Clock ticking traduction Turc
858 traduction parallèle
- [Clock Ticking] - Old age.
Yaşlılık.
You hear the clock ticking?
Saatin tik takını işitiyor musun?
It sounds like a clock ticking.
Kulağa saat tik-takı gibi gelir.
I thought I heard your biological clock ticking.
Biyolojik saatinin alarm verdiğini sanıyordum.
[Clock Ticking]
[Saat tik takları]
[Clock Ticking Loudly]
[Clock Ticking Loudly]
[Clock Ticking]
[Clock Ticking]
[Clock Ticking]
[Clock Ticking] 665n 00 : 56 : 39,825 - - 00 : 56 : 42,316 Kendimizi nasıl hissdiyoruz, Bay Mitchell?
[Clock Ticking]
"Her gün saat 11'de sana geleceğim."
[Clock Ticking ] [ Sighs]
[óraketyegés ] [ iç çeker]
For birds of passage carry the movement within them that, like a pendulum, keeps the great world clock ticking.
Göçmen kuşlar, onları harekete geçiren sonsuz devinimi dünyanın büyük saatini çalıştıran sarkaç gibi içlerinde taşırlar.
There are 2,081,376,000 seconds in the average man's life, each tick of the clock the beat of a heart, and yet you sit here uselessly ticking your lives away... because certain members are not on schedule.
Ortalama insanın hayatında 2.081.376.000 saniye vardır. Saatin tik tak sesi kalbin bir vuruşudur ama siz oturmuş, hayatınızı boşa harcıyorsunuz. ... çünkü üyelerimizden bazısı geç kaldı.
- You're ticking like a clock.
- Çok gerginsin.
I don't know, but I can't hear no more ticking of the clock.
Bilmiyorum, ama saatin sesini duyamıyorum.
The clock is ticking.
Zamanı azalıyordu.
The clock is ticking.
Zaman ilerliyor.
So here I sit on my ticking biological clock.
BiyoIojik ritmimin üstünde oturarak.
Einstein's clock is exactly one minute behind mine and still ticking!
Einstein'ın saati benim saatimden tam bir dakika ileride ve hala çalışıyor!
[Clock Ticking]
Büyükbabanın hayaleti
I was countin'on these guys to act the same way when the water clock stopped ticking.
Su torbası boşaldığı zaman bu adamlar'da aynen öyle davranmasını umuyorum.
And I remember very clearly the clock was ticking and I was sitting there, frozen, with the gun to my head, debating whether to shoot.
Saatin sesini çok net hatırlıyorum. Orada, kafamda bir silahla, donmuş bir vaziyette oturuyordum. Ateş etmeye hazırdım.
The clock is ticking.
Zaman git gide daralıyor.
Remember, your biological clock is ticking.
Unutma, biyolojik saatin ilerliyor.
My biological clock is ticking...
Biyolojik saatim ilerliyor...
The clock is ticking away.
Zaman sürekli azalıyor.
- And the clock is ticking.
- Ve saat tik tak ediyor.
And the clock's ticking, dude.
Ve saat işlemeye başladı, arkadaş.
The clock is ticking!
Saat işliyor!
The clock is ticking.
Zaman ilerliyor!
The clock is ticking!
Zaman ilerliyor!
The clock was ticking on this deal he had.
Bizimle anlaştığı süre akıp gidiyordu.
The clock is ticking.
Saat tik-tak geçiyor.
The clock is ticking.
Zaman geçiyor.
The clock is ticking, Batman.
Vakit ilerliyor, Batman.
The clock is ticking.
Saat ilerliyor.
The clock's ticking, Frank.
Süre başladı, Frank.
# My love for you Is ticking clock, berserker
Benim aşkım senin için tıklayan bir saat, kızgınım...
- The clock is ticking. Iceland with a one goal lead.
- Zaman ilerliyor, Izlanda hala önde
If I was informed correctly, the clock is ticking.
Zamanımız yok dendi.
The clock is ticking.
Saat çalışıyor.
They're using our own satellites against us. The clock is ticking.
Bize karşı kendi uydularımızı kullanıyorlar ve saat işliyor.
Your son's internal clock... seems to be ticking faster than usual.
Oğlunuzun saati... alışılandan daha hızlı ilerliyor.
That clock keeps ticking.
Dakikalar akmaya devam ediyor.
clock's ticking.
Süreniz başladı.
My cosmic clock is ticking.
Kozmik saatim ilerliyor.
Clock is ticking, Doctor.
- Saat işliyor doktor.
The clock's ticking, and so is the bomb.
Saat çalışıyor ve tabiki bomba da.
Come on. I haven't got all day. The clock's ticking.
Hadi, saat işliyor, zamanım yok.
The only thing, her attorney has applied for some reprieve, so she just waits. The clock keeps ticking. Waiting for that call from the governor.
Avukatı infazın ertelenmesi için başvurmuştu, oturup bekliyordu ve zaman geçiyordu, validen telefon bekliyordu.
The clock is ticking.
Zaman daralıyor.
Harry... the clock on that ninefoot nuclear weapon is ticking.
Harry bombanın üzerindeki saat çalışmaya başladı.