But you see traduction Turc
15,917 traduction parallèle
It says that? Well, no, but you see someone else here who can?
Hayır, ama burada bunu yapabilecek başka biri var mı?
But you see, me..
Ama sen, beni görüyorsun.
I always hate to see a man cancel a fishing trip, but it's great to have you here this Christmas.
Balık tutmaya gidememiş olmana üzüldüm, ama bu Noel'i bizimle geçirmen çok güzel.
But over there, I didn't see you.
Ama orada, seni görmedim.
Look, I know it's been a lot, but, fuck, man, if you just trust me, I can take us there even if you can't see it right now yourself, okay?
Bak, biliyorum çok oldu ama siktir et lan. Eğer bana güvenebilirsen şu an anlamasan bile bizi çok iyi yerlere getirebilirim, tamam mı?
I'm sure it's hard to see right now, but you just helped safeguard your country's future.
Şu an bunu anlamak zordur eminim ama biraz önce ülkenizin korunmasına büyük katkılarda bulundunuz.
But you did see him.
- Ama onu gördünüz. - Evet.
But first, this question, do you see it in my thoughts?
Bu soruyu düşüncelerimde görebiliyor musun?
I know, but... you can't see life as the enemy.
Biliyorum ama yaşamı düşmanın olarak göremezsin.
I'm sorry, Doc. But I expect to see you in the office, 8 : 00 a.m. sharp, come Monday.
Üzgünüm doktor, ama seni pazartesi sabahı 8'de, ofiste, jilet gibi görmeyi istiyorum.
- But I could see that, you know?
- Ama görebiliyorum, anlıyor musun?
Excuse me, but they wanna see you upstairs in the partners boardroom.
Pardon, ama ortaklar sizi toplantı odasına çağırdı.
But soon you'll see.
Ama yakında göreceksin.
But first, you'll see what we do with those who betray our righteous cause.
Ama önce bize ihanet edenlere, haklı nedenlerle ne yaptığımızı görecek o.
I don't know how to make you happy But I Want to see a smile on your face
Seni nasıl mutlu ederim bilmiyorum ama yüzündeki buseni görmek istiyorum.
But I can see now how that must have seemed to you. Like I was the slaver.
O an sana nasıl göründüğünü anlayabiliyorum.
I guess a lot of people is gonna think like that, but if you can really view the film, you know, any football expert, you would see that, you know, I was open the entire game.
Çoğu kişinin böyle düşüneceğine eminim ama görüntüleri tam anlamıyla izleyince her futbol uzmanı görecektir ki maç boyunca boştaydım.
No, but you get to see them still, at the school and it's so cool to watch them grow up.
Ama yine de onları okulda görebiliyorsun ve büyümelerini izlemek muhteşem.
You can't see it yet, but I'm 15 weeks, so now I can tell people.
Henüz belli olmuyor ama. 15 haftalık, artık açıklayabilirim.
Don't take this the wrong way, but maybe you shouldn't Come and see him for a while for his sake.
Yanlış anlama ama bir süre gelip onu görmesen onun için iyi olabilir.
But you do realize, you need to see a doctor, a professional who can help you.
Ama biliyorsun, bir doktora görünmelisin. - Sana yardım edecek bir profesyonele.
Anyway, um, it's a little stupid, but we're putting together, like, a scrapbook for him, you know,'cause he's been gone so long, and we thought it might be nice to have his... dental records to see.
Neyse, biraz aptalca ama ona hatıra defteri gibi bir şeyler hazırlıyoruz bayadır aileden uzaktaydı ya biz de diş kayıtlarının da defterde olması iyi olur diye düşündük.
But if you go there, and you see, they weren't even living like animals.
Ama oraya gidince görüyorsun. Hayvan gibi bile yaşamıyorlar.
I need to see what kind of equipment you've got, but I'm happy to.
Ne tür ekipmanınız olduğunu görmem lazım ama seve seve.
You see the type of organization we have here, but we could always use a man like you, Nathan.
Burada ne tür bir organizasyonumuz olduğunu gördün ama senin gibi adamlar daima işimize yarayabilir, Nathan.
But, Nate, if you get involved we may not live to see the world we're building.
Ama Nate, bu işin içine girersen inşa ettiğimiz dünyayı görecek kadar yaşamayabiliriz.
But the news, the news had it wrong, you see.
Ama haberler, haberler tamamen yanlıştı.
It's good to see you in the ring, but it's kind of hard to see you slummin'.
Seni ringde görmek güzel ama seni hayır yaparken görmek zor.
But if it's really important to you, i-I'll I'll see what I can do.
Fakat bu durum gerçekten önemliyse senin için çalacağım, Yapacağım.. ... Ne yapabildiğimi göreceğim.
But watch the news, Jasmine, because you're gonna see your daddy blow the lid off this island!
Ama haberleri izle, Jasmine. Çünkü babanın, adanın dudağını uçuklattığını göreceksin!
Yeah, well, you know who else does bad things are humans, but you don't see any symposiums on the human contagion.
Evet. Başka kim kötülük yapıyor biliyor musun? İnsanlar.
We've got eyes on you, Bird, but we can't see inside the plant.
Sizi izliyoruz Kuş, ama santralin içini göremiyoruz.
But then you all were there, and we got to see a real, live freak fire a shock wave.
Fakat sonra siz ortaya çıktınız ve şok dalgası atabilen kanlı canlı bir ucube görmüş olduk.
I'm sorry to interrupt your spa, but Miranda's agent, Lance Wallace, wants to see you right away.
Spa'nı böldüğüm için kusura bakma ama Miranda'nın menajeri Lance Wallace seninle acilen görüşmek istiyor.
"Well, he's all right, I guess, " but is that the nose you want to see on your little girl? "
Adam lavaboya gitti ve lavabo dibimizde olmasına rağmen o "Fena birine benzemiyor ama yatakta her aşağıya baktığında o burnu görmek istediğine emin misin?" dedi.
There is a future... but you don't see it.
Bir geleceği var, ama sen göremiyorsun.
But I can see by your face that you're familiar with that side of him.
Fakat onun bu yönüne aşina olduğun yüzünden belli.
But can't you see that this mission, stopping Savage, is bigger than any one of us?
Ama bu görevin, Savage'ı durdurmanın hepimizden önemli olduğunu anlamıyor musun?
But did you see anything?
Ondan sonra o da...
But I don't think you're gonna be around long enough to see it through.
Ama bunun sonunu görecek kadar dışarıda olacağını düşünmüyorum.
- Nikhail, I don't want to have to ask you this, but I have to see Harry.
Nikhail, sana bunu sormak istemezdim ama Harry'yi görmeliyim.
Technically, I see a child come in looking like that, I'm supposed to pick up the phone, but... I assumed you already knew about it.
Teknik olarak bir çocuğu öyle gördüğümde telefon açmam gerekir ama sizin çoktan bildiğinizi varsaydım.
But see... you say that word, "innocent."
Ama sen "masum" kelimesini kullanıyorsun.
'Cause I had to run off and see you, but he seemed really nice.
Seni bulmak için gitmem gerekiyordu ama hoş birine benziyordu.
As you can see, the slashing is precise but also swift, haphazard, full of rage.
Kesikler kusursuz, aynı zamanda gelişigüzel ve öfkeyle yapılmış.
I can take you there, but I can't let you see where it is.
Seni ameliyathaneye götürebilirim ama yerini görmene izin veremem.
Now I know I'm not supposed to be down here, but I just walked half a day down the mountain to see you.
Burada olmamam gerektiğini biliyorum ama sırf seni görmek için günümün yarısını dağdan inerek geçirdim.
All right, but doesn't the book say that if you see the wild hunt you'll be taken too?
Pekâlâ, ama kitap bunu söylemiyor mu? Vahşi Av'ı görürsen, sen de mi alınıyorsun?
But if you see them coming... run.
Eğer geldiklerini görürsen... Koş.
I know that you're with your friends right now but I need to see you alone.
Su anda arkadaslarinla oldugunu biliyorum ama seninle yalniz görüsmem gerek.
Look, you think you can, you say you can, but I can see it in your eyes.
Kontrol ettiğini sanıyorsun, kontrol ettiğini söylüyorsun ama gözlerine bakınca anlıyorum.
but you 1775
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863
but you don't believe me 17
but you were 65
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863
but you don't believe me 17
but you were 65