English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ A ] / And everywhere

And everywhere traduction Turc

2,829 traduction parallèle
I've called everyone and everywhere I can think of, but there's no Amelia.
Bildiğim her yeri, herkesi aradım ama Amelia yok.
"Man is born free, and everywhere he is in shackles."
"İnsan özgür doğar, Ancak her yerde kelepçelidir."
Then the state, and everywhere else.
Sonra eyalet, ve geri kalan her yer.
The trees are bare and everywhere The streets are full of strangers.
Ağaçlar az her yerde Skaklar yabancılarla dolu.
So... you know he's here there and everywhere, but he will be here.
Bilirsiniz işte... Orada, burada, her yerde. Ama burada olacak.
ANYWHERE AND EVERYWHERE.
Hiç bir yere ve her yere.
And meanwhile, the nanite spreads like a virus to computers everywhere.
Bu arada nanit her yerdeki bilgisayarlara virüs gibi yayılacak.
That's formaldehyde- - it's highly flammable and it's everywhere.
Bu formol. İnanılmaz yanıcı bir maddedir ve her yerde şu anda.
He's leaving empty cans everywhere, and they're potential death traps.
Her yerde potansiyel ölüm tuzağı olan boş teneke kutuları bırakıyor.
We're barely touching it and it's just moving everywhere.
Ona tam dokunmadan, o her yere hareket ediyordu.
Yeah, I looked, um... looked everywhere, and her... her, um... her red book's not in here.
Evet, aradım, her yere baktım ve onun... kırmızı defteri burada değil.
Movies were everywhere, including Africa and Iran.
Sinema, Afrika ve İran dahil her yerdedir.
Suddenly mortars and gunfire are flying in from everywhere.
Aniden havan topları ve mermiler her yerde uçuşmaya başladı.
It's constant and coming from everywhere.
Aralıksız ve her yerden geliyordu.
Of Irish people and Pakistani people and Bengali people and Italian people, people from the Caribbean, people from Africa, people from everywhere.
İrlandalılar ve Pakistanlılar ve Bengalliler ve İtalyanlar, Karayipliler, Afrikalılar, her yerden insanlar.
he was bleeding everywhere, and I tried to save him.
Onu kurtarmaya çalıştım.
That's why he's here and there, everywhere.
Demek o yüzden sürekli karşıma çıkıyordu!
Castles and palaces everywhere!
Her yerde şatolar ve saraylar var!
They are everywhere and they won't stop singing.
Her tarafım onlarla dolu ve durmadan şarkı söylüyorlar.
- I'm everywhere and nowhere.
- Buralarda takılıyorum işte.
But that was a week after... well, you know, September 11th and people were putting up posters everywhere.
Ama bir hafta öncesinde 11 Eylül olayı olmuştu ve insanlar her yere poster asıp duruyordu.
He came here, stole my notebook and shoot everywhere.
Buraya geldi, defterimi çaldı ve heryere ateş etti.
And so everywhere we went, the police was on our heels, and they would search our belongings with a fine-toothed comb.
Gittiği her yerde polis peşindeydi ve bütün bagajımızı didik didik ararlardı.
Everywhere we went, the kids were running beside the bus... and waving and hollering,
Nereye gitsek çocuklar otobüsün etrafını sarıyordu ellerini sallayıp bağırıyorlardı...
Oscar doesn't know about his mother's death and he searches for her everywhere.
Oscar annesinin öldüğünü bilmiyor ve her yerde onu arıyor.
They were coming in, and they were going everywhere.
Herkes istediği yere gidip geliyordu.
I was sweating, I was shitting, I was vomiting everywhere, and, you know, I said, "I need to go to a hospital."
Terliyordum, pisliyordum. Her yere kusuyordum ve sonunda "bir hastaneye gitmem lazım" dedim.
We moved around a lot, so I kind of grew up everywhere, and nowhere.
Çok taşındık, o yüzden orada burada büyüdüm sayılır.
Although no one in the school was over 5'3 ", and Will was pretty much the all-star everywhere we went.
Okuldaki hiç kimsenin boyu 1,60'ı geçmese de ve neredeyse gittiğimiz her yerde Will yıldız olsa da.
And now it's like I've come to my senses and... and there's bl... blood everywhere... and it's all my fault, my... my insanity.
Ve her zaman hislerime güvendim, her yerde kan var... Ve hepsi benim hatam... Benim saçmalığım...
Uh, leaves are everywhere. And, uh...
Her yer yaprak kaynıyor.
I'm Grammy Norma I'm old, and I've got gray hair But I remember when trees were everywhere And no one had to pay for air
Ben Nine Norma, yaşlıyım ve saçlarım kır ama hatırlıyorum ağaçların her yerde olduğunu kimsenin hava için para ödemediğini.
Well, the whole situation was just dangerous, with those cup holders, and seat backs going forth, and back and forth and the cramped space, the concrete floor, those people everywhere.
Bütün durum çok tehlikeliydi. Bütün o kap tutucular, ve ileri geri gidip gelen koltuklar. İleri geri gidiyorlar ve kötü bir mekan.
Then the girl comes flying out and stabs him in the throat with a kitchen knife, and blood squirts everywhere.
Aniden kız yerinden fırladı ve mutfak bıçağı ile onu boğazından bıçakladı. Her yer kan olmuştu.
And Aaron follows us around everywhere.
Aaron bizi her yerde izliyor.
And then I have these purple stretch marks everywhere.
Her yerimde mor çatlaklar var.
There's threats everywhere, and the world is draped in camouflage.
Her yer tehdit dolu, ve dünya kendini kamufle etmis durumda.
Manu and my sister, they can, like, fuck themselves everywhere in New York.
Manu ve kız kardeşim New York'ta istedikleri yere gidebilirler.
You see ghosts, like, everywhere and all the time?
Şimdi sen her zaman her yerde hayaletleri görüyor musun?
I heard the shots, ran to the lake and there was blood everywhere.
Silah seslerini duydum, göle koştum her yerde kan vardı.
Sometimes tourists stray here, and his father and him like to scare them away, so they don't leave their mess in our paradise, crap everywhere and leave condoms lying around...
Bazen turistler gelip burada kalır ve babasıyla o milleti korkutmaya bayılırlar, bu sayede kimse ardında pislik bırakmaz yoksa ortalık çöple ve kullanılmış prezervatiflerle dolardı.
There's joy In the sky Over the roofs There's joy And sun in the little streets There's joy, everywhere there's joy
Eğlence burada Gökyüzünde çatılarda Eğlence burada ve güneş küçük sokaklarda Eğlence burada, eğlence heryerde
We put baking soda and then we put vinegar and then it exploded everywhere.
Kabartma tozunu sirkeyle karıştırdık ve yedi iklim dört bucak havaya uçtu.
I know they shut down all the roads going into Claridge, but now I'm flying over the water here and there's just, like, a shitload of dead fish everywhere.
Claridge'e giden tüm yolları kapattıklarını biliyorum. Ama şu anda su üzerinde uçuyorum. ve her yerde ölmüş balıkların leş yığınları var
- And there are clinics everywhere.
- Ve heryerde klinikler de var.
- And you've looked everywhere?
- Her yere baktın, değil mi?
I woke up suddenly... and there was blood everywhere.
Bir anda uyandım ve her tarafta kan vardı.
"And now that you're gone, I see you everywhere."
"Şimdi gittin ve nereye baksam seni görüyorum."
if you're ranking them on a scale of 1 to 10, 1 being I'm blowing it kisses and 10 being I'm, you know, choking on just semen, vomit just everywhere.
Eger sıralarsan 1 den 10 a kadar ölçek var ; 1 ile başlar, darbeli öpücükler ve 10 da da, bilirsin, şok ve sadece meni her yere sıçrar.
Barberis has been running for 6 months. And you see him everywhere.
Berberis altı aydır firarda ama her yerde adamı görüyorsun.
There is stupidity and hypocrisy everywhere.
Aptallık ve riyakarlık her yerde.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]