olarak beni dışarı itmeye çalışıyorsun?
Porque estás sempre a tentar afastar-me?
- Niye dışarı çıkıp biraz oynamıyorsun?
- Porque não vais brincar lá para fora? - Está bem.
Sen ne arıyorsun dışarıda?
Mas... O que estás aqui a fazer?
- Ne yaptığını sanıyorsun? - Çık dışarı!
O que é que estás a fazer?
Bayağıdır stüdyoya uğramıyorsun bile.
Não vais ao estúdio há um tempo.
Yani, eğer İbrahim'i öldürmezsek dışarıda ki masum binlerce insanı mı öldüreceğini söylemeye çalışıyorsun?
Estás a tentar dizer que se não matar Ibrahim.. .. então você vai matar milhares de pessoas inocentes?
Dışarıda bir yerde onunla yatacak birinin olduğunu mu sanıyorsun?
Tu realmente pensas que há por aí alguém que queira fodê-lo? Não me interessa.
Neden yarına kadar bekleyip, hala benimle dışarı çıkmak isteyip istemeyeceğine bakmıyorsun?
Por que não vê se amanhã ainda quer?
Merhaba Brian, camı kapatsana, tüm pis kokuyu dışarıya çıkartıyorsun.
Ei, Brian, fecha essa janela. Estás a deixar sair o fedor.
Cleveland, camı kapatsana, tüm pis kokuyu dışarıya çıkartıyorsun.
Cleveland, fecha a janela, estás a deixar sair o fedor.
Aileyi tanıdığını söylediğinde, Demeye çalıştın ki aileyi tanıyorsun, öyle mi?
Portanto, quando disseste que conhecias a família, querias dizer que... conhecias a família?
- Beni dışarı mı çıkartıyorsun? - Öyle yapıyorum.
- Vais levar-me a sair?
Kendini tanıdığından daha fazla Scott'u tanımıyorsun.
Tu não conheces o Scott tanto quanto não te conheces a ti mesmo.
Eskiden tanıdığım birini hatırlatıyorsun bana.
Faz-me lembrar alguém que conheci em tempos.
Bunun dışında kalmak için çok uğraşıyorsun.
- Estás a exagerar muito.
Seni dışarıda bırakan kimdi sanıyorsun?
Quem achas que te pôs à margem?
Dışarıda ne yapıyorsun?
O que fazes aqui?
O adamları kelepçeyle bağlayıp evin dışına sürükleyeceğimi ve kayıt tutacağımı mı sanıyorsun?
Achas que os vou algemar, que os levo para a prisão e faço o relatório?
Şu haline bak. Abur cubur yiyip, takma sakal takıyorsun. - Ve kostümünü dışarıda çöpte buluyoruz.
A comer pré-fabricados, a usar barbas falsas e encontrámos-te o fato no caixote do lixo!
Dinle, eğer bu kadar kötümsersen, ortalık yatışana kadar neden birkaç sene yurt dışına çıkmıyorsun?
Se és tão pessimista, porque não vais para o estrangeiro até as coisas se acalmarem?
Yapma, insanların hayatını kurtarıyorsun, ama seni dışlıyorlar, sen de onları dışlıyorsun.
Vá lá. Tu salvas vidas de pessoas, e elas rejeitam-te, então tu também as rejeitas.
Yani derimin rengine bakarak üzerimde uyuşturucu taşıdığımı varsayıyorsun, öyle mi? - Hayır, o...
É a cor da minha pele que lhe dá a ideia de que escondo droga?
Dışarıda ne yapıyorsun?
O que fazes aqui fora?
Neden beni dışlıyorsun?
Por que me estás a individualizar?
Seni dışlamıyorum, sen kendini dışlıyorsun.
Não te estou a individualizar, tu é que te estás a individualizar.
Gıdıklıyorsun!
Você está fazendo cócegas!
Neden dışarıya çıkmıyorsun?
Porque não vais lá para fora?
İki haftadır evden dışarı adımını atmıyorsun.
Há duas semanas que não sais de casa.
Bana tuvalet kağıdı mı fırlatıyorsun?
Atiras-me com papel higiénico?
Uzun süredir beni tanıyorsun Ring, Benim seni tanıdığım kadar.
Conheces-me há muito tempo, Ring. Há mais do que eu te conheço a ti.
Dediğin gibi, seni tanıdığımdan bu yana, beni tanıyorsun.
Como tu disseste, conheces-me há muito tempo. Há mais tempo do que eu te conheço a ti.
Neden dışarı çıkıp oynamıyorsun bebeğim?
Vai lá para fora brincar, querido.
Bunu da adamlarımı birer tuvalet kağıdı gibi yırtıp geçerek yapıyorsun. Bu bir saplantı.
E tu usas os meus homens como se fossem papel higiénico.
D.C.'de daha ne kadar kalmayı planlıyorsun?
Quanto tempo mais vai ficar em Washington?
Gıdıklanıyorsun.
Não tens cócegas?
Bak, hala anlamıyorsun. Sane verdiğim kopya kağıdı durmuyor mu?
Não tens usado as cábulas que te dei?
Bak, neden dışarı çıkıp Michael ile oynamıyorsun?
Olha, não preferias ir lá para fora e brincar com o Michael.
Bu kadar geç bir saatte dışarıda ne yapıyorsun?
Que fazes na rua tão tarde?
Ben senin için avucumla su taşıdım sense bana bunu mu yapıyorsun?
Tenho-te ajudado sempre e fazes-me isto?
İsa Mesih'in metaneti vardı ama o zamanki ve şimdiki müritlerine bak. Hitabet sanatının altını üstüne getirip, anlam biliminde takılıyorsun.
Jesus Cristo tinha espinha dorsal, mas todos os discípulos d " Ele... só sabem pular da retórica para a semântica, e vice-versa.
Dışarı çıkıyorsun.
Você vai sair.
Tanrı'nın seni bunun için mi getirdiğine inanıyorsun, D'Anna?
Achas realmente que Deus te trouxe de volta das trevas para isto, D'Anna?
Geleceğe gittiğin zaman, tanıdık bir şey bulamıyorsun.
Quando vai para o futuro, nada lá é familiar.
Dışarıda ne yapıyorsun?
O que estás a fazer aqui?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]