English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ B ] / But to you

But to you traduction Turc

149,860 traduction parallèle
- But if you vote for her, she's gonna stop me from bringing clean water to this neighborhood.
- Ama ona oy verirsen bu semte temiz su getirmeme engel olacak.
That's why you need to vote for any candidate but Lillian.
Lillian'a oy vermemelisin.
Okay, but what if you're really just a brain in a vat somewhere in a lab and that was just a bunch of electrical signals to make you think you pinched yourself?
Tamam ama ya aslında bir laboratuvarda, bir varildeki bir beyinsen ve demin kendini cimciklediğini düşünmene sebep olan elektrik sinyalleriyse?
But you can't control the world. You can only control how you choose to respond to it.
Dünyayı kontrol edemezsin ama tepkilerini kontrol edebilirsin.
I don't know which one of you is right about the sludgefront, but Spinoza said I had to make a choice.
Çamur hakkında hanginiz haklısınız, bilmiyorum ama Spinoza tercih yapmamı söyledi.
Look, Kimmy, I know you took a test or whatever, but you don't have to be a crossing guard.
Dinle Kimmy, bir test yaptığını biliyorum ama trafik görevlisi olmak zorunda değilsin.
But if you're implying she had anything to do with her death you're barking up the wrong tree.
Ama ölümüne dair herhangi bir alakası olduğunu ima ediyorsan, yanlış kişiye çattın çocuk.
Look, I appreciate what you're trying to do, but it's daft you putting your kids lives in danger when I've got a good card right here.
Bak, yapmaya çalıştığın şey çok hoş ama burada sağlam bir kartım varken çocuklarının hayatını... -... riske atman saçma.
This is not the way I wanted to do this. But I've... I've got something to tell you.
Bunu böyle yapmak istemezdim ama size bir şey söylemem lazım.
But I am not going anywhere until you tell me what happened to your mom.
Ama annene ne olduğunu anlatana kadar hiçbir yere gitmeyeceğim.
I'm trying so hard here to get you to turn yourself in, you know, but I'm gonna need a little effort on your part, Joe, like where did you move your wife's corpse from the closet?
Seni kendine getirebilmek için çok çaba sarf ediyorum ama Joe senin de çaba sarf edip karının cesedini bölmeden alıp nereye götürdüğünü söylemelisin.
Well, stay as long as you want, but I gotta get to work.
İstediğin kadar kalabilirsin ama benim işe dönmem lazım.
Sorry to bug you, but you said to call if we thought of anything.
Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama aklına bir şey gelirse ara demiştin.
Look, if I'm being honest, you going at this guy, mic off, not even your collar... can't help but wonder - if there's more to this story.
Dürüst olmam gerekirse bu adamın üzerine gitmen..... mikrofonu kapatman, yakasına yapışman hikayede fazlası olduğunu düşündürüyor.
Game wardens say that that's fine, but make sure you have a way to prove you have your license.
Bekçiler uygulamayı iyi bulduklarını söylüyorlar ama lisanslarınızı gösterdiğinizden emin olun.
I have no right to ask you to trust me anymore, but, Jules, I am.
Sana daha fazla sormaya hakkım olmadığını biliyorum Jules.
Mr. McKenna, I'm sorry to have to tell you this, but Eleanor was having an affair with Jamie.
Bay McKenna, bunu söylemek zorunda kaldığım için üzgünüm fakat Eleanor'un Jamie ile ilişkisi vardı.
You get a gold star for the digs, but I'm here to talk to you about something very, very serious.
- Sana altın yıldız vereceğim ama buraya çok çok daha ciddi bir şey konuşmak için geldim.
Cos it could sound like we're saying the shoe belongs to a black man. It might do, we don't know, but do you think we should change it?
Çünkü ayakkabının siyahi bir adama ait olduğunu anlaşılabilirdi, bilemeyiz ama sence değişmeli miyiz?
Now I go back to look for it, but it's not there because you, you've got it in your house.
Ayakkabımı aramaya gidiyorum ama bulamıyorum çünkü sen evine aldın.
Yeah, I know. And I understand now what you're trying to do, but we can't do that, David... because Joseph is dead.
Evet, biliyorum ve yapmaya çalıştığını anlıyorum ama bunu yapamayız David.
Walter, it's great that you lined up another gig, but you have to run these things by me.
Walter, başka bir iş ayarlaman güzel ama bu işleri bana bırakman gerek.
I need to run, but I'll leave you two to discuss the issues.
Benim çıkmam lazım ama sizi konuşmak üzere baş başa bırakacağım.
I don't care about facts, but since you love them so much, would you like to hear one?
Gerçekler umurumda değil ama madem sen o kadar seviyorsun bir tanesini duymak ister misin?
Well, I hate to break it to you, but there's no boat on the horizon. Yeah.
Evet.
You know, I-I might have no EQ, but I am more than capable of picking up when someone is trying to distance themselves from me.
- Lütfen Paige. EQ'm düşük olabilir ama birileri kendiyle arama mesafe koymaya çalışırsa onu gayet iyi anlarım.
I'm sorry, but you got to go.
- Kusura bakma ama gitmen gerek.
And, Cabe, you said only a handful of people watched Patel's ad, but guess what- - it made it to Denmark.
- Ve Cabe Patel'in reklam filmini bir avuç insan izledi demişti ama bil bakalım ne oldu Danimarka'ya kadar gitmiş.
But you have to self-surrender by midnight tonight.
Fakat bu gece yarısına kadar teslim olmak zorundasın.
But, Agent Gallo, we need you to sit this one out.
Fakat Ajan Gallo, bu sefer sizin bu işin dışında kalmanızı istiyoruz.
Okay, but that doesn't mean you have to stay there.
Tamam, ama bu orada kalacaksın anlamına gelmiyor.
I got three ways I can beat you, but I don't know which to use.
Seni yenmemin üç yolu var ama hangisini kullansam bilemedim.
I hate to be the bearer of such news, but you disrupted the board before it could be certified.
Böylesi bir kötü haberi vermekten hiç hoşlanmıyorum ama onaylanmadan önce tahtayı bozdunuz.
Theoretically, but you'd have to be precise.
Teorik olarak, ama hassas olmanız gerek.
And I hate to do this, but regulation says I need to cuff you to bring you in.
Ve bunu yapmaktan nefret ediyorum ama yasaya göre içeri almam için... -... seni kelepçelemem lazım.
But later, you graduated to other microscopes.
Ama sonra, diğer mikroskoplara geçtin.
You have to remember, you play great, but I'm a great player.
Şunu hatırlama zorundasın, sen çok iyi oynuyorsun ama ben büyük bir oyuncuyum. Hazır mısın?
Uh, but I'm afraid you may have grossly... overestimated my importance to her.
Ama korkarım onun gözündeki değerimin... olduğundan fena halde daha fazla olduğunu düşünüyorsun.
But then you found that ring, and I just couldn't bear to ruin that happiness.
Ama sonra sen yüzüğü buldun... ve o mutluluğu mahvetmeye dayanamazdım.
Regina, I know you want to believe in her, but not everyone is redeemable.
Ona inanmak istediğini biliyorum Regina... ama herkes bağışlanabilir değildir.
Sorry to commandeer your vessel, Captain, but I'm afraid for what I have planned, you can't be in Storybrooke.
Gemine el koyduğum için üzgünüm Kaptan... ama korkarım planladığım şey için... Storybrooke'da olmaman gerekiyor.
- But you got to declare, Stan.
- Ama bildirmen gerek Stan.
Well, we always want to use a more positive approach, but if it's all we got, we can go with the tape you made of him admitting their "defector" was actually KGB.
Hep daha pozitif bir yaklaşımda bulunmak isteriz ama elimizde başka bir şey yoksa bize iltica eden kişinin KGB'den olduğunu itiraf ettirdiğin kaydı kullanabiliriz.
We've disagreed about how to run the Burov operation in the past, but you were right.
Burov operasyonunu nasıl yürüteceğimiz konusunda fikir ayrılığına düşmüştük ama siz haklı çıktınız.
I know you don't want to hurt us, but it can happen without you even realizing.
Bize bir şey olsun istemediğini biliyorum ama sen fark etmeden olabilir bunlar.
You know, I used to make my own tomato sauce, but now with my schedule so crazy, I just buy it out of a jar.
Eskiden kendi salçamı kendim yapardım ama şimdi iş düzenim o kadar karışık ki artık kavanozla almaya başladım.
I like to say Mary Kay can't change your genes- - not that you gals need any help in that department- - but our rich, creamy foundation will seal in moisture and keep your skin silky, smooth, and sassy.
Hep şöyle derim, Mary Kay genlerinizi değiştiremese de gerçi siz hanımların o konuda bir yardıma ihtiyacınız yok ama zengin ve kremli fondötenimiz nemi hapsederek cildinizin ipek gibi pürüzsüz ve canlı görünmesini sağlar.
But, Philip, as long as you're here, the Centre is going to continue to be concerned about you.
Ama Philip, sen burada olduğun müddetçe Merkez sürekli seninle ilgili endişelenip duracak.
But you don't have to.
- Yapmak zorunda değilsin ama.
It probably doesn't matter this time, but, you know... next time... you might have to hurt someone's feelings again.
Bu sefer önemli değildir muhtemelen ama bir dahaki sefere yine birilerinin duygularını incitmen gerekebilir.
But we had to. And once you're doing it...
Ama mecburduk, bir kere başlayınca da...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]